Gün geçmiyor ki cahil insanların cehaleti yüzünden bir sıkıntı yaşanmadan geçilsin şu dünyada.
Türk Dil Kurumu, cahil kelimesini öğrenim görmemiş okumamış; belli konuda yeterli bilgisi olmayan kimse olarak tarif ediyor. Tabii okumuş cahil de yok değil ama!
Şüphesiz bilgi sonsuz ve sınırsız ama önemli olan en azından, ihtiyaç duyulanı öğrenip hayat boyu da bu öğrenmeye devam edebilmekle alakalı. Yani ille de büyük büyük okullar okumak gerekmiyor cahil olmamak için. Hele de günümüzde!
Atalarımız, “Cahil olan cesur olur.” demiştir. Peki, neden böyle bir şey deme gereği hissetmişler?
İşte bunu, Justin Kruger ve David Dunning adlı iki psikoloğun ortaya attıkları bir tezle nasıl açıkladıklarından bahsetmek istiyorum bu yazımda size. Zira bu tez, durumu o kadar güzel açıklığa kavuşturmuştur ki bu iki psikoloğa Nobel Ödülü bile kazandırmıştır.
Bu iki bilim insanı, Cornell Üniversitesi’ndeki öğrenciler üzerinde yaptıkları testlerin sonucunda çarpıcı sonuçlar elde etmişler. Buna göre:
-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
-Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
-Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
-“İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘niteliksiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
-Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı davranış biçimi mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. ‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.
Yani ‘kifayetsiz muhterisler’ diyebileceğimiz cahil insanlar her zaman her yerde hızla yükselirler!
Literatüre “Kruger-Dunning Sendormu” olarak giren bu tezin sonuçları gerçekten de çok düşündürücü. Peki eğer eğitim, kişide istendik davranış değiştirme ya da oluşturma süreci ise ortalıkta dolaşan ve eğitimli olduğunu savunan bu kifayetsiz insanlar neden bu kadar çok?
Aslında onların sayısı çok değil ama nitelikli insanlar yeterince hırslı olmadıkları için görünür olamıyorlar. Zira gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar, hem çalışma hayatlarında hem de güncel yaşantılarında, gereğinden fazla alçakgönüllü oldukları için öne çıkamıyorlar. Yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmadıklarından, kıymetlerinin bilinmesini bekliyorlar. Tabii bu esnada kırılıp kendilerini daha da geriye çekiyorlar. Zira çoğunlukla onları anlayacak nitelikte insanlar da olmuyor etraflarında. Ve belki de ‘ihtiras eksikliği’ ile kabuklarına çekiliyorlar. Böylece meydan, işinde çok iyi olduğuna inanan niteliksiz kişilere kalıyor, kifayetsiz muhterislere. Kültürlerine kitap aramayan bu insanların, bir toplumda artması onların da kendilerinden sonrası için aynı nitelikte, pardon niteliksizlikte insan yetiştirmesi anlamına geliyor.
İşte o yüzden her zaman eğitimli ebeveynlerin, özellikle de eğitimli kadınların bir toplum için ne kadar önemli olduğunu savunuyorum yıllardır. Zira çocuğu yetiştiren anne - baba eğer nitelikliyse yetiştireceği çocuklar da aynı derecede nitelikli oluyor. Aksi durumda da elbette tersi! Sonra cehaletinin farkında olmayan cahil insanlarla dolup taşıyor dünya. Günden güne artarak…
Ve gerçekten en kötü olansa insanın kendi cehaletinin farkında olmamasıdır! Hele de bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir çağda cahil kalmaksa zoru başarmaktan başka bir şey olmasa gerek!
Yaşadığımız şu zor günlerde bilginin, ilimin, bilimin ne kadar önemli olduğunu anlayamayan kifayetsiz muhterislerden Allah, hepimizi korusun!
Sağlıcakla kalın…
Hümeyra KAYA
Eğitimci-Yazar
www.humeyrakaya.net
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Kartal, ıssız bir yerde yavrusunu eğitiyormuş. Yavru kartal birçok şeyi öğrenmiş ama aklına bir soru takılmış. Annesine: “Zirvede olduğumu nasıl anlarım?” diye sormuş. Annesi: “Bir gün yalnız kalırsan, zirvede olduğunu anlarsın; çünkü zirve daima ıssızdır.” demiş. Hayat boşa harcanmayacak kadar kısa, tadını ç...
Hayatınız boyunca, bir yere ait olmadığınızı hissettiniz mi hiç? Her gün yürüdüğünüz yola, caddeye, sokağa, önünde oturup çayınızı kahvenizi yudumladığınız kafeye, çalışmaya gittiğiniz iş yerine, her gün yüz yüze baktığınız insanlara yabancı! Sanki oralardan hiç geçmemiş, o insanlarla hiç tanışm...
Gözetim olgusu, insanlığın var olduğu ilk günden beri zaman içinde çeşitli değişikliklere uğrayarak toplum dinamikleriyle birlikte farklı biçimlere dönüşmüş ve hayatımızın en önemli meselelerinden biri olmuştur. Bir hapishane düşünün, ortada bir gözetleme kulesi, içinde bir gözetleyici ve kulenin etrafında ar...
Koronavirüs, bir yılı aşkın bir süredir hayatımızın ortasına gelip oturan davetsiz bir misafir gibi bizi dört duvar arasına sıkıştırırken, aynı zamanda tüm yaşam rutinimizi de değiştirdi. Biz yetişkinler bile sürece uyum sağlamakta zorluk çekiyorken çocukların birden bire değişen bu şartlara uyum sağlaması da zor oldu, olmaya da devam ediyor. Ş&u...
Katil aramızda! Bir romancı olarak “Karanlık sisli bir gecenin alacasına saklanmış bir katil, elinde cinayet aletiyle kedi gibi sessiz ve derinden ilerliyordu…” diye başlayan şaibeli bir cümleyle giriş yapıp sizi bir maceranın içine çekiyor olabilirdim şimdi ama bu defa amacım bu değil. Bu defa bir hikâye ya da romanın içine gizlenmiş katili ya...
Milli Şairimiz Mehmet Akif’in tam bir asır önce “Korkma!” diye seslenerek başladığı manzumeyi, bugün hâlâ aynı iştiyakla aynı onur ve gururla okumanın hazzıyla Millî Marşımızın 100. Yaşını kutlayarak başlamak istiyorum satırlarıma. O muhteşem dizelerin sahibi Mehmet Akif Ersoy’un deyişiyle “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı ya...
Sıkı, sımsıkı tutun yüreğinizi, o giderse, sizden geriye boş bir beden kalacak çünkü! Bilmem yanlış mı düşünüyorum ama sadece ruhunu değil, yüreğini, vicdanını ve tüm benliğini yitirmiş akıl tutulmalarının yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. Bizi biz yapan, insanı insan kılan vasıflardan arınmış tarla bekçisi korkuluklara dön...
Hümeyra Kaya/ Eğitimci-Yazar Sanal dünyanın toplumsal hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşeli çok oldu. İnternet ve sosyal medya, insanlar arasında zaman ve mekân sınırlılıklarını kaldırdı. Ama içinde bulunduğumuz bu küresel salgın dönemi çok daha farklı misyon yükledi sosyal medyaya. Yüz yüze gö...
Gözümüz hep dışarıyı gördüğünden midir bilinmez, dünyanın en kolay işidir kendi dışımızdakileri suçlamak. İnsanoğlunun en kör noktalarından biridir belki de bu. Öyle ya, kendimize aynadan başka bir yerde bakmayı beceremiyorsak sahte bir yansımanın parlak ışığı gerçekleri görmemize engel olabilir. Belki de gerçek sebebi budur ha...
İnsan olmak hususunda hepimiz müsaviyiz. Zira kadın ile erkek arasında ne bir eksiklik ne de bir fazlalık mevcuttur yaratılışta. Bizleri birbirimizden farklı kılan sadece fizyolojik ve psikolojik yapımızdır aslında. Kadın ve erkek, havadaki oksijen ve azot gibidir. Düşünürsek hava ne sadece azottan ne de oksijenden ibarettir. İkisinin bileşkesidir hava. İçinde mevcut ol...
Anavatanından uzakta yaşayan gençlere sordum, hangi dilde rüya görüyorsunuz, diye. Almanya’da yaşayıp sürekli Almanca konuşan ve Türkçesi yeterince iyi olmayanlardan aldığım cevap genellikle Almanca rüya gördükleri yönünde idi. Türkçesi iyi olanlardan birçoğu Türkçe gördüklerini bir kısmı...
“ Herkes dünyayı değiştirmeyi ister ama kimse kendini değiştirmeyi düşünmez.” Tolstoy Şair ve yazar Murathan Mungan, “Rodos Testileri” yazısında bir anısını aktarır. Mungan, bir gün bir antika mağazasında gezinirken, bir müşteri, satıcıya, elindeki testinin fiyatını sorar. Satıcı, oldukça yüksek bir meblağ söyleyince, m&uu...
Biliyorum bu sene, zorlu bir kış ve onu izleyen zorlu bir ilkbaharın ardından yaza biraz buruk bir “Merhaba” dedik. Okulların tatile girdiği şu dönemde memlekete gitmek ve gitmemek arasında hâlâ karar veremeyenler var. Ya da kafasında başka sorular, sorunlar olanlar... Dilerim en kısa zamanda soru ve sorunlarınıza çözüm bulabilir, güzel ve s...
Bazı insanlar doğduğu yerde, bazı insanlar doyduğu yerde yabancıdır. Bulunduğu yere bir türlü ait olamayandır onlar. Yabancı olandır. Kimsenin umursamadığı, insan yerine koymadığı; herkesin ayrıştırdığı, ötekileştirdiği bazen dilinden bazen kültüründen taviz verendir. Yabancı olmak, maruz kaldığı baskıya ses çıkartamamak, öldürülen eşine dostuna...
Dilinizdeki sevgi gönlünüze düşmemişse sevmiş sayılmazsınız. Zira sevgi belagat değil yürek ister. O yüreği taşımak da cesaret! O, nefsi yüreğiyle terbiye edebilme yetisidir; ince bir ruh ister. Sevmeyi unuttuğumuz, hafife aldığımız, anlamını anlamsızlaştırdığımız ya da maddi sevgileri manevi olanlardan üstün tuttuğumuz ne kadar materyalist insanl...