Hümeyra Kaya/ Eğitimci-Yazar
Sanal dünyanın toplumsal hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşeli çok oldu. İnternet ve sosyal medya, insanlar arasında zaman ve mekân sınırlılıklarını kaldırdı. Ama içinde bulunduğumuz bu küresel salgın dönemi çok daha farklı misyon yükledi sosyal medyaya.
Yüz yüze görüşme imkânları sınırlanan insanlar, yeni normalleşme diye adlandırılan bu süreçte sosyal ağlar aracılığı ile birbirleriyle iletişim kurarken özel hayatlarını istedikleri gibi tasarlayarak diğer kişilerle paylaşmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duydu. Herkes farklı amaçlarla içerik oluşturarak kendilerine uygun bir iletişim ve paylaşım şekli geliştirdi. Bireyler, bu sayede yeni arkadaşlar edinerek yeni gruplarda kendilerine yer buldu. Sanal ortamda içerik oluşturan herkesin amacı elbette ki farklıydı. Bu nedenle herkes kendi amaçlarına uygun bir iletişim ve paylaşım şekli belirleyerek kendilerine yeni yollar çizdi yeni hedefler koydu.
Yani bu süreç aile ilişkilerimizden, ticari ilişkilerimize, üretim alışkanlıklarımızdan tüketim şeklimize, siyasal kampanyalardan pazarlama kampanyalarına kadar birçok alandan köklü değişimleri de beraberinde getirdi.
Sosyal ağlar yine insanların kimliklerini sergilemeleri açısından ayrı bir önem kazandı. Sanal mecralarda yapılan her tür paylaşımlar, insanların yaşam tarzlarını, ilgi alanlarını ve kim olduklarını kısa tanıtımlar halinde takipçilerine aktaran çok önemli araçlar oldu. Kişiler bu sayede toplumsal görünürlük kazandı.
Elbette bunun farklı farklı nedenleri vardı. Kimi sadece sosyalleşme ihtiyacına cevap ararken, kimi takipçilerini artırarak kazanç elde etmeye çalıştı kimi de egosunu besleyerek narsist tavırlarını geliştirdi.
Kısacası insanlar bu süreçte aslında daha da yalnızlaştı. Siluetleri sosyal ağlarda dolaşırken asılları evlerine hapsolmuş dört duvar arasına sığınmış canlılar gibi yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Peki, sosyal mecralarda ayaklarının altına serilen bu dünyada istediği gibi boy gösteren insanlar, paylaştıkları fotoğraflar kadar mutlu mu?
Bu başlı başına ayrı bir yazı konusu ama bir bilgisayarın ekranında önüne serilen koca dünyaya sığıyor gibi görünüp gülümserken o sanal gerçekliğe hapsolmak, oraya sığamamak, beş duyumuzu kullanamamak gibi bir şey aslında. Sadece görmek, duymak ne kadar yetebilir ki bir insana? Ya da nereye kadar? Dokunamadığımız, kokusunu alamadığımız, tadına varamadığımız bir dünyada yaşamak? İşte tam da bu yüzden arttı tüm mutsuzluklar, iç huzursuzluklar, depresyonlar. Düşünsenize önünüzde dünyanın en lezzetli yemeği var, görüyorsunuz ama kokusunu alamıyor, lezzetini tadamıyorsunuz.
Dilerim 2021’in bu ilk ayından itibaren, tadına varacağımız lezzetli bir dünyada yeniden sağlıkla yaşayabileceğimiz günler bizi bekliyor olsun. Ailemize, dostlarımıza, sevdiklerimize sarılıp kucaklamaya devam edeceğimiz nice yıllara…
Esen kalın…
www.humeyrakaya.net
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Kartal, ıssız bir yerde yavrusunu eğitiyormuş. Yavru kartal birçok şeyi öğrenmiş ama aklına bir soru takılmış. Annesine: “Zirvede olduğumu nasıl anlarım?” diye sormuş. Annesi: “Bir gün yalnız kalırsan, zirvede olduğunu anlarsın; çünkü zirve daima ıssızdır.” demiş. Hayat boşa harcanmayacak kadar kısa, tadını ç...
Hayatınız boyunca, bir yere ait olmadığınızı hissettiniz mi hiç? Her gün yürüdüğünüz yola, caddeye, sokağa, önünde oturup çayınızı kahvenizi yudumladığınız kafeye, çalışmaya gittiğiniz iş yerine, her gün yüz yüze baktığınız insanlara yabancı! Sanki oralardan hiç geçmemiş, o insanlarla hiç tanışm...
Gözetim olgusu, insanlığın var olduğu ilk günden beri zaman içinde çeşitli değişikliklere uğrayarak toplum dinamikleriyle birlikte farklı biçimlere dönüşmüş ve hayatımızın en önemli meselelerinden biri olmuştur. Bir hapishane düşünün, ortada bir gözetleme kulesi, içinde bir gözetleyici ve kulenin etrafında ar...
Koronavirüs, bir yılı aşkın bir süredir hayatımızın ortasına gelip oturan davetsiz bir misafir gibi bizi dört duvar arasına sıkıştırırken, aynı zamanda tüm yaşam rutinimizi de değiştirdi. Biz yetişkinler bile sürece uyum sağlamakta zorluk çekiyorken çocukların birden bire değişen bu şartlara uyum sağlaması da zor oldu, olmaya da devam ediyor. Ş&u...
Katil aramızda! Bir romancı olarak “Karanlık sisli bir gecenin alacasına saklanmış bir katil, elinde cinayet aletiyle kedi gibi sessiz ve derinden ilerliyordu…” diye başlayan şaibeli bir cümleyle giriş yapıp sizi bir maceranın içine çekiyor olabilirdim şimdi ama bu defa amacım bu değil. Bu defa bir hikâye ya da romanın içine gizlenmiş katili ya...
Milli Şairimiz Mehmet Akif’in tam bir asır önce “Korkma!” diye seslenerek başladığı manzumeyi, bugün hâlâ aynı iştiyakla aynı onur ve gururla okumanın hazzıyla Millî Marşımızın 100. Yaşını kutlayarak başlamak istiyorum satırlarıma. O muhteşem dizelerin sahibi Mehmet Akif Ersoy’un deyişiyle “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı ya...
Sıkı, sımsıkı tutun yüreğinizi, o giderse, sizden geriye boş bir beden kalacak çünkü! Bilmem yanlış mı düşünüyorum ama sadece ruhunu değil, yüreğini, vicdanını ve tüm benliğini yitirmiş akıl tutulmalarının yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. Bizi biz yapan, insanı insan kılan vasıflardan arınmış tarla bekçisi korkuluklara dön...
Hümeyra Kaya/ Eğitimci-Yazar Sanal dünyanın toplumsal hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşeli çok oldu. İnternet ve sosyal medya, insanlar arasında zaman ve mekân sınırlılıklarını kaldırdı. Ama içinde bulunduğumuz bu küresel salgın dönemi çok daha farklı misyon yükledi sosyal medyaya. Yüz yüze gö...
Gözümüz hep dışarıyı gördüğünden midir bilinmez, dünyanın en kolay işidir kendi dışımızdakileri suçlamak. İnsanoğlunun en kör noktalarından biridir belki de bu. Öyle ya, kendimize aynadan başka bir yerde bakmayı beceremiyorsak sahte bir yansımanın parlak ışığı gerçekleri görmemize engel olabilir. Belki de gerçek sebebi budur ha...
İnsan olmak hususunda hepimiz müsaviyiz. Zira kadın ile erkek arasında ne bir eksiklik ne de bir fazlalık mevcuttur yaratılışta. Bizleri birbirimizden farklı kılan sadece fizyolojik ve psikolojik yapımızdır aslında. Kadın ve erkek, havadaki oksijen ve azot gibidir. Düşünürsek hava ne sadece azottan ne de oksijenden ibarettir. İkisinin bileşkesidir hava. İçinde mevcut ol...
Anavatanından uzakta yaşayan gençlere sordum, hangi dilde rüya görüyorsunuz, diye. Almanya’da yaşayıp sürekli Almanca konuşan ve Türkçesi yeterince iyi olmayanlardan aldığım cevap genellikle Almanca rüya gördükleri yönünde idi. Türkçesi iyi olanlardan birçoğu Türkçe gördüklerini bir kısmı...
“ Herkes dünyayı değiştirmeyi ister ama kimse kendini değiştirmeyi düşünmez.” Tolstoy Şair ve yazar Murathan Mungan, “Rodos Testileri” yazısında bir anısını aktarır. Mungan, bir gün bir antika mağazasında gezinirken, bir müşteri, satıcıya, elindeki testinin fiyatını sorar. Satıcı, oldukça yüksek bir meblağ söyleyince, m&uu...
Biliyorum bu sene, zorlu bir kış ve onu izleyen zorlu bir ilkbaharın ardından yaza biraz buruk bir “Merhaba” dedik. Okulların tatile girdiği şu dönemde memlekete gitmek ve gitmemek arasında hâlâ karar veremeyenler var. Ya da kafasında başka sorular, sorunlar olanlar... Dilerim en kısa zamanda soru ve sorunlarınıza çözüm bulabilir, güzel ve s...
Bazı insanlar doğduğu yerde, bazı insanlar doyduğu yerde yabancıdır. Bulunduğu yere bir türlü ait olamayandır onlar. Yabancı olandır. Kimsenin umursamadığı, insan yerine koymadığı; herkesin ayrıştırdığı, ötekileştirdiği bazen dilinden bazen kültüründen taviz verendir. Yabancı olmak, maruz kaldığı baskıya ses çıkartamamak, öldürülen eşine dostuna...
Dilinizdeki sevgi gönlünüze düşmemişse sevmiş sayılmazsınız. Zira sevgi belagat değil yürek ister. O yüreği taşımak da cesaret! O, nefsi yüreğiyle terbiye edebilme yetisidir; ince bir ruh ister. Sevmeyi unuttuğumuz, hafife aldığımız, anlamını anlamsızlaştırdığımız ya da maddi sevgileri manevi olanlardan üstün tuttuğumuz ne kadar materyalist insanl...