Hayatınız boyunca, bir yere ait olmadığınızı hissettiniz mi hiç?
Her gün yürüdüğünüz yola, caddeye, sokağa, önünde oturup çayınızı kahvenizi yudumladığınız kafeye, çalışmaya gittiğiniz iş yerine, her gün yüz yüze baktığınız insanlara yabancı! Sanki oralardan hiç geçmemiş, o insanlarla hiç tanışmamış hiçbir anı biriktirmemiş gibi yoksun hissettiniz mi kendinizi?
Tüm bu duyguları yaşarken bir şeyleri beklediğinizi, bir yerlere gitmek istediğinizi ama ne yapmak istediğinizi ya da nereye gideceğinizi bilmeden, bunu sadece içinizde tarif edemediğiniz bir şekilde, sadece istediğinizi fark ettiniz mi?
Orada olmasanız daha çok mutlu olacakmışsınız gibi!
Birçoğunuzun “evet, evet” dediğini duyar gibiyim daha şimdiden. Herhangi bir zamana ve mekâna ait olamama hissidir bu.
Yolların yabancılığı kadar aşinalığı, insanların ifadesiz gibi görünen ifadeleri, mekânların yaşanmışlığı kadar yaşanmamışlığı, zamanın geri gelmek bilmeyen boşluğunun çaresizliğidir içinizi kemiren.
Bir yudum kahvenin hatırına düşen gölge, her gün acı-tatlı anılarının seyircisi zamana eşlik eden mekânlar, sabahleyin sırtındaki ağrıyla doğrulduğunuz yatak, kahvaltı masasındaki peynir, zeytin, hiçbir şeyden habersiz gülümseyen güneş kadar gerçekken yaşadığınız yere ait olamadığınızı hissetmenin verdiği yorgunluktur sizi ıssız kılan.
Yaşantınızın ne kadar konforlu, rahat ya da mükemmel olduğu hiç önemli değildir aslında. İçinizde durmak bilmeyen susturamadığınız bir ses vardır mütemadiyen konuşan. Hiçbir şeyin olması gerektiği gibi olmadığını söyleyen bir iç sestir bu. Onun arsızlığıdır sizin kafanızı karıştıran.
Birçok ülke, birçok şehir gezince, birçok şehirde mesken tutunca anladım ki şehirler, caddelerden, mekânlardan ibaret değilmiş. Bizi bir yere ait kılan şehrin kendisi değil de insanları imiş.
Her şeye her yere, içtiğiniz bir bardak suya bile anlam katan etrafınızdaki insanlarmış. Şöyle geriye bakıp düşündüğümde gezdiğim onca şehir, onca ülkeden çok, kiminle gittiğim, kiminle güldüğüm kimin ağladığım daha çok iz bırakmış hafızamda. Yaşadığım o mekânlar, içindeki insanlar ile kazınmış zihnime.
Mekânları, şehirleri, caddeleri, sokakları sahiplendiğiniz yerlere siz de şöyle dönüp bir bakın, her köşesinde candan, dost yüzlü insanlar göreceksiniz. Bir de dönüp aidiyetsiz hissettiğiniz çok güzel şehirlere, mükemmel yapıların içindeki evlere, iş yerlerine bakın, kimseyi göremediğiniz o yerlere kendinizi ait hissedemediğinizi fark edeceksiniz.
Güzel insanlar biriktirmek önemlidir bilirim ama durup düşününce, bunun hayatımızdaki yerinin büyüklüğünü her geçen gün daha iyi anlıyorum sanırım. Bizi biz yapan, bizi bir yerlere ait kılan insanların önemini, akan zamanın içinde yaş aldıkça daha çok hissediyorum.
Bazen harikulade bir doğada, mükemmel evlerde, gailesiz hayatlara baktığımda gördüğüm insanlardaki ıssızlıkta bile üşüdüğümü fark ediyorum. Öyle bir yere aidiyet hissetmenin imkânsızlığında anlıyorum insanların yere göğe sığamayışını. Ve aidiyetsiz kalan o insanların gölgesinde üşüyorum…
Hümeyra KAYA
Eğitimci-Yazar
www.humeyrakaya.net
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Günümüzde toplumların en sancılı yaralarından biri, vicdanın ve ahlakın göz göre göre yitiriliyor oluşudur. Bir zamanlar bizi biz yapan bu değerler, artık bir hazine gibi koruduğumuz değil, git gide uzaklaştığımız kavramlar haline geldi. Ahlak ve vicdan, bir zamanlar insan olmanın omurgasıydı. Oysa şimdilerde, çıkar ilişkileri arasında un ufak edilen, anlamını yitirmiş birer "eski zaman kalıntısı"...
Dünyanın en büyük yayıncılık etkinliği olan Frankfurt Kitap Fuarı yaklaşıyor. Kitap dünyasındaki yeniliklerin ve edebi trendlerin kalbinin attığı yer olarak bilinen ve yüzlerce ülkeden yayıncıyı, yazarı ve okurlarını bir araya getiren bu fuar, şüphesiz kitaplara olan ilginin küresel ölçekteki gücünü gösteren dev bir organizasyon. Ayrıca okuma kültürünü yaygınlaştırmak ve bilgi paylaşımını artırmak...
Bir milleti millet yapan ve onu diğer milletlerden ayrı tutan en büyük unsur kültürüdür. Toplumları ayakta tutan, onları bir tutkal gibi birbirine bağlayan milli ve kültürel değerler bu nedenle çok önemlidir. Zira bu değerler, bir milletin kimliğini, geçmişini ve geleceğini belirleyen temel taşlardır. Türk milleti olarak bizim de kendimize özgü milli ve kültürel değerlerimiz vardır. Bu değerler...
Herkese merhaba, Yeni başlangıçlar iyidir. Biten bir şeyin ardından üzülmemek başlayacak olan yeniliklere sevinmek, yeniliğe açık olmak ve ânın tadını çıkartmak gerek. Tatilin başlamasıyla birlikte birçok kişi dinlenmek, seyahat etmek ve keyifli vakit geçirmek için planlar yapıyor. Ancak, tatil dönemlerini sadece yatıp dinlenmek ya da gezip tatil beldelerini dolaşmak, aile ziyareti yapmakla ...
Kartal, ıssız bir yerde yavrusunu eğitiyormuş. Yavru kartal birçok şeyi öğrenmiş ama aklına bir soru takılmış. Annesine: “Zirvede olduğumu nasıl anlarım?” diye sormuş. Annesi: “Bir gün yalnız kalırsan, zirvede olduğunu anlarsın; çünkü zirve daima ıssızdır.” demiş. Hayat boşa harcanmayacak kadar kısa, tadını ç...
Hayatınız boyunca, bir yere ait olmadığınızı hissettiniz mi hiç? Her gün yürüdüğünüz yola, caddeye, sokağa, önünde oturup çayınızı kahvenizi yudumladığınız kafeye, çalışmaya gittiğiniz iş yerine, her gün yüz yüze baktığınız insanlara yabancı! Sanki oralardan hiç geçmemiş, o insanlarla hiç tanışm...
Gözetim olgusu, insanlığın var olduğu ilk günden beri zaman içinde çeşitli değişikliklere uğrayarak toplum dinamikleriyle birlikte farklı biçimlere dönüşmüş ve hayatımızın en önemli meselelerinden biri olmuştur. Bir hapishane düşünün, ortada bir gözetleme kulesi, içinde bir gözetleyici ve kulenin etrafında ar...
Koronavirüs, bir yılı aşkın bir süredir hayatımızın ortasına gelip oturan davetsiz bir misafir gibi bizi dört duvar arasına sıkıştırırken, aynı zamanda tüm yaşam rutinimizi de değiştirdi. Biz yetişkinler bile sürece uyum sağlamakta zorluk çekiyorken çocukların birden bire değişen bu şartlara uyum sağlaması da zor oldu, olmaya da devam ediyor. Ş&u...
Katil aramızda! Bir romancı olarak “Karanlık sisli bir gecenin alacasına saklanmış bir katil, elinde cinayet aletiyle kedi gibi sessiz ve derinden ilerliyordu…” diye başlayan şaibeli bir cümleyle giriş yapıp sizi bir maceranın içine çekiyor olabilirdim şimdi ama bu defa amacım bu değil. Bu defa bir hikâye ya da romanın içine gizlenmiş katili ya...
Milli Şairimiz Mehmet Akif’in tam bir asır önce “Korkma!” diye seslenerek başladığı manzumeyi, bugün hâlâ aynı iştiyakla aynı onur ve gururla okumanın hazzıyla Millî Marşımızın 100. Yaşını kutlayarak başlamak istiyorum satırlarıma. O muhteşem dizelerin sahibi Mehmet Akif Ersoy’un deyişiyle “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı ya...
Sıkı, sımsıkı tutun yüreğinizi, o giderse, sizden geriye boş bir beden kalacak çünkü! Bilmem yanlış mı düşünüyorum ama sadece ruhunu değil, yüreğini, vicdanını ve tüm benliğini yitirmiş akıl tutulmalarının yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. Bizi biz yapan, insanı insan kılan vasıflardan arınmış tarla bekçisi korkuluklara dön...
Hümeyra Kaya/ Eğitimci-Yazar Sanal dünyanın toplumsal hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşeli çok oldu. İnternet ve sosyal medya, insanlar arasında zaman ve mekân sınırlılıklarını kaldırdı. Ama içinde bulunduğumuz bu küresel salgın dönemi çok daha farklı misyon yükledi sosyal medyaya. Yüz yüze gö...
Gözümüz hep dışarıyı gördüğünden midir bilinmez, dünyanın en kolay işidir kendi dışımızdakileri suçlamak. İnsanoğlunun en kör noktalarından biridir belki de bu. Öyle ya, kendimize aynadan başka bir yerde bakmayı beceremiyorsak sahte bir yansımanın parlak ışığı gerçekleri görmemize engel olabilir. Belki de gerçek sebebi budur ha...
İnsan olmak hususunda hepimiz müsaviyiz. Zira kadın ile erkek arasında ne bir eksiklik ne de bir fazlalık mevcuttur yaratılışta. Bizleri birbirimizden farklı kılan sadece fizyolojik ve psikolojik yapımızdır aslında. Kadın ve erkek, havadaki oksijen ve azot gibidir. Düşünürsek hava ne sadece azottan ne de oksijenden ibarettir. İkisinin bileşkesidir hava. İçinde mevcut ol...
Anavatanından uzakta yaşayan gençlere sordum, hangi dilde rüya görüyorsunuz, diye. Almanya’da yaşayıp sürekli Almanca konuşan ve Türkçesi yeterince iyi olmayanlardan aldığım cevap genellikle Almanca rüya gördükleri yönünde idi. Türkçesi iyi olanlardan birçoğu Türkçe gördüklerini bir kısmı...