İnsan olmak hususunda hepimiz müsaviyiz. Zira kadın ile erkek arasında ne bir eksiklik ne de bir fazlalık mevcuttur yaratılışta. Bizleri birbirimizden farklı kılan sadece fizyolojik ve psikolojik yapımızdır aslında.
Kadın ve erkek, havadaki oksijen ve azot gibidir. Düşünürsek hava ne sadece azottan ne de oksijenden ibarettir. İkisinin bileşkesidir hava. İçinde mevcut olan diğer asal gazların ya da bu iki gazın miktarlarının bir önemi yoktur. O sebeple, sorgulayamayız, hangisi daha kıymetlidir diye? Soluduğumuz havayı teneffüs eden tüm canlıların havadaki oksijene de azota da ihtiyacı vardır çünkü.
Hz. Mevlânâ Mesnevî’de şöyle söyler:
Su ile ateşin hallerini bilirsin. Gerçi su, ateş gibi heybetli bir varlığı söndürebilme kudretindedir. Ancak aynı su, bir kap içinde bulunursa ateş onu kaynatır, bir damlası kalmayıncaya kadar buhar haline getirip havaya karıştırır. Kısaca kaplar dolusu suyu ortalıktan yok eder.
İşte erkekle kadın da böyle su ile ateşe benzerler. Görünüşte su gibi olan erkek, kadına hâkim bir durumda ise de, işin iç yüzü böyle değildir. Ateşin harareti gibi kadın da erkeği kaynatıp tüketmeye kadirdir.
Ruhun ateş üzerine konmuş bir kaptaki su gibi kaynaması bu yüzdendir. Yine bu yüzdendir ki dünyada kadını arzu eden erkek, görünüşte ona hâkim fakat hakikatte hem kadına hem de yine dişi tabiatlı olan nefsine mağlup ve mahkûmdur.
Yani ne kadın erkekten ne de erkek kadından üstündür… Ne kadın erkeği ne de erkek kadını idare eder. Bir elmanın iki yarısıdır erkek ve kadın…
Hal böyle iken, peki neden hâlâ cinsiyet ayrımcılığı yapılır dünyamızda?
Aslında kadınlığın ve erkekliğin değil insanlığın sorgulanması gerektiği bir gezegende ne kadın ne de erkek olmaktır önemli olan… Önemli olan, erdemli insan olabilmektir. Çalışkan, dürüst, vicdanlı, ahlaklı, sevgi ve saygı dolu bir yüreğe sahip olabilmektir esas olan.
Bencilliğin vahşetinde, hırsın ve egonun oluşturduğu kaosa kurban edilen insanlık, bugün, hunharca katledilirken; kadın bedeni ve kimliği üzerine uzanan kirli eller, saçma sapan gerekçelerle normalleştirilirken, hâlâ modernlikten, gelişmişlikten, çağdaşlıktan ve insanlıktan bahsetmek trajikomik gelmiyor mu size de?...
Bugün ne yazık ki kadınlara yönelik eril şiddet, hayatın her alanında... Kadınların bedenleri ve kimlikleri üzerinde tahakküm kurma amacındaki bu kontrolsüz şiddet, bir taraftan toplumsal şiddetin yaygınlaşmasına sebep olurken ne acıdır ki bir taraftan da buradan beslenmektedir.
Oysa unutmamak gerekir ki birisinin özgürlüğünün bittiği yerde bir başkasının özgürlüğü başlar. Özgürlük, erkek ya da kadın ayrımı yapmaksızın, sınırları olan bir kavramdır, sınırsız değildir. Eğer dejenere olmuş, bozuk bir toplumun, seksist yapısını normalleştirirseniz; şiddet mağduru, tacize uğrayan, aşağılanan hatta öldürülen tüm kadınların maruz kaldıkları bu insanlık dışı durumda, hepinizin suçu var demektir.
Unutmamak gerekir ki; üstünlük erkek ya da kadın olmakla değil üstünlük ancak insan olmakla sağlanabilir.
Esen kalın…
Hümeyra KAYA
Eğitimci-Yazar
www.humeyrakaya.net
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Günümüzde toplumların en sancılı yaralarından biri, vicdanın ve ahlakın göz göre göre yitiriliyor oluşudur. Bir zamanlar bizi biz yapan bu değerler, artık bir hazine gibi koruduğumuz değil, git gide uzaklaştığımız kavramlar haline geldi. Ahlak ve vicdan, bir zamanlar insan olmanın omurgasıydı. Oysa şimdilerde, çıkar ilişkileri arasında un ufak edilen, anlamını yitirmiş birer "eski zaman kalıntısı"...
Dünyanın en büyük yayıncılık etkinliği olan Frankfurt Kitap Fuarı yaklaşıyor. Kitap dünyasındaki yeniliklerin ve edebi trendlerin kalbinin attığı yer olarak bilinen ve yüzlerce ülkeden yayıncıyı, yazarı ve okurlarını bir araya getiren bu fuar, şüphesiz kitaplara olan ilginin küresel ölçekteki gücünü gösteren dev bir organizasyon. Ayrıca okuma kültürünü yaygınlaştırmak ve bilgi paylaşımını artırmak...
Bir milleti millet yapan ve onu diğer milletlerden ayrı tutan en büyük unsur kültürüdür. Toplumları ayakta tutan, onları bir tutkal gibi birbirine bağlayan milli ve kültürel değerler bu nedenle çok önemlidir. Zira bu değerler, bir milletin kimliğini, geçmişini ve geleceğini belirleyen temel taşlardır. Türk milleti olarak bizim de kendimize özgü milli ve kültürel değerlerimiz vardır. Bu değerler...
Herkese merhaba, Yeni başlangıçlar iyidir. Biten bir şeyin ardından üzülmemek başlayacak olan yeniliklere sevinmek, yeniliğe açık olmak ve ânın tadını çıkartmak gerek. Tatilin başlamasıyla birlikte birçok kişi dinlenmek, seyahat etmek ve keyifli vakit geçirmek için planlar yapıyor. Ancak, tatil dönemlerini sadece yatıp dinlenmek ya da gezip tatil beldelerini dolaşmak, aile ziyareti yapmakla ...
Kartal, ıssız bir yerde yavrusunu eğitiyormuş. Yavru kartal birçok şeyi öğrenmiş ama aklına bir soru takılmış. Annesine: “Zirvede olduğumu nasıl anlarım?” diye sormuş. Annesi: “Bir gün yalnız kalırsan, zirvede olduğunu anlarsın; çünkü zirve daima ıssızdır.” demiş. Hayat boşa harcanmayacak kadar kısa, tadını ç...
Hayatınız boyunca, bir yere ait olmadığınızı hissettiniz mi hiç? Her gün yürüdüğünüz yola, caddeye, sokağa, önünde oturup çayınızı kahvenizi yudumladığınız kafeye, çalışmaya gittiğiniz iş yerine, her gün yüz yüze baktığınız insanlara yabancı! Sanki oralardan hiç geçmemiş, o insanlarla hiç tanışm...
Gözetim olgusu, insanlığın var olduğu ilk günden beri zaman içinde çeşitli değişikliklere uğrayarak toplum dinamikleriyle birlikte farklı biçimlere dönüşmüş ve hayatımızın en önemli meselelerinden biri olmuştur. Bir hapishane düşünün, ortada bir gözetleme kulesi, içinde bir gözetleyici ve kulenin etrafında ar...
Koronavirüs, bir yılı aşkın bir süredir hayatımızın ortasına gelip oturan davetsiz bir misafir gibi bizi dört duvar arasına sıkıştırırken, aynı zamanda tüm yaşam rutinimizi de değiştirdi. Biz yetişkinler bile sürece uyum sağlamakta zorluk çekiyorken çocukların birden bire değişen bu şartlara uyum sağlaması da zor oldu, olmaya da devam ediyor. Ş&u...
Katil aramızda! Bir romancı olarak “Karanlık sisli bir gecenin alacasına saklanmış bir katil, elinde cinayet aletiyle kedi gibi sessiz ve derinden ilerliyordu…” diye başlayan şaibeli bir cümleyle giriş yapıp sizi bir maceranın içine çekiyor olabilirdim şimdi ama bu defa amacım bu değil. Bu defa bir hikâye ya da romanın içine gizlenmiş katili ya...
Milli Şairimiz Mehmet Akif’in tam bir asır önce “Korkma!” diye seslenerek başladığı manzumeyi, bugün hâlâ aynı iştiyakla aynı onur ve gururla okumanın hazzıyla Millî Marşımızın 100. Yaşını kutlayarak başlamak istiyorum satırlarıma. O muhteşem dizelerin sahibi Mehmet Akif Ersoy’un deyişiyle “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı ya...
Sıkı, sımsıkı tutun yüreğinizi, o giderse, sizden geriye boş bir beden kalacak çünkü! Bilmem yanlış mı düşünüyorum ama sadece ruhunu değil, yüreğini, vicdanını ve tüm benliğini yitirmiş akıl tutulmalarının yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. Bizi biz yapan, insanı insan kılan vasıflardan arınmış tarla bekçisi korkuluklara dön...
Hümeyra Kaya/ Eğitimci-Yazar Sanal dünyanın toplumsal hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşeli çok oldu. İnternet ve sosyal medya, insanlar arasında zaman ve mekân sınırlılıklarını kaldırdı. Ama içinde bulunduğumuz bu küresel salgın dönemi çok daha farklı misyon yükledi sosyal medyaya. Yüz yüze gö...
Gözümüz hep dışarıyı gördüğünden midir bilinmez, dünyanın en kolay işidir kendi dışımızdakileri suçlamak. İnsanoğlunun en kör noktalarından biridir belki de bu. Öyle ya, kendimize aynadan başka bir yerde bakmayı beceremiyorsak sahte bir yansımanın parlak ışığı gerçekleri görmemize engel olabilir. Belki de gerçek sebebi budur ha...
İnsan olmak hususunda hepimiz müsaviyiz. Zira kadın ile erkek arasında ne bir eksiklik ne de bir fazlalık mevcuttur yaratılışta. Bizleri birbirimizden farklı kılan sadece fizyolojik ve psikolojik yapımızdır aslında. Kadın ve erkek, havadaki oksijen ve azot gibidir. Düşünürsek hava ne sadece azottan ne de oksijenden ibarettir. İkisinin bileşkesidir hava. İçinde mevcut ol...
Anavatanından uzakta yaşayan gençlere sordum, hangi dilde rüya görüyorsunuz, diye. Almanya’da yaşayıp sürekli Almanca konuşan ve Türkçesi yeterince iyi olmayanlardan aldığım cevap genellikle Almanca rüya gördükleri yönünde idi. Türkçesi iyi olanlardan birçoğu Türkçe gördüklerini bir kısmı...