Bazı insanlar doğduğu yerde, bazı insanlar doyduğu yerde yabancıdır. Bulunduğu yere bir türlü ait olamayandır onlar. Yabancı olandır. Kimsenin umursamadığı, insan yerine koymadığı; herkesin ayrıştırdığı, ötekileştirdiği bazen dilinden bazen kültüründen taviz verendir.
Yabancı olmak, maruz kaldığı baskıya ses çıkartamamak, öldürülen eşine dostuna ağlayamamak, hakları olsa da onlardan faydalanamamaktır bazen. Adını söylemekten çekinmektir, kendine ait olmayan kıyafetleri giyinip bulunduğu yerdeki insanlara benzemeye çalışıp kamufle olmaktır hatta. Yani velhasılıkelam zordur yabancı olmak, öteki olmak, farklı olmak. Aslında çok kolay olsa da biz insanlar sayesinde zorlaştırılandır.
Başlığı görür görmez neden bu başlığı seçtiğimi hemen anlayanlar olmuştur belki. Yine de anlatayım… Bundan tam 60 yıl önce Amerikalı yazar Harper Lee’nin yazmış olduğu, dili, üslubu ve ne yazık ki konusu itibariyle de hâlâ güncelliğini koruyan muhteşem bir kitabın adı “Bülbülü Öldürmek”. Adalet kavramını ırkçılık üzerinden kurgulayarak anlatan; hukukun üstünlüğünü vurgulayan ve hukukun üstünlüğünün sadece bir kesim ya da bir zümreye ait olmayıp herkes için olduğuna, olması gerektiğine yıllar, yıllar öncesinden bize altı yaşındaki küçük bir kızın gözünden anlatan harikulade bir eser.
Gerek Amerika’da gerekse Avrupa’da ve daha birçok yerde hâlâ sürüp giden bu ırkçılık davasının son günlerde yeniden alevlenmesi bana yıllar önce okuduğum bu muhteşem kitabı hatırlattı. 2020 yılında bile hâlâ bu konudan bahsediyor olmak elbette içler acısı. O yüzden ben bir şey demek yerine bu kitabın mesajları ile size anlatmak istedim yazımın başında belirtiğim o yabanıl duyguları.
Küçük bir kız çocuğu olan Scout ve abisi Jem, küçük yaşta annelerini kaybetmişlerdir. Avukat babaları Atticus ve evdeki işlerde yardımcıları Calpurnia ile adalet, özgürlük ve eşitlik konusunda hem yaşadıkları küçük Amerikan kasabasındakilere hem de biz okuyuculara örnek olan bu aileyi tanımanızı istedim. Irk ayrımının en çok hissedildiği yıllarda tüm kasabalının kendisine cephe alacağını bile bile siyahi bir adamın davasını üstlenmeyi kabul eden Atticus; renkleri, dilleri, dinleri, cinsiyetleri ne olursa olsun bir insanı diğer insandan üstün kılan herhangi bir neden olmadığını daha o yıllarda sergileme cesareti gösteren dürüst bir adamdır. Kitabı uzun uzun anlatmak isterdim ama okuyacak olanların ilgisini dağıtmak istemem. O yüzden roman boyunca beni etkileyen birkaç sözle devam etmek istiyorum.
Kitabın bir bölümünde diyor ki Atticus: “Birini tanımanın tek yolu, kendini onun yerine koyup onun ayakkabıları ile dolaşabilmektir.” Yani günümüzde çoğu insanın kuramadığı empatiyi ne güzel ifade ediyor. Yine bir yerde “Sıfatları kaldırırsan, geriye gerçekler kalır.” diyor. Düşününce etiketlerin çarpıştığı günümüz dünyasında insanlığını unutup unvanlarının altına sığınan ve kendisini dev aynasında gören insanları ne güzel ifade etmiş. Ve kitaba kısmen adını veren o cümle:
“İstediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”
Saksağanı öldürmek de bülbülü öldürmek kadar günah olsa gerek ama yazar burada küçük kızın gözünden “bülbülü öldürmek” sözcükleri ile bağlantı kurduğu adalet ve vicdan kavramlarına gerçek değerini vermektedir. Bülbül, aslında masumiyettir! İçimizde var olan vicdandır, eşitlik ve adalettir. Bunlardan herhangi birine vereceğimiz zarar, bülbülü öldürmekle aynı anlama gelmektedir. Küçük Scout, babasından doğruluktan ve dürüstlükten asla vazgeçmemeyi ve bu kavramlar için umudunu yitirdiği en karanlık anlarda bile mücadele etmeyi, kimsenin kimseden daha aşağı ya da daha üstün olmadığını, adaleti, eşitliği, empati kurmadan kesin yargılara varmamak gerektiğini öğrenir.
Keşke bunu tek öğrenen yalnızca romanın kahramanı küçük kız değil de herkes olsaydı! O zaman adalet şemsiyesi altında daha yaşanabilir bir dünya ve daha mutlu insanlar olurdu.
Esen kalın…
Hümeyra Kaya
Eğitimci- Yazar
www.humeyrakaya.net
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Günümüzde toplumların en sancılı yaralarından biri, vicdanın ve ahlakın göz göre göre yitiriliyor oluşudur. Bir zamanlar bizi biz yapan bu değerler, artık bir hazine gibi koruduğumuz değil, git gide uzaklaştığımız kavramlar haline geldi. Ahlak ve vicdan, bir zamanlar insan olmanın omurgasıydı. Oysa şimdilerde, çıkar ilişkileri arasında un ufak edilen, anlamını yitirmiş birer "eski zaman kalıntısı"...
Dünyanın en büyük yayıncılık etkinliği olan Frankfurt Kitap Fuarı yaklaşıyor. Kitap dünyasındaki yeniliklerin ve edebi trendlerin kalbinin attığı yer olarak bilinen ve yüzlerce ülkeden yayıncıyı, yazarı ve okurlarını bir araya getiren bu fuar, şüphesiz kitaplara olan ilginin küresel ölçekteki gücünü gösteren dev bir organizasyon. Ayrıca okuma kültürünü yaygınlaştırmak ve bilgi paylaşımını artırmak...
Bir milleti millet yapan ve onu diğer milletlerden ayrı tutan en büyük unsur kültürüdür. Toplumları ayakta tutan, onları bir tutkal gibi birbirine bağlayan milli ve kültürel değerler bu nedenle çok önemlidir. Zira bu değerler, bir milletin kimliğini, geçmişini ve geleceğini belirleyen temel taşlardır. Türk milleti olarak bizim de kendimize özgü milli ve kültürel değerlerimiz vardır. Bu değerler...
Herkese merhaba, Yeni başlangıçlar iyidir. Biten bir şeyin ardından üzülmemek başlayacak olan yeniliklere sevinmek, yeniliğe açık olmak ve ânın tadını çıkartmak gerek. Tatilin başlamasıyla birlikte birçok kişi dinlenmek, seyahat etmek ve keyifli vakit geçirmek için planlar yapıyor. Ancak, tatil dönemlerini sadece yatıp dinlenmek ya da gezip tatil beldelerini dolaşmak, aile ziyareti yapmakla ...
Kartal, ıssız bir yerde yavrusunu eğitiyormuş. Yavru kartal birçok şeyi öğrenmiş ama aklına bir soru takılmış. Annesine: “Zirvede olduğumu nasıl anlarım?” diye sormuş. Annesi: “Bir gün yalnız kalırsan, zirvede olduğunu anlarsın; çünkü zirve daima ıssızdır.” demiş. Hayat boşa harcanmayacak kadar kısa, tadını ç...
Hayatınız boyunca, bir yere ait olmadığınızı hissettiniz mi hiç? Her gün yürüdüğünüz yola, caddeye, sokağa, önünde oturup çayınızı kahvenizi yudumladığınız kafeye, çalışmaya gittiğiniz iş yerine, her gün yüz yüze baktığınız insanlara yabancı! Sanki oralardan hiç geçmemiş, o insanlarla hiç tanışm...
Gözetim olgusu, insanlığın var olduğu ilk günden beri zaman içinde çeşitli değişikliklere uğrayarak toplum dinamikleriyle birlikte farklı biçimlere dönüşmüş ve hayatımızın en önemli meselelerinden biri olmuştur. Bir hapishane düşünün, ortada bir gözetleme kulesi, içinde bir gözetleyici ve kulenin etrafında ar...
Koronavirüs, bir yılı aşkın bir süredir hayatımızın ortasına gelip oturan davetsiz bir misafir gibi bizi dört duvar arasına sıkıştırırken, aynı zamanda tüm yaşam rutinimizi de değiştirdi. Biz yetişkinler bile sürece uyum sağlamakta zorluk çekiyorken çocukların birden bire değişen bu şartlara uyum sağlaması da zor oldu, olmaya da devam ediyor. Ş&u...
Katil aramızda! Bir romancı olarak “Karanlık sisli bir gecenin alacasına saklanmış bir katil, elinde cinayet aletiyle kedi gibi sessiz ve derinden ilerliyordu…” diye başlayan şaibeli bir cümleyle giriş yapıp sizi bir maceranın içine çekiyor olabilirdim şimdi ama bu defa amacım bu değil. Bu defa bir hikâye ya da romanın içine gizlenmiş katili ya...
Milli Şairimiz Mehmet Akif’in tam bir asır önce “Korkma!” diye seslenerek başladığı manzumeyi, bugün hâlâ aynı iştiyakla aynı onur ve gururla okumanın hazzıyla Millî Marşımızın 100. Yaşını kutlayarak başlamak istiyorum satırlarıma. O muhteşem dizelerin sahibi Mehmet Akif Ersoy’un deyişiyle “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı ya...
Sıkı, sımsıkı tutun yüreğinizi, o giderse, sizden geriye boş bir beden kalacak çünkü! Bilmem yanlış mı düşünüyorum ama sadece ruhunu değil, yüreğini, vicdanını ve tüm benliğini yitirmiş akıl tutulmalarının yaşandığı bir zaman diliminden geçiyoruz. Bizi biz yapan, insanı insan kılan vasıflardan arınmış tarla bekçisi korkuluklara dön...
Hümeyra Kaya/ Eğitimci-Yazar Sanal dünyanın toplumsal hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşeli çok oldu. İnternet ve sosyal medya, insanlar arasında zaman ve mekân sınırlılıklarını kaldırdı. Ama içinde bulunduğumuz bu küresel salgın dönemi çok daha farklı misyon yükledi sosyal medyaya. Yüz yüze gö...
Gözümüz hep dışarıyı gördüğünden midir bilinmez, dünyanın en kolay işidir kendi dışımızdakileri suçlamak. İnsanoğlunun en kör noktalarından biridir belki de bu. Öyle ya, kendimize aynadan başka bir yerde bakmayı beceremiyorsak sahte bir yansımanın parlak ışığı gerçekleri görmemize engel olabilir. Belki de gerçek sebebi budur ha...
İnsan olmak hususunda hepimiz müsaviyiz. Zira kadın ile erkek arasında ne bir eksiklik ne de bir fazlalık mevcuttur yaratılışta. Bizleri birbirimizden farklı kılan sadece fizyolojik ve psikolojik yapımızdır aslında. Kadın ve erkek, havadaki oksijen ve azot gibidir. Düşünürsek hava ne sadece azottan ne de oksijenden ibarettir. İkisinin bileşkesidir hava. İçinde mevcut ol...
Anavatanından uzakta yaşayan gençlere sordum, hangi dilde rüya görüyorsunuz, diye. Almanya’da yaşayıp sürekli Almanca konuşan ve Türkçesi yeterince iyi olmayanlardan aldığım cevap genellikle Almanca rüya gördükleri yönünde idi. Türkçesi iyi olanlardan birçoğu Türkçe gördüklerini bir kısmı...