Sıkı, sımsıkı tutun yüreğinizi, o giderse, sizden geriye boş bir beden kalacak çünkü!
Bilmem yanlış mı düşünüyorum ama sadece ruhunu değil, yüreğini, vicdanını ve tüm benliğini yitirmiş akıl tutulmalarının yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. Bizi biz yapan, insanı insan kılan vasıflardan arınmış tarla bekçisi korkuluklara dönüştü insanlar. Üstelik şu meşhur çocuk masalı “Oz Büyücüsü”ndeki kalbini arayan teneke adam ve beyin isteyen korkuluk kadar bile farkında değiliz eksikliğimizin.
İşte en kötüsü de bu belki. Eksikliklerimizin farkında olmamamız. Parası olan, yaşamak için ihtiyacı kadarına sahip olduğunun farkında değil, etrafında ihtiyacı olan bir sürü insan olduğunun, onlarla paylaşması gerektiğinin, cahil insan cahilliğinin, kalpsiz, duygusuz insan taş kalpliliğinin, vicdansız insan insanlığını yitirdiğinin farkında değil. Herkes her şeyi varmış da sadece tek eksiği paraymış gibi davranıyor. Oysaki çok daha büyük bir kayıplar içindeyiz insanlık olarak. Bunlardan biri belki de en önemlisi: SEVGİ!
Büyük bir sevgi yoksunluğu yaşıyoruz dünyada. Her şey gri, renksiz, tatsız tuzsuz... Her şey anlamını yitiriyor bir bir… Sonbaharda yaprak döken ağaçlar kadar kuru kalpler. Oysa Modern Zamanlar Dervişi adlı romanımda da dile getirdiğim gibi kâinatın yaratılış sebebi sevgi. Özün özü, varlığın temeli...
Yüreğinde sevginin kırıntısı olan kötü olamaz. Sevmenin gerçek anlamını bilen hiçbir canlıya zarar veremez. Sevgiyi sol yanında taşıyan, onu gerçekten hisseden; insanı sever, doğayı sever, hayatı sever, dünyayı sever, yeri göğü, yaratanı, yaratılanı… her şeyi sever. Sevdikçe büyür yüreği, büyüdükçe daha iyileşir daha güzelleşir zihni, bedeni, benliği.
Ve biz bugün, dünyanın özündeki bu güzel duyguyu itinayla siliyoruz yeryüzünden. Dudaklardaki içten tebessümü, gözlerdeki gerçek mutluluğu kazıyoruz. Hepsinin yerine oluşturduğumuz sahte parıltılı bir evrene, yalancı, riyakâr insanlar bırakıyoruz. Yaşadığımız topraklara sığamayıp savaşlar başlatıyoruz, içtiğimiz suya kanamayıp boşa harcıyoruz, yakıp yıkıyoruz geçtiğimiz yerleri, doğayı tahrip ediyoruz, havayı kirletiyoruz, kadınlara, çocuklara, hayvanlara eziyet ediyor, katlediyoruz… Ve tüm bunların sonucunda ilgisiz, sevgisiz, kimsesiz, bencil nesiller yetiştiriyoruz.
Elindekini paylaşmayan, yanındaki aç, yoksul insanı görmeyen, yardıma muhtaç olanın halini anlamayıp ondan fayda sağlamayı kurnazlık sayan, vicdan yoksunu, bencil ve kalpsiz insanlar yetiştiriyoruz. Üstelik bir de gördüğümüz halde görmezden gelip “Ne yapalım, dünya artık değişti, böyle olması gerek!” deyip bile bile yangına körükle giden haksız olduğu konuda bile kendine hak veren insanlar. Herkes böyle dediği için böyle olduğumuzun bile farkına varamayarak insan olarak dünyaya gönderilen canlıları birer birer korkuluk haline dönüştürüyoruz. Sevgiyi presleyip günlere sığdırıp “Sevgililer günü, Anneler Günü, Babalar günü” vb. diyerek, diğer günleri sevgisiz bırakıyoruz.
Sevmekten korkuyoruz. Sevgiyi ayıp sayıp, şiddettin normalleştirilmesine katkı sunuyoruz. Yok, ben öyle yapmıyorum demeyin. Hepimiz, farkında olarak ya da olmayarak yaptığımız hatalar yüzünden mutsuz, sevgisiz, ruhsuz insan topluluklarının yaşadığı dünyaya dönüştürdük bu gezegeni. Yakında yapay zekâların yöneteceği boş bedenlere doğru evrilmenin endişesiyle, insanca yaşayacağımız bir dünyada sevgiyle kalın…
Hümeyra KAYA
Eğitimci-Yazar
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Günümüzde toplumların en sancılı yaralarından biri, vicdanın ve ahlakın göz göre göre yitiriliyor oluşudur. Bir zamanlar bizi biz yapan bu değerler, artık bir hazine gibi koruduğumuz değil, git gide uzaklaştığımız kavramlar haline geldi. Ahlak ve vicdan, bir zamanlar insan olmanın omurgasıydı. Oysa şimdilerde, çıkar ilişkileri arasında un ufak edilen, anlamını yitirmiş birer "eski zaman kalıntısı"...
Dünyanın en büyük yayıncılık etkinliği olan Frankfurt Kitap Fuarı yaklaşıyor. Kitap dünyasındaki yeniliklerin ve edebi trendlerin kalbinin attığı yer olarak bilinen ve yüzlerce ülkeden yayıncıyı, yazarı ve okurlarını bir araya getiren bu fuar, şüphesiz kitaplara olan ilginin küresel ölçekteki gücünü gösteren dev bir organizasyon. Ayrıca okuma kültürünü yaygınlaştırmak ve bilgi paylaşımını artırmak...
Bir milleti millet yapan ve onu diğer milletlerden ayrı tutan en büyük unsur kültürüdür. Toplumları ayakta tutan, onları bir tutkal gibi birbirine bağlayan milli ve kültürel değerler bu nedenle çok önemlidir. Zira bu değerler, bir milletin kimliğini, geçmişini ve geleceğini belirleyen temel taşlardır. Türk milleti olarak bizim de kendimize özgü milli ve kültürel değerlerimiz vardır. Bu değerler...
Herkese merhaba, Yeni başlangıçlar iyidir. Biten bir şeyin ardından üzülmemek başlayacak olan yeniliklere sevinmek, yeniliğe açık olmak ve ânın tadını çıkartmak gerek. Tatilin başlamasıyla birlikte birçok kişi dinlenmek, seyahat etmek ve keyifli vakit geçirmek için planlar yapıyor. Ancak, tatil dönemlerini sadece yatıp dinlenmek ya da gezip tatil beldelerini dolaşmak, aile ziyareti yapmakla ...
Kartal, ıssız bir yerde yavrusunu eğitiyormuş. Yavru kartal birçok şeyi öğrenmiş ama aklına bir soru takılmış. Annesine: “Zirvede olduğumu nasıl anlarım?” diye sormuş. Annesi: “Bir gün yalnız kalırsan, zirvede olduğunu anlarsın; çünkü zirve daima ıssızdır.” demiş. Hayat boşa harcanmayacak kadar kısa, tadını ç...
Hayatınız boyunca, bir yere ait olmadığınızı hissettiniz mi hiç? Her gün yürüdüğünüz yola, caddeye, sokağa, önünde oturup çayınızı kahvenizi yudumladığınız kafeye, çalışmaya gittiğiniz iş yerine, her gün yüz yüze baktığınız insanlara yabancı! Sanki oralardan hiç geçmemiş, o insanlarla hiç tanışm...
Gözetim olgusu, insanlığın var olduğu ilk günden beri zaman içinde çeşitli değişikliklere uğrayarak toplum dinamikleriyle birlikte farklı biçimlere dönüşmüş ve hayatımızın en önemli meselelerinden biri olmuştur. Bir hapishane düşünün, ortada bir gözetleme kulesi, içinde bir gözetleyici ve kulenin etrafında ar...
Koronavirüs, bir yılı aşkın bir süredir hayatımızın ortasına gelip oturan davetsiz bir misafir gibi bizi dört duvar arasına sıkıştırırken, aynı zamanda tüm yaşam rutinimizi de değiştirdi. Biz yetişkinler bile sürece uyum sağlamakta zorluk çekiyorken çocukların birden bire değişen bu şartlara uyum sağlaması da zor oldu, olmaya da devam ediyor. Ş&u...
Katil aramızda! Bir romancı olarak “Karanlık sisli bir gecenin alacasına saklanmış bir katil, elinde cinayet aletiyle kedi gibi sessiz ve derinden ilerliyordu…” diye başlayan şaibeli bir cümleyle giriş yapıp sizi bir maceranın içine çekiyor olabilirdim şimdi ama bu defa amacım bu değil. Bu defa bir hikâye ya da romanın içine gizlenmiş katili ya...
Milli Şairimiz Mehmet Akif’in tam bir asır önce “Korkma!” diye seslenerek başladığı manzumeyi, bugün hâlâ aynı iştiyakla aynı onur ve gururla okumanın hazzıyla Millî Marşımızın 100. Yaşını kutlayarak başlamak istiyorum satırlarıma. O muhteşem dizelerin sahibi Mehmet Akif Ersoy’un deyişiyle “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı ya...
Sıkı, sımsıkı tutun yüreğinizi, o giderse, sizden geriye boş bir beden kalacak çünkü! Bilmem yanlış mı düşünüyorum ama sadece ruhunu değil, yüreğini, vicdanını ve tüm benliğini yitirmiş akıl tutulmalarının yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. Bizi biz yapan, insanı insan kılan vasıflardan arınmış tarla bekçisi korkuluklara dön...
Hümeyra Kaya/ Eğitimci-Yazar Sanal dünyanın toplumsal hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşeli çok oldu. İnternet ve sosyal medya, insanlar arasında zaman ve mekân sınırlılıklarını kaldırdı. Ama içinde bulunduğumuz bu küresel salgın dönemi çok daha farklı misyon yükledi sosyal medyaya. Yüz yüze gö...
Gözümüz hep dışarıyı gördüğünden midir bilinmez, dünyanın en kolay işidir kendi dışımızdakileri suçlamak. İnsanoğlunun en kör noktalarından biridir belki de bu. Öyle ya, kendimize aynadan başka bir yerde bakmayı beceremiyorsak sahte bir yansımanın parlak ışığı gerçekleri görmemize engel olabilir. Belki de gerçek sebebi budur ha...
İnsan olmak hususunda hepimiz müsaviyiz. Zira kadın ile erkek arasında ne bir eksiklik ne de bir fazlalık mevcuttur yaratılışta. Bizleri birbirimizden farklı kılan sadece fizyolojik ve psikolojik yapımızdır aslında. Kadın ve erkek, havadaki oksijen ve azot gibidir. Düşünürsek hava ne sadece azottan ne de oksijenden ibarettir. İkisinin bileşkesidir hava. İçinde mevcut ol...
Anavatanından uzakta yaşayan gençlere sordum, hangi dilde rüya görüyorsunuz, diye. Almanya’da yaşayıp sürekli Almanca konuşan ve Türkçesi yeterince iyi olmayanlardan aldığım cevap genellikle Almanca rüya gördükleri yönünde idi. Türkçesi iyi olanlardan birçoğu Türkçe gördüklerini bir kısmı...