Geçen seferki yazımda, “yaklaşan seçimler ve gayri-siyasi Türk toplumu” başlığı altında, bizleri teslim değil de temsil eden insanların olmamasından yakınmıştım. Zira bu eksiklik bize çok pahalıya mal oluyor. Eski deyimi kullanacak olursam, daha mürekkebimin boyası kurumadan, ne kadar haklı olduğumu gösteren olaylar gelişti ve ne yazik ki gelişmeye de devam edecek gibi görünüyor.
Camiye koç başlı baskın
En bariz örneklerden birisini Ekim ayının ortasına doğru yaşadık. Ne olmuştu? Berlin’in en eski camilerinden olan Mevlana camisine cemaat sabah namazındayken, mali usulsüzlük nedeniyle, yüz (!) civarında maskeli (!) polisin katıldığı bir baskın düzenlendi. Olaya tepkisini Berlinli abim İsmet Mısırlıoğlu şöyle yazmış: “Bu ülkede normalde mali konularda bir usulsüzlük yaşandığında maliyeden bir zarf alırsınız. Siz de cevap yazarsınız. Bu işlemler neticesinde devletin hak kaybına uğradığı belirlenirse, bir ceza belirlenir. Ödersiniz. Bu kez öyle olmadı. İçinde insanların ibadet ettikleri camidekilere gözdağı verilmesi amacıyla “Koç Başı” ile gelmişler. Geçmişte Alman papazlarının erkek çocuklarına tecavüz ettiği iddiasıyla polis soruşturmaları yaşandı. Polis devreye girdi, ifadeler alındı. Lakin, gidip kilise cemaatini hedef alıp, kiliselerin mihrabına emniyet mensupları koç başı ve postallarla dalmadı. Almanya’da polisin kiliseye vazife icabı bile üniforma ile girmesi yasaktır. Laiklik gereği Kilise Allah’ın egemenlik alanındadır. Bunu Almanya’daki tüm Türk siyasiler bilir. O zaman neden susarlar? Türk olmadıkları için mi, yoksa siyasetçi olmadıklarından mı?” Ben diyorumki, seçtirene diyet ödedikleri ve bizlerin temsilcisi olmadıkları için. Ayrıca, ortada bir usulsüzlük varsa, yargı bunu en kısa zamanda ortaya çıkarmalıdır ve suçluları en ağır şekilde cezalandırmalıdır. Ama bir usulsüzlük yoksa, kolluk kuvvetlerinin yaptığı bu hadsiz ve beyhude baskının siyasi sorumluğunu birileri üstlenip istifa etmelidir.
Münster Üniversitesi'nin İslam kürsüsü başkanı
Münster Üniversitesi'nin, Almanya’daki İslam ilahiyat fakülteleri arasında önemli bir yeri vardır. 2004 yıllarının sonunda, Muhammed Sven Kalisch adında birisini başına getirdikleri ilk İslam kürsüsünü kurmuşlardı. O tarihlerde ben de çok heyecanlanmıştım. Zira böyle bir olay Almanya için önemliydi. Ne var ki bu adam, 2008 yılında İslam peygamberinin yaşamadığını iddia etti ve sonunda işgal ettigi koltuğu bırakmak zorunda kaldı. 2010 yılında halef olarak M Khorchide isimli, Lübnan asıllı, gençliğini Suudi Arabistan'da geçirmiş ve daha önce Avusturya makamlarına İslam konusunda çalışmış birisi o koltuğa oturtuldu. Ve sanki tarih tekerrür eder gibi, bu zat son kitabında Müslüman olmak hatta Allaha inanmak kendince gerekli olan birsey değilmiş gibi beyanatlarda bulunuyor. Fikir hürriyetine saygımız olmakla beraber, bu tür kişilerin neden İslam kürsü başkanı yapıldığını da sormak hakkımızdır. Madalyonun diğer bir tarafı ise, bu duruma kimsenin tepki göstermesi. Bakalım bu kişi ne zaman istifa edecek?
Koronalı kış
Bu yıl Mart’tan itibaren olağanüstü bir dönem geçiriyoruz. Yaz aylarında nisbeten bir rahatlama olsa veya öyle olduğunu düşünmüş olsak bile, son haftalarda vaka sayılarındaki artıştan, Korona salgınının siddetli bir şekilde geri döndüğünü anlıyoruz. Bununla beraber daha önce aklımıza bile gelmeyen kısıtlamaları kabul ediyoruz ve toplumsal olarak büyük değişimler yaşıyoruz. Yaşadığımız toplumun diğer adı da özgürlükcü demokrasidir. Durum böyle olunca, yani uygulanan kısıtlamaların kişisel ve toplumsal özürlüğü hedef alınca, doğal olarak tepki yaratıyor. Almanya’daki tepkilerin ne kadar ciddi olduğunu Ağustos ve Eylülde yapılan büyük katılımlı gösterilerden anlayabiliyoruz. Devletin tepkisi de ciddi. Bu konuda kafalar gerçekten karışık; açıkcası benim kafam da karışık. Bir taraftan var olan bulaşıcı bir hastalık. Diğer taraftan orantısız şekilde alınmış gibi görünen tedbirler ve sonu açık olan uygulamalar. Yani önümüzdeki hafta ve aylarda ne yaşayacağımızı kestirmek bile güç artık. Ekonomi yine dibe vurulacak mı? Sokağa çıkma yasağı gelecek mi? Okullar ne olacak? Soru üzerine soru. Ve komplo teorisi üzerine teori.
Öyle görünüyor ki bu kabus en azından Nisan 2021’e kadar böyle devam edecek. Tedbiri elden bırakmayalım ama salgın adına alınan kararlara da bilinçli vatandaş şüphesiyle yaklaşalım. Allah hepimizi korusun. Duamız böyle.
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Aslında her şey güzel ilerliyordu; 10 yıldan uzun bir sürecin sonunda bu yılın Nisan ayında, DİTİB’in Heilbronn şehir merkezindeki yeni cami girişimi ve projesinin önü açıldı. Daha doğrusu açılmıştı. O tarihte ilgili veya ilgisiz birçok insanın merak ettiği, birçok iniş ve çıkışlarla dolu bir yolun sonucu olarak şunlar açıklanmıştı: Yaklaşık 10 yıl önce yapılması planlanan DİTİB Merkez Camii'ni...
Birçoğumuz, genci yaşlisi, delikanlısı çocuğu, kadını erkeği, çalışanı ve çalışmayanı, öğrencisi işçisi....hatta belki herkes Türkiye tatilini konuşuyor. Zira geçen yıl ancak çok az sayıda insanımızın Türkiye’ye gitmesiyle, halkımız iki yillik bir aradan sonra hasret gidermek için adeta gün sayıyor. Dolayısıyla, bend...
Devam eden korona salgını sürecinde hayatımızın birçok alanında yenilikler ve değişikliklerle tanıştık ve bunlara alıştık da. Olumlu olanı da var olduğu gibi olumsuz olanı da var. Daha önceleri olabildiğince az TV kullanan ben örneğin, salgın zamanında deyim yerindeyse dizi bağımlısı oldum. En belirgin etken belki evde daha fazla vakit geçirme zorunluluğu olsa bile, şa...
Aslında, topluma faydalı çalışmalar yapan insan, örgüt, şirket veya kuruluşların basın yoluyla güçlü bir şekilde tanıtılması ve anlatılması gerektiğine inanıyorum; çünkü bunlar insanlara örnek ve öncü oluyor; çünkü bunlar insanların düşünce ve hayatlarına olumlu bir yön verebiliyor. Bu anlamda son ha...
Bu seferki yazımı Yeşiller’den bayan Baerbock başbakan olur ve Yeşiller koalisyon ortaklarının büyük paydaşı olursa, Türk toplumu için nasıl bir durum gelişir sorusuna cevap vermek üzere yazacaktım – ancak son dakika gelişmelerinden dolayı konumu değiştirdim. Yine de şunu belirtmeden olmaz: Geçen yazımda öngördüğüm gibi, Analena Bae...
Hayır, yanlış okumadınız. Bu da nerden mi çıktı? Anna... kim? Başbakan Merkel değil mi? Anlatacağım. Ama önce şunu belirtmek istiyorum: Eyaletimizde yapılan 14 Mart seçimlerini geride bıraktık. Ve beklenildiği gibi, benim de öngördüğüm gibi, Yeşiller partisinin ve Winfried Kretschmann’ın başarısıyla sonuçlandı. Böylece, Kretschmann ...
Bilindiği gibi, Federal Almanya devletinde yasama ve temsiliyet üç basamaklı bir sistem üzerine kurulu: (1) Federal düzey, (2) Eyalet düzeyi ve (3) Yerel düzey. Federal düzeydeki siyaset ve aktörler daha fazla göz ününde bulunsada ve basın yayın tarafından daha çok konu edilse bile, bizleri asıl ilgilendiren eyalet ve yerel düzey...
Azınlıklar tarih boyunca çoğunluk toplumu tarafından empoze edilen şartlar dolayısıyla farklı zorluklar ve tahribatlar yaşamışlardır. Başarılı olan azınlık toplumları ise bu zorluklara rağmen kendilerine ait dil, kültür ve toplumsal varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Örneğin Balkan Türklerinin anadil bilinç ve becerileri, 800 yıllık bir süreden sonra...
Geçen seferki yazımda Almanya ve Avrupa’ın Müslümanlar ile olan imtihanlarına kötü not vermiştim. Hal böyle olunca, çarenin ne olduğunu merak edenler oldu tabii. Yani, Müslümanlar ırkçılık, Islamofobi, aşırı milliyetçilik kıskacından nasıl çıkacak? Günah keçisi olmaktan nasıl kurtulacak? Ben bunları düş&uu...
Geçen seferki yazıma “Tepkisiz Türk toplumu ve Koronalı kış” başlığını atmıştım. Bu seferkinin de aynı çerçevede olduğunu görüyorsunuz. Ne yazık ki daha güzel konuları kaleme almak istesem de, gerçekleri ve gelişmeleri gözardı etmeyerek, öngördüğüm imkan veya zorluklara dikkat çekmeyi görev olara...
Geçen seferki yazımda, “yaklaşan seçimler ve gayri-siyasi Türk toplumu” başlığı altında, bizleri teslim değil de temsil eden insanların olmamasından yakınmıştım. Zira bu eksiklik bize çok pahalıya mal oluyor. Eski deyimi kullanacak olursam, daha mürekkebimin boyası kurumadan, ne kadar haklı olduğumu gösteren olaylar gelişti ve ne yazik ki geliş...
Almanların meşhur bir sözü vardır: “Nach dem Spiel ist vor dem Spiel” diye, yani maç sonrası bir sonraki maçın başlangıcı sayılır. Bunu siyaseten tercüme edecek olursak şöyle bir söz geliştirebiliriz “Her seçim sonrası, yeni bir seçimin başlangıcıdır”. Tabii ki seçimler arası olan süre, maç arası olan&n...
Bu yıl ilk günden beri çok değişik bir yıl olmaya devam ediyor. Yaşanan doğal olaylar, dünya sahnesinde gerçekleşen çekişmeler, sağlık alanındaki gelişmeler, büyükten küçüğe hepimizi etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Bu etkenlerden biri de yıllık yaz tatilimiz üzerineydi, öyleki Almanya’lı Türkler olarak bu yıl evde ...
Birçok olayın ve gelişmenin çok hızlı ve aynı anda yaşandığı günlerden geçiyoruz. Daha önceleri, birkaç yılda yaşanan veya en azından bizde öyle bir intiba bırakan olaylar, şimdilerde ise birkaç hafta hatta birkaç saat içinde yaşanabiliyor. Örnek vermek gerekirse, karşımıza şöyle bir liste çıkıyor: dünyayı olduğu...
Yukarıdaki sorumun cevabını hemen vereyim: evet ve hayır. Nasıl mı olur? Yazımı okuduğunuzda anlayacağınızı umuyorum. Önce bir hatırlayalım: Koronavirüs (SARS COV-2 isimli virüs) bulaşıcı hastalığın gündemde olduğu ilk günden itibaren, dünya çapında bir salgın olduğunu belirtmek için, resmi ve gayriresmi kurum ve kuruluşlar, her gün, gece g...