Kartal, ıssız bir yerde yavrusunu eğitiyormuş. Yavru kartal birçok şeyi öğrenmiş ama aklına bir soru takılmış.
Annesine:
“Zirvede olduğumu nasıl anlarım?” diye sormuş.
Annesi:
“Bir gün yalnız kalırsan, zirvede olduğunu anlarsın; çünkü zirve daima ıssızdır.” demiş.
Hayat boşa harcanmayacak kadar kısa, tadını çıkarabilecek kadar uzundur aslında. Tüm mücadele zirveye çıkabilmek, Nirvana’ya erebilmek içindir. Zirvede bizi nelerin beklediğini ise ancak erişebilirsek görebiliriz.
Herkesin zirvesi, kendi boyundan yüksekte bulunan bir noktadadır sanırım. Belki az belki de çok yüksekte ama tüm mücadele, hedefe konan bu zirve içindir hayatta. Çıtayı ne kadar yükseğe çıkartırsak kendimizi o kadar çok zorlarız. Hedef, boyun hemen bittiği noktadaysa, kişi oraya eriştiğinde, monotonluk başlar, zira önündeki hayat ona birçok fırsat sunarken, kişi hedefine erişmiş olmanın hazzıyla daha fazlasını istemeyerek önüne çıkan fırsatları göremeyecektir. Bu nedenle de daha fazla yükselemeyecektir. Hedefe ulaşmanın doygunluğu ile mücadele bitecek, hayat anlamsızlaşacaktır. Mücadelenin bitmesi yerinde saymaktan öte, irtifa kaybını da yanında getirecektir. Bu, aslında kartalın yavrusuna söylediği zirve değildir. Zira erişilen o nokta, aslında birçoğunun geçiş noktasıdır sadece. Asıl zirve hep biraz daha yukarıdadır. En üst noktaya vardığınıza kanaat getirdiğinizde zaten yalnızlık başlar… Oysa ulaşılacak daha üst bir nokta her zaman vardır aslında ama onu da bilmek gerekir.
Tabii tüm bunlar, bir tercihtir. Kişi, kendi zirvesini belirlemekte özgürdür. Ancak hayatta yapılacak bir iş, erişilecek bir amaç varsa bağlı kalınır hayata. Aksi takdirde yavaş yavaş tükenmişlik ve kopuş başlar hayattan.
Önemli olan zamanı iyi kullanabilmektir. Ne istediğini, ne kadar istediğini bilmek, başarabilmek için mücadele edebilmek, etrafına sevgi, saygı ve hoşgörü ile bakabilmektir önemli olan.
Bundan yaklaşık on yıl önce yine Almanya’da, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza sunulan uzaktan eğitim, öğretim kapsamında; Açık Öğretim sınavlarında da görev aldığım o günlerde tanıdım Karaman Amcayı. Karaman Amca, 1936 doğumlu yaşına rağmen dimdik ayakta duran bir adamdı. Bembeyaz sakalı, tıknaz yapısı ile bana eski Türk geleneğindeki; bilge kişilerden birini hatırlatıyordu. Bir tek kopuzu yoktu elinde. Onu her sınav salonunda gördüğümde Dede Korkut Hikâyelerinde okuduğumuz o itibarlı tavrıyla gelip nasihat edecek, hikâyeler anlatacakmış gibi geliyordu bana. Oysa o hep, sınava girmek için geliyordu…
Kendisi ile ilk karşılaştığımda açık liseyi bitirmek üzereydi. Sınava torununu getirmiş biri gibi düşünmüştüm önce. Sonra geçip salondaki yerine oturunca öğrenci olanın torunu değil de kendi olduğunu anladım. Kimlik kontrollerini yaparken doğum tarihine baktım, gözlerime inanamadım. Yaşasaydı, rahmetli babam da bu yaşta olacaktı diye düşündüm. Gözlerimde saygı ve hayranlıkla başarılar diledim…
Sınavdan sonra merakla sordum: “Amcacığım, ne kadar güzel, gençlere örnek oluyorsunuz. Lise bitince de devam edecek misiniz?”. Cevabı aynen şöyle oldu: “Etmeyip de ne yapayım kızım. Gidip kahve köşelerinde boşa zaman harcayacağıma bir şeyler öğreniyorum. Beni hayata bağlıyor ders çalışmak. Biterse ben de biterim!” diye yanıtladı.
Hayatımda duyduğum en anlamlı sözlerden biriydi. “Ders çalışmak beni hayata bağlıyor!” Karaman amca zirvesindeki çıtasını yükseltmiş ve hayata bağlanmanın yolunu böyle bulmuştu. Ve okumanın yaşı olmadığını göstermişti herkese.
Bugün bu yazıyı kaleme alırken yine onu hatırladım. Belki de hiç unutmadım. Yaklaşık on sene öncesinden bahsediyorum o yüzden kendisi şu an nerededir ne yapıyordur bilemiyorum. Hayattaysa selam olsun, hürmetle ellerinden öpüyorum. Hayatta değilse rahmetle yâd ediyorum.
Son söz; hayata böylesine anlamlı bir amaçla tutunan herkese selam olsun. Dilerim hayat, öğrenme arzusu ile zirvenizi hep daha yukarılara taşısın…
Esen kalın…
Hümeyra Kaya
Eğitimci-Yazar
www.humeyrakaya.net
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Günümüzde toplumların en sancılı yaralarından biri, vicdanın ve ahlakın göz göre göre yitiriliyor oluşudur. Bir zamanlar bizi biz yapan bu değerler, artık bir hazine gibi koruduğumuz değil, git gide uzaklaştığımız kavramlar haline geldi. Ahlak ve vicdan, bir zamanlar insan olmanın omurgasıydı. Oysa şimdilerde, çıkar ilişkileri arasında un ufak edilen, anlamını yitirmiş birer "eski zaman kalıntısı"...
Dünyanın en büyük yayıncılık etkinliği olan Frankfurt Kitap Fuarı yaklaşıyor. Kitap dünyasındaki yeniliklerin ve edebi trendlerin kalbinin attığı yer olarak bilinen ve yüzlerce ülkeden yayıncıyı, yazarı ve okurlarını bir araya getiren bu fuar, şüphesiz kitaplara olan ilginin küresel ölçekteki gücünü gösteren dev bir organizasyon. Ayrıca okuma kültürünü yaygınlaştırmak ve bilgi paylaşımını artırmak...
Bir milleti millet yapan ve onu diğer milletlerden ayrı tutan en büyük unsur kültürüdür. Toplumları ayakta tutan, onları bir tutkal gibi birbirine bağlayan milli ve kültürel değerler bu nedenle çok önemlidir. Zira bu değerler, bir milletin kimliğini, geçmişini ve geleceğini belirleyen temel taşlardır. Türk milleti olarak bizim de kendimize özgü milli ve kültürel değerlerimiz vardır. Bu değerler...
Herkese merhaba, Yeni başlangıçlar iyidir. Biten bir şeyin ardından üzülmemek başlayacak olan yeniliklere sevinmek, yeniliğe açık olmak ve ânın tadını çıkartmak gerek. Tatilin başlamasıyla birlikte birçok kişi dinlenmek, seyahat etmek ve keyifli vakit geçirmek için planlar yapıyor. Ancak, tatil dönemlerini sadece yatıp dinlenmek ya da gezip tatil beldelerini dolaşmak, aile ziyareti yapmakla ...
Kartal, ıssız bir yerde yavrusunu eğitiyormuş. Yavru kartal birçok şeyi öğrenmiş ama aklına bir soru takılmış. Annesine: “Zirvede olduğumu nasıl anlarım?” diye sormuş. Annesi: “Bir gün yalnız kalırsan, zirvede olduğunu anlarsın; çünkü zirve daima ıssızdır.” demiş. Hayat boşa harcanmayacak kadar kısa, tadını ç...
Hayatınız boyunca, bir yere ait olmadığınızı hissettiniz mi hiç? Her gün yürüdüğünüz yola, caddeye, sokağa, önünde oturup çayınızı kahvenizi yudumladığınız kafeye, çalışmaya gittiğiniz iş yerine, her gün yüz yüze baktığınız insanlara yabancı! Sanki oralardan hiç geçmemiş, o insanlarla hiç tanışm...
Gözetim olgusu, insanlığın var olduğu ilk günden beri zaman içinde çeşitli değişikliklere uğrayarak toplum dinamikleriyle birlikte farklı biçimlere dönüşmüş ve hayatımızın en önemli meselelerinden biri olmuştur. Bir hapishane düşünün, ortada bir gözetleme kulesi, içinde bir gözetleyici ve kulenin etrafında ar...
Koronavirüs, bir yılı aşkın bir süredir hayatımızın ortasına gelip oturan davetsiz bir misafir gibi bizi dört duvar arasına sıkıştırırken, aynı zamanda tüm yaşam rutinimizi de değiştirdi. Biz yetişkinler bile sürece uyum sağlamakta zorluk çekiyorken çocukların birden bire değişen bu şartlara uyum sağlaması da zor oldu, olmaya da devam ediyor. Ş&u...
Katil aramızda! Bir romancı olarak “Karanlık sisli bir gecenin alacasına saklanmış bir katil, elinde cinayet aletiyle kedi gibi sessiz ve derinden ilerliyordu…” diye başlayan şaibeli bir cümleyle giriş yapıp sizi bir maceranın içine çekiyor olabilirdim şimdi ama bu defa amacım bu değil. Bu defa bir hikâye ya da romanın içine gizlenmiş katili ya...
Milli Şairimiz Mehmet Akif’in tam bir asır önce “Korkma!” diye seslenerek başladığı manzumeyi, bugün hâlâ aynı iştiyakla aynı onur ve gururla okumanın hazzıyla Millî Marşımızın 100. Yaşını kutlayarak başlamak istiyorum satırlarıma. O muhteşem dizelerin sahibi Mehmet Akif Ersoy’un deyişiyle “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı ya...
Sıkı, sımsıkı tutun yüreğinizi, o giderse, sizden geriye boş bir beden kalacak çünkü! Bilmem yanlış mı düşünüyorum ama sadece ruhunu değil, yüreğini, vicdanını ve tüm benliğini yitirmiş akıl tutulmalarının yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. Bizi biz yapan, insanı insan kılan vasıflardan arınmış tarla bekçisi korkuluklara dön...
Hümeyra Kaya/ Eğitimci-Yazar Sanal dünyanın toplumsal hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşeli çok oldu. İnternet ve sosyal medya, insanlar arasında zaman ve mekân sınırlılıklarını kaldırdı. Ama içinde bulunduğumuz bu küresel salgın dönemi çok daha farklı misyon yükledi sosyal medyaya. Yüz yüze gö...
Gözümüz hep dışarıyı gördüğünden midir bilinmez, dünyanın en kolay işidir kendi dışımızdakileri suçlamak. İnsanoğlunun en kör noktalarından biridir belki de bu. Öyle ya, kendimize aynadan başka bir yerde bakmayı beceremiyorsak sahte bir yansımanın parlak ışığı gerçekleri görmemize engel olabilir. Belki de gerçek sebebi budur ha...
İnsan olmak hususunda hepimiz müsaviyiz. Zira kadın ile erkek arasında ne bir eksiklik ne de bir fazlalık mevcuttur yaratılışta. Bizleri birbirimizden farklı kılan sadece fizyolojik ve psikolojik yapımızdır aslında. Kadın ve erkek, havadaki oksijen ve azot gibidir. Düşünürsek hava ne sadece azottan ne de oksijenden ibarettir. İkisinin bileşkesidir hava. İçinde mevcut ol...
Anavatanından uzakta yaşayan gençlere sordum, hangi dilde rüya görüyorsunuz, diye. Almanya’da yaşayıp sürekli Almanca konuşan ve Türkçesi yeterince iyi olmayanlardan aldığım cevap genellikle Almanca rüya gördükleri yönünde idi. Türkçesi iyi olanlardan birçoğu Türkçe gördüklerini bir kısmı...