Geçen seferki yazıma “Tepkisiz Türk toplumu ve Koronalı kış” başlığını atmıştım. Bu seferkinin de aynı çerçevede olduğunu görüyorsunuz. Ne yazık ki daha güzel konuları kaleme almak istesem de, gerçekleri ve gelişmeleri gözardı etmeyerek, öngördüğüm imkan veya zorluklara dikkat çekmeyi görev olarak bildiğim için, olmuyor. Çünkü gelişmeler, iyiye doğru gitmiyor. Özellikle Müslümanlar için Avrupa’da iyi gelişmeler öngörmüyorum. Tam tersi, ırkçılık, İslamofobi, aşırı milliyetçilik kıskacında, Müslümanlar günah keçisi olarak seçiliyor. Avrupa derken, akla ilk olarak Almanya ve Fransa geliyor, değil mi? Almanya demişken, komşusu olan Avusturya’yı unutmamak gerek; gelin bu ülkelerdeki geçmişteki ve son haftaların gündemine bir göz atalım.
Almanya’da İslam ve özgürlükler
2000’li yılların ortalarında, Münster Üniversitesi İslam kürsüsü başkanı Sven Kalisch, İslam peygamberinin tarihi bir kişilik olmadığını savundu. Bu utanmaz, hayasız ve yanlış olan görüşe sahip olan kişi, benim de aralarında bulunduğum insanların tepkisi sonucunda istifa etmek zorunda kaldı. Bir süre sonra, ateist olduğunu öğrendim. Bu örnek, Almanya’nın 11 Eylül 2001 yılından sonra İslam ile ilgili aldığı yanlış tavırlardan bir örnek.
Geçmişte Almanya’da bunlar yaşanırken, Almanya Kasım ayında korona yasaları çıkardı (not: Infektionsschutzgesetz adlı yasayı yeniledi). Bu yapılan, "hukuk devleti" tanımıyla pek alakalı bir durum değil çünkü kısıtlamaları hukuk çerçevesinde yapmaktan ziyade, kısıtlama bahanesiyle yapılacakları, hukuki kılıfa uydurmak. Bu kabul edilen ve sokakta büyük tepkiyle karşılanan yasanın, aslı astarı bu. Tabii buna ses çıkarmak da sıkıntılı oldu. Irkçı AfD partisinin milletvekili, tepki gösterdi, anında polis tarafından tartaklanmak suretiyle, elleri arkadan kelepçelenerek, karakola götürüldü.
Avusturya’daki gelişmeler
Almanya’da bunlar yaşanırken, diğer Avrupa ülkelerindeki durum farklı mı? Hayır, değil.
Örnek olarak Avusturya’ya bakalım. 2019 yılında alınan bir karar ile yurtdışından maddi destek alan imamların (bununla kasıt, Türkiye’den gelen imamlar) oturum izinleri yenilenmedi. Bunun neticesinde, birkaç cami hariç, Avusturya’daki camilerin çoğunda imam yok. Başka bir bakış açısı ile, hocasız cami dönemini başlattılar.
Fransa ne durumda?
Bu arada tabiiki, Fransa’yı da es geçmeyelim. Bu ülkenin kısa boylu ve annesi yaşındaki eşi ile ünlü olan başkanı, son aylarda yalnız İslam karşıtı değil, genel olarak özgürlükleri kısıtlayıcı adımlara öncülük etti ve Fransa’da bir takım anti-demokratik yasalar çıkarıldı.
Öyleki, artık sokak gösterilerinde polislerin görüntüsünü çekmek, sosyal medyadan yayınlamak, yasak. Bunu yapan bir yıl hapis yatacak, 45 bin Euro da para cezasına çarptırılacak. Sarı Yelekliler eylemlerinde sosyal medyadan gördük ki, Fransa’da polis şiddeti, sıradan bir şeymiş.
Fransa, bunların ötesinde, Peygamber efendimize yönelik hakaretlere tepki gösteren, Müslüman göçmenleri sınır dışı etmekle tehdit ediyor. Müslümanlara özgürce ibadeti yasaklıyor, sadece Macron’un tedrisatından geçmeye razı olan imamların kıldırdığı namazı kılmaya zorluyor.
Sonuç olarak ...
Evet, Fransa, Avusturya ve Almanya son aylarda ve hatta birkaç haftalarda, resmen, anti demokratik uygulamalarda çağ atladı ama görünürde kimsenin bundan fazla rahatsız olduğu söylenemez.
Yani, Avrupa İslam ile imtihanı kaybetmek yolunda bir hayli mesafe almış görünüyor ve herkes bundan memnun – tabii ki, mağdur olan kesim hariç. Yani Müslümanlar. Peki çözüm yolu nedir? Bunları sonraki yazılarımda irdeleyeceğim.
Son olarak, tekrar şu temennimi paylaşmak isterim: Korona virüse karşı tedbiri elden bırakmayalım. Hastalarımıza Allah’tan şifalar dilerim. Allah hepimizi korusun. Duamız böyle.
Yaşar Mert
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Aslında her şey güzel ilerliyordu; 10 yıldan uzun bir sürecin sonunda bu yılın Nisan ayında, DİTİB’in Heilbronn şehir merkezindeki yeni cami girişimi ve projesinin önü açıldı. Daha doğrusu açılmıştı. O tarihte ilgili veya ilgisiz birçok insanın merak ettiği, birçok iniş ve çıkışlarla dolu bir yolun sonucu olarak şunlar açıklanmıştı: Yaklaşık 10 yıl önce yapılması planlanan DİTİB Merkez Camii'ni...
Birçoğumuz, genci yaşlisi, delikanlısı çocuğu, kadını erkeği, çalışanı ve çalışmayanı, öğrencisi işçisi....hatta belki herkes Türkiye tatilini konuşuyor. Zira geçen yıl ancak çok az sayıda insanımızın Türkiye’ye gitmesiyle, halkımız iki yillik bir aradan sonra hasret gidermek için adeta gün sayıyor. Dolayısıyla, bend...
Devam eden korona salgını sürecinde hayatımızın birçok alanında yenilikler ve değişikliklerle tanıştık ve bunlara alıştık da. Olumlu olanı da var olduğu gibi olumsuz olanı da var. Daha önceleri olabildiğince az TV kullanan ben örneğin, salgın zamanında deyim yerindeyse dizi bağımlısı oldum. En belirgin etken belki evde daha fazla vakit geçirme zorunluluğu olsa bile, şa...
Aslında, topluma faydalı çalışmalar yapan insan, örgüt, şirket veya kuruluşların basın yoluyla güçlü bir şekilde tanıtılması ve anlatılması gerektiğine inanıyorum; çünkü bunlar insanlara örnek ve öncü oluyor; çünkü bunlar insanların düşünce ve hayatlarına olumlu bir yön verebiliyor. Bu anlamda son ha...
Bu seferki yazımı Yeşiller’den bayan Baerbock başbakan olur ve Yeşiller koalisyon ortaklarının büyük paydaşı olursa, Türk toplumu için nasıl bir durum gelişir sorusuna cevap vermek üzere yazacaktım – ancak son dakika gelişmelerinden dolayı konumu değiştirdim. Yine de şunu belirtmeden olmaz: Geçen yazımda öngördüğüm gibi, Analena Bae...
Hayır, yanlış okumadınız. Bu da nerden mi çıktı? Anna... kim? Başbakan Merkel değil mi? Anlatacağım. Ama önce şunu belirtmek istiyorum: Eyaletimizde yapılan 14 Mart seçimlerini geride bıraktık. Ve beklenildiği gibi, benim de öngördüğüm gibi, Yeşiller partisinin ve Winfried Kretschmann’ın başarısıyla sonuçlandı. Böylece, Kretschmann ...
Bilindiği gibi, Federal Almanya devletinde yasama ve temsiliyet üç basamaklı bir sistem üzerine kurulu: (1) Federal düzey, (2) Eyalet düzeyi ve (3) Yerel düzey. Federal düzeydeki siyaset ve aktörler daha fazla göz ününde bulunsada ve basın yayın tarafından daha çok konu edilse bile, bizleri asıl ilgilendiren eyalet ve yerel düzey...
Azınlıklar tarih boyunca çoğunluk toplumu tarafından empoze edilen şartlar dolayısıyla farklı zorluklar ve tahribatlar yaşamışlardır. Başarılı olan azınlık toplumları ise bu zorluklara rağmen kendilerine ait dil, kültür ve toplumsal varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Örneğin Balkan Türklerinin anadil bilinç ve becerileri, 800 yıllık bir süreden sonra...
Geçen seferki yazımda Almanya ve Avrupa’ın Müslümanlar ile olan imtihanlarına kötü not vermiştim. Hal böyle olunca, çarenin ne olduğunu merak edenler oldu tabii. Yani, Müslümanlar ırkçılık, Islamofobi, aşırı milliyetçilik kıskacından nasıl çıkacak? Günah keçisi olmaktan nasıl kurtulacak? Ben bunları düş&uu...
Geçen seferki yazıma “Tepkisiz Türk toplumu ve Koronalı kış” başlığını atmıştım. Bu seferkinin de aynı çerçevede olduğunu görüyorsunuz. Ne yazık ki daha güzel konuları kaleme almak istesem de, gerçekleri ve gelişmeleri gözardı etmeyerek, öngördüğüm imkan veya zorluklara dikkat çekmeyi görev olara...
Geçen seferki yazımda, “yaklaşan seçimler ve gayri-siyasi Türk toplumu” başlığı altında, bizleri teslim değil de temsil eden insanların olmamasından yakınmıştım. Zira bu eksiklik bize çok pahalıya mal oluyor. Eski deyimi kullanacak olursam, daha mürekkebimin boyası kurumadan, ne kadar haklı olduğumu gösteren olaylar gelişti ve ne yazik ki geliş...
Almanların meşhur bir sözü vardır: “Nach dem Spiel ist vor dem Spiel” diye, yani maç sonrası bir sonraki maçın başlangıcı sayılır. Bunu siyaseten tercüme edecek olursak şöyle bir söz geliştirebiliriz “Her seçim sonrası, yeni bir seçimin başlangıcıdır”. Tabii ki seçimler arası olan süre, maç arası olan&n...
Bu yıl ilk günden beri çok değişik bir yıl olmaya devam ediyor. Yaşanan doğal olaylar, dünya sahnesinde gerçekleşen çekişmeler, sağlık alanındaki gelişmeler, büyükten küçüğe hepimizi etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Bu etkenlerden biri de yıllık yaz tatilimiz üzerineydi, öyleki Almanya’lı Türkler olarak bu yıl evde ...
Birçok olayın ve gelişmenin çok hızlı ve aynı anda yaşandığı günlerden geçiyoruz. Daha önceleri, birkaç yılda yaşanan veya en azından bizde öyle bir intiba bırakan olaylar, şimdilerde ise birkaç hafta hatta birkaç saat içinde yaşanabiliyor. Örnek vermek gerekirse, karşımıza şöyle bir liste çıkıyor: dünyayı olduğu...
Yukarıdaki sorumun cevabını hemen vereyim: evet ve hayır. Nasıl mı olur? Yazımı okuduğunuzda anlayacağınızı umuyorum. Önce bir hatırlayalım: Koronavirüs (SARS COV-2 isimli virüs) bulaşıcı hastalığın gündemde olduğu ilk günden itibaren, dünya çapında bir salgın olduğunu belirtmek için, resmi ve gayriresmi kurum ve kuruluşlar, her gün, gece g...