Katil aramızda!
Bir romancı olarak “Karanlık sisli bir gecenin alacasına saklanmış bir katil, elinde cinayet aletiyle kedi gibi sessiz ve derinden ilerliyordu…” diye başlayan şaibeli bir cümleyle giriş yapıp sizi bir maceranın içine çekiyor olabilirdim şimdi ama bu defa amacım bu değil. Bu defa bir hikâye ya da romanın içine gizlenmiş katili ya da katilleri aramak niyetinde değilim ya da (Çok şükür!) bir kadın cinayetinden bahsetmiyorum. Gerçek hayatta aramızda dolaşan katil ya da katillerde gözüm!
Bu öldürülen nezaket, basbayağı bildiğimiz nezaket. Hani şu adabı muaşeret dediğimiz türden.
“Merhaba nasılsınız?” “Müşerref oldum efendim.” Şerfyâb oldum efenim…” “Beni mazur görünüz hanımefendi/beyefendi…” “Teşekkür ederim” “Rica ederim” “Özür dilerim” “Buyrunuz…” … Ve daha nicesini sıralayabileceğim bir nezaket dilini yok eden, davranış bozukluğu, görgü yoksunluğu taşıyan amansız katillerde...
Özledim… Hem de gerçekten, o naif insanları özledim. Günlük hayatta, bürokraside, sanatta yediden yetmişe hayatın içinde var olan o ince ruhlu insanları arıyor gözlerim.
Eleştirirken bile nüktedan tavırlarıyla insanları kırmadan, incitmeden konuşan, hitabet gücü adabı muaşeret kurallarıyla sınırlanmış o insanlar nerede şimdi? Kim öldürdü onları da bugün her tarafta kaba saba insanlar türedi yerlerine? (Bu kadar kabası belki Taş Devrinde bile yoktu!)
Günlük hayatta sokaklarda, okullarda çoluk çocuğun ağzına sakız olmuş küfürler, ekranları dolduran âşık olunan mafyavari kötü adamlar, sanatta şiire, şarkıya doldurulan argo ve küfür dolu sözleri hazmedemiyorum artık. İnzivaya çekilip dünyayla ilişkimi kesesim geliyor. Nerede o nezaket sahibi insanlar? Kim öldürdü nezaketi?
Komedide belden aşağı esprilere güler olduk, şarkılarda ağız dolusu argoya gark olduk. Edebiyatta gerçek hayat böyle diyerek en basit, amiyane sözlerle dolu kitapları taçlandırıp liste başına koyduk.
Peki, kim yaptı dünyayı böyle?
Yaşar Kemal’in “Yusufçuk Yusuf” romanında dediği gibi “O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler.” mi?
Yoo öyle etrafınıza bakınıp suçlu aramayın. Hepimizin bu çorbada tuzu var. Tasvip etmesek de izledik, okuduk, dinledik hatta yer yer bizler de sözlerimize gizledik… İstemezken bile yücelttik böyle insanları.
Eğitimden uzaklaştık.
Ailenin kutsiyetini yok ettik.
Bencilliği yaydık.
İnsanları yalnızlaştırdık.
Komşuluğun, dostluğun içini boşalttık.
Sevgiyi öldürdük.
Saygıyı itibarsızlaştırdık.
Hadsizliği, yalanı dolanı meşrulaştırdık.
Çirkinliklerin üzerini örttük, allayıp pullayıp güzel diye pazarladık ve dünyayı küreselleştirme başlığı altında renksizleştirdik. Farklı renkleri, farklı kültürleri, örf ve adetleri yalnızlaştırıp dünyayı tek bir renge; griye boyadık.
Sonra her geçen gün kararmaya başladı o gri. Üzerine biraz gümüş sürüp parlatarak sunduk insanlara. Grinin parıltısında karayı yuttuk yaldızlı diye.
Yine aynı griyi giyindik üzerimize. Aynı savaşa girdik moda diye. Aynı noktaya ateş ettik, aynı hedefe kitlendik dünyada trend bu diye. Nezaketi ise (farklı bir anlama büründürerek) herkesin yaptığını yapmak sandık. Herkesin alkışladığını alkışlamayı entelektüelite, kendi düşüncelerimizi yok sayıp bize dayatılanı moda saydık. Bunlara uymamayı da nezaketsizlik.
Şimdi de nezaketi kim öldürdü diye katilini aramış gibi yapıyoruz. Oysa hayatın birçok alanında olduğu gibi yine tecahül-i arif yaptık (Bilip de bilmezlikten gelme sanatı).
Yoksa nezaketi kimin öldürdüğünü bilmiyor değiliz. Katiller aramızda! Şimdi, ruhuna Fatiha mı okuyacağız yoksa yeniden mi dirilteceğiz ona karar verip harekete geçme zamanı.
Hümeyra KAYA
Eğitimci-Yazar
www.humeyrakaya.net
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Günümüzde toplumların en sancılı yaralarından biri, vicdanın ve ahlakın göz göre göre yitiriliyor oluşudur. Bir zamanlar bizi biz yapan bu değerler, artık bir hazine gibi koruduğumuz değil, git gide uzaklaştığımız kavramlar haline geldi. Ahlak ve vicdan, bir zamanlar insan olmanın omurgasıydı. Oysa şimdilerde, çıkar ilişkileri arasında un ufak edilen, anlamını yitirmiş birer "eski zaman kalıntısı"...
Dünyanın en büyük yayıncılık etkinliği olan Frankfurt Kitap Fuarı yaklaşıyor. Kitap dünyasındaki yeniliklerin ve edebi trendlerin kalbinin attığı yer olarak bilinen ve yüzlerce ülkeden yayıncıyı, yazarı ve okurlarını bir araya getiren bu fuar, şüphesiz kitaplara olan ilginin küresel ölçekteki gücünü gösteren dev bir organizasyon. Ayrıca okuma kültürünü yaygınlaştırmak ve bilgi paylaşımını artırmak...
Bir milleti millet yapan ve onu diğer milletlerden ayrı tutan en büyük unsur kültürüdür. Toplumları ayakta tutan, onları bir tutkal gibi birbirine bağlayan milli ve kültürel değerler bu nedenle çok önemlidir. Zira bu değerler, bir milletin kimliğini, geçmişini ve geleceğini belirleyen temel taşlardır. Türk milleti olarak bizim de kendimize özgü milli ve kültürel değerlerimiz vardır. Bu değerler...
Herkese merhaba, Yeni başlangıçlar iyidir. Biten bir şeyin ardından üzülmemek başlayacak olan yeniliklere sevinmek, yeniliğe açık olmak ve ânın tadını çıkartmak gerek. Tatilin başlamasıyla birlikte birçok kişi dinlenmek, seyahat etmek ve keyifli vakit geçirmek için planlar yapıyor. Ancak, tatil dönemlerini sadece yatıp dinlenmek ya da gezip tatil beldelerini dolaşmak, aile ziyareti yapmakla ...
Kartal, ıssız bir yerde yavrusunu eğitiyormuş. Yavru kartal birçok şeyi öğrenmiş ama aklına bir soru takılmış. Annesine: “Zirvede olduğumu nasıl anlarım?” diye sormuş. Annesi: “Bir gün yalnız kalırsan, zirvede olduğunu anlarsın; çünkü zirve daima ıssızdır.” demiş. Hayat boşa harcanmayacak kadar kısa, tadını ç...
Hayatınız boyunca, bir yere ait olmadığınızı hissettiniz mi hiç? Her gün yürüdüğünüz yola, caddeye, sokağa, önünde oturup çayınızı kahvenizi yudumladığınız kafeye, çalışmaya gittiğiniz iş yerine, her gün yüz yüze baktığınız insanlara yabancı! Sanki oralardan hiç geçmemiş, o insanlarla hiç tanışm...
Gözetim olgusu, insanlığın var olduğu ilk günden beri zaman içinde çeşitli değişikliklere uğrayarak toplum dinamikleriyle birlikte farklı biçimlere dönüşmüş ve hayatımızın en önemli meselelerinden biri olmuştur. Bir hapishane düşünün, ortada bir gözetleme kulesi, içinde bir gözetleyici ve kulenin etrafında ar...
Koronavirüs, bir yılı aşkın bir süredir hayatımızın ortasına gelip oturan davetsiz bir misafir gibi bizi dört duvar arasına sıkıştırırken, aynı zamanda tüm yaşam rutinimizi de değiştirdi. Biz yetişkinler bile sürece uyum sağlamakta zorluk çekiyorken çocukların birden bire değişen bu şartlara uyum sağlaması da zor oldu, olmaya da devam ediyor. Ş&u...
Katil aramızda! Bir romancı olarak “Karanlık sisli bir gecenin alacasına saklanmış bir katil, elinde cinayet aletiyle kedi gibi sessiz ve derinden ilerliyordu…” diye başlayan şaibeli bir cümleyle giriş yapıp sizi bir maceranın içine çekiyor olabilirdim şimdi ama bu defa amacım bu değil. Bu defa bir hikâye ya da romanın içine gizlenmiş katili ya...
Milli Şairimiz Mehmet Akif’in tam bir asır önce “Korkma!” diye seslenerek başladığı manzumeyi, bugün hâlâ aynı iştiyakla aynı onur ve gururla okumanın hazzıyla Millî Marşımızın 100. Yaşını kutlayarak başlamak istiyorum satırlarıma. O muhteşem dizelerin sahibi Mehmet Akif Ersoy’un deyişiyle “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı ya...
Sıkı, sımsıkı tutun yüreğinizi, o giderse, sizden geriye boş bir beden kalacak çünkü! Bilmem yanlış mı düşünüyorum ama sadece ruhunu değil, yüreğini, vicdanını ve tüm benliğini yitirmiş akıl tutulmalarının yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. Bizi biz yapan, insanı insan kılan vasıflardan arınmış tarla bekçisi korkuluklara dön...
Hümeyra Kaya/ Eğitimci-Yazar Sanal dünyanın toplumsal hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşeli çok oldu. İnternet ve sosyal medya, insanlar arasında zaman ve mekân sınırlılıklarını kaldırdı. Ama içinde bulunduğumuz bu küresel salgın dönemi çok daha farklı misyon yükledi sosyal medyaya. Yüz yüze gö...
Gözümüz hep dışarıyı gördüğünden midir bilinmez, dünyanın en kolay işidir kendi dışımızdakileri suçlamak. İnsanoğlunun en kör noktalarından biridir belki de bu. Öyle ya, kendimize aynadan başka bir yerde bakmayı beceremiyorsak sahte bir yansımanın parlak ışığı gerçekleri görmemize engel olabilir. Belki de gerçek sebebi budur ha...
İnsan olmak hususunda hepimiz müsaviyiz. Zira kadın ile erkek arasında ne bir eksiklik ne de bir fazlalık mevcuttur yaratılışta. Bizleri birbirimizden farklı kılan sadece fizyolojik ve psikolojik yapımızdır aslında. Kadın ve erkek, havadaki oksijen ve azot gibidir. Düşünürsek hava ne sadece azottan ne de oksijenden ibarettir. İkisinin bileşkesidir hava. İçinde mevcut ol...
Anavatanından uzakta yaşayan gençlere sordum, hangi dilde rüya görüyorsunuz, diye. Almanya’da yaşayıp sürekli Almanca konuşan ve Türkçesi yeterince iyi olmayanlardan aldığım cevap genellikle Almanca rüya gördükleri yönünde idi. Türkçesi iyi olanlardan birçoğu Türkçe gördüklerini bir kısmı...