Milli Şairimiz Mehmet Akif’in tam bir asır önce “Korkma!” diye seslenerek başladığı manzumeyi, bugün hâlâ aynı iştiyakla aynı onur ve gururla okumanın hazzıyla Millî Marşımızın 100. Yaşını kutlayarak başlamak istiyorum satırlarıma.
O muhteşem dizelerin sahibi Mehmet Akif Ersoy’un deyişiyle “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.” temennisini sürdürerek devam etmek istiyorum.
İstiklal Marşımız, hem söz hem şiir kalitesi açısından dünyadaki hiçbir marşla kıyaslanamayacak kadar kuvvetli ve zengin anlamları derininde barındıran bir şiirdir. Akif’in kelimeleri seçme ve kullanmadaki başarısı şiirin derinliğine derinlik katarak onun ulvî manasını daha da kutsamıştır. Onu gerçek manasıyla anlamak, ancak onun içindeki söz ve söyleş inceliklerine vakıf olmak, kaleme alındığı zamanı ve yaşanan olayları daha iyi idrak etmekle mümkündür. Gelin hep birlikte dönelim o yıllara…
Yıl 1921
Anadolu’dan yükselen alevler, işgal altındaki topraklar kadar milletin yüreğinde kor bir ateş. Koskoca bir imparatorluğu “Hasta adam” diye niteleyen düşmana karşı, istiklâlini ve istikbâlini kaybetme tehlikesi altında bir millet. Vakit Şanlı Türk Ordusuna ve onurlu Türk halkına moral verme vakti. Kurtuluş Savaşının Başkomutanı M. Kemal Atatürk’e ve yüreğindeki iman gücüne inanan Türk Halkı varını yoğunu ortaya koyduğu bir mücadele içinde bir destan yazarken Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, şahlanan dizeleriyle seslendi dosta düşmana.
“Korkma!” diye haykırdı. Bu korku öyle bildiğimiz insanı titreten korkulardan değildi. Bu korkunun içindeki asalet, bu korkunun içindeki erdem, evladı hasta olan bir annenin yavrusunun sağlığından endişe ederken yüreğinden kopan, merhametli ve ulvî bir korkunun eşiydi. İşte bu yüce duyguların gölgesinde milletin, varı yoğu ve tüm benliği ile vatanı uğrunda mücadele verdiği bir dönemde; vatanı karış karış gezerek yaşanan tüm acıya rağmen onurlu mücadelesini sürdürmekten asla taviz vermeyen kahraman Türk insanının yüreğini gören Akif, dizelerinde yeniden can verdi o duygulara ve o insanlara. Aziz Türk Milletinin hassasiyetini özümseyen bir şairin sadece Türk halkına değil, tüm dünyaya haykırdığı bir ses bayrağı oldu o dizeler. Varlığını asırlar boyu sürdüren Türk ulusunun özgürlüğe olan inancı ve bağlılığı:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım.”
diyerek haykırılan dizelerin dışında daha nasıl ifade edilebilirdi? Kükremiş sel gibi bendini aşarak enginlere sığamayan o kabına sığmaz ruh, yedi düvele daha nasıl anlatılabilirdi ki?
Bu topraklar üzerinde kalan son insan, son hane var olduğu sürece ay yıldızlı bayrağın göklerde dalgalanmaya devam edeceği daha nasıl anlatılabilirdi ki?
İşte bu sebeple 12 Mart 1921 yılında Meclis’te Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey tarafından okunduğu zaman heyecan ve tezâhürat son haddini bulmuş; her mısraı her kıt’ası sürekli alkışlarla karşılanmıştı. O gün, o mecliste yaşananları ve hissedilenleri bugün hâlâ yüreğimizde hissedebildiğimiz için İstiklâl Marşımız sadece bir şiir değil, ruhları coşturan bir hamâset ve belâgat âbidesidir. Koca bir asır geçse de bugün İstiklâl Marşımızı hâlâ gözlerimiz dolu dolu, kalbimiz çarparak okuyabiliyorsak hâlâ Milli Şairimiz Mehmet Akif’in dizlerine ilmek ilmek işlediği o kutsal ruhu, o eşsiz duyguları aynı tazelikte hissedebiliyorsak ne mutlu bize!
Nice istiklâl dolu yüz yıllara…
Hümeyra KAYA
Eğitimci-Yazar
www.humeyrakaya.net
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Günümüzde toplumların en sancılı yaralarından biri, vicdanın ve ahlakın göz göre göre yitiriliyor oluşudur. Bir zamanlar bizi biz yapan bu değerler, artık bir hazine gibi koruduğumuz değil, git gide uzaklaştığımız kavramlar haline geldi. Ahlak ve vicdan, bir zamanlar insan olmanın omurgasıydı. Oysa şimdilerde, çıkar ilişkileri arasında un ufak edilen, anlamını yitirmiş birer "eski zaman kalıntısı"...
Dünyanın en büyük yayıncılık etkinliği olan Frankfurt Kitap Fuarı yaklaşıyor. Kitap dünyasındaki yeniliklerin ve edebi trendlerin kalbinin attığı yer olarak bilinen ve yüzlerce ülkeden yayıncıyı, yazarı ve okurlarını bir araya getiren bu fuar, şüphesiz kitaplara olan ilginin küresel ölçekteki gücünü gösteren dev bir organizasyon. Ayrıca okuma kültürünü yaygınlaştırmak ve bilgi paylaşımını artırmak...
Bir milleti millet yapan ve onu diğer milletlerden ayrı tutan en büyük unsur kültürüdür. Toplumları ayakta tutan, onları bir tutkal gibi birbirine bağlayan milli ve kültürel değerler bu nedenle çok önemlidir. Zira bu değerler, bir milletin kimliğini, geçmişini ve geleceğini belirleyen temel taşlardır. Türk milleti olarak bizim de kendimize özgü milli ve kültürel değerlerimiz vardır. Bu değerler...
Herkese merhaba, Yeni başlangıçlar iyidir. Biten bir şeyin ardından üzülmemek başlayacak olan yeniliklere sevinmek, yeniliğe açık olmak ve ânın tadını çıkartmak gerek. Tatilin başlamasıyla birlikte birçok kişi dinlenmek, seyahat etmek ve keyifli vakit geçirmek için planlar yapıyor. Ancak, tatil dönemlerini sadece yatıp dinlenmek ya da gezip tatil beldelerini dolaşmak, aile ziyareti yapmakla ...
Kartal, ıssız bir yerde yavrusunu eğitiyormuş. Yavru kartal birçok şeyi öğrenmiş ama aklına bir soru takılmış. Annesine: “Zirvede olduğumu nasıl anlarım?” diye sormuş. Annesi: “Bir gün yalnız kalırsan, zirvede olduğunu anlarsın; çünkü zirve daima ıssızdır.” demiş. Hayat boşa harcanmayacak kadar kısa, tadını ç...
Hayatınız boyunca, bir yere ait olmadığınızı hissettiniz mi hiç? Her gün yürüdüğünüz yola, caddeye, sokağa, önünde oturup çayınızı kahvenizi yudumladığınız kafeye, çalışmaya gittiğiniz iş yerine, her gün yüz yüze baktığınız insanlara yabancı! Sanki oralardan hiç geçmemiş, o insanlarla hiç tanışm...
Gözetim olgusu, insanlığın var olduğu ilk günden beri zaman içinde çeşitli değişikliklere uğrayarak toplum dinamikleriyle birlikte farklı biçimlere dönüşmüş ve hayatımızın en önemli meselelerinden biri olmuştur. Bir hapishane düşünün, ortada bir gözetleme kulesi, içinde bir gözetleyici ve kulenin etrafında ar...
Koronavirüs, bir yılı aşkın bir süredir hayatımızın ortasına gelip oturan davetsiz bir misafir gibi bizi dört duvar arasına sıkıştırırken, aynı zamanda tüm yaşam rutinimizi de değiştirdi. Biz yetişkinler bile sürece uyum sağlamakta zorluk çekiyorken çocukların birden bire değişen bu şartlara uyum sağlaması da zor oldu, olmaya da devam ediyor. Ş&u...
Katil aramızda! Bir romancı olarak “Karanlık sisli bir gecenin alacasına saklanmış bir katil, elinde cinayet aletiyle kedi gibi sessiz ve derinden ilerliyordu…” diye başlayan şaibeli bir cümleyle giriş yapıp sizi bir maceranın içine çekiyor olabilirdim şimdi ama bu defa amacım bu değil. Bu defa bir hikâye ya da romanın içine gizlenmiş katili ya...
Milli Şairimiz Mehmet Akif’in tam bir asır önce “Korkma!” diye seslenerek başladığı manzumeyi, bugün hâlâ aynı iştiyakla aynı onur ve gururla okumanın hazzıyla Millî Marşımızın 100. Yaşını kutlayarak başlamak istiyorum satırlarıma. O muhteşem dizelerin sahibi Mehmet Akif Ersoy’un deyişiyle “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı ya...
Sıkı, sımsıkı tutun yüreğinizi, o giderse, sizden geriye boş bir beden kalacak çünkü! Bilmem yanlış mı düşünüyorum ama sadece ruhunu değil, yüreğini, vicdanını ve tüm benliğini yitirmiş akıl tutulmalarının yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. Bizi biz yapan, insanı insan kılan vasıflardan arınmış tarla bekçisi korkuluklara dön...
Hümeyra Kaya/ Eğitimci-Yazar Sanal dünyanın toplumsal hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşeli çok oldu. İnternet ve sosyal medya, insanlar arasında zaman ve mekân sınırlılıklarını kaldırdı. Ama içinde bulunduğumuz bu küresel salgın dönemi çok daha farklı misyon yükledi sosyal medyaya. Yüz yüze gö...
Gözümüz hep dışarıyı gördüğünden midir bilinmez, dünyanın en kolay işidir kendi dışımızdakileri suçlamak. İnsanoğlunun en kör noktalarından biridir belki de bu. Öyle ya, kendimize aynadan başka bir yerde bakmayı beceremiyorsak sahte bir yansımanın parlak ışığı gerçekleri görmemize engel olabilir. Belki de gerçek sebebi budur ha...
İnsan olmak hususunda hepimiz müsaviyiz. Zira kadın ile erkek arasında ne bir eksiklik ne de bir fazlalık mevcuttur yaratılışta. Bizleri birbirimizden farklı kılan sadece fizyolojik ve psikolojik yapımızdır aslında. Kadın ve erkek, havadaki oksijen ve azot gibidir. Düşünürsek hava ne sadece azottan ne de oksijenden ibarettir. İkisinin bileşkesidir hava. İçinde mevcut ol...
Anavatanından uzakta yaşayan gençlere sordum, hangi dilde rüya görüyorsunuz, diye. Almanya’da yaşayıp sürekli Almanca konuşan ve Türkçesi yeterince iyi olmayanlardan aldığım cevap genellikle Almanca rüya gördükleri yönünde idi. Türkçesi iyi olanlardan birçoğu Türkçe gördüklerini bir kısmı...