Yukarıdaki sorumun cevabını hemen vereyim: evet ve hayır. Nasıl mı olur? Yazımı okuduğunuzda anlayacağınızı umuyorum.
Önce bir hatırlayalım: Koronavirüs (SARS COV-2 isimli virüs) bulaşıcı hastalığın gündemde olduğu ilk günden itibaren, dünya çapında bir salgın olduğunu belirtmek için, resmi ve gayriresmi kurum ve kuruluşlar, her gün, gece gündüz durmadan bizimle yeni sayı ve araştırmalar paylaştılar. Günlük vaka sayısı, ölü sayısı, toplam test rakamı, bulaştırma yüksekliği rakamı gibi daha nice sayılar... Hepimiz bunların adeta aşinası olduk ve sonunda yeni bir salgın hastalık olduğuna ve özel tedbir alınması gerektiğine inandık. Ama, gerçekten öyle miydi? Bu hastalığın ciddi ve bulaşıcı bir hastalık olduğu kesin. Birçok bulaşıcı hastalık gibi... Bu hastalığın bağışıklık sistemi zayıf olanlar için çok tehlikeli olduğu biliniyor. Birçok başka hastalık gibi... Bu hastalık yaşlı insanlar için daha tehlikeli. Birçok diğer hastalık gibi... Yani... Daha fazla uzatmaya gerek yok, konu anlaşılmıştır ve baştaki sorumu kendiniz cevaplandırabilirsiniz zannediyorum.
Sonuç itibari ile ciddi bir hastalık ile karşı karşıya olduğumuza inanıyorum, ancak alınan tedbirler – en azından Almanya için – çok abartıldığına, zararların görmezden gelindiğine ve bazı tedbirlerin (örneğin, öğrenciler için) ters tepki yaptığını da biliyorum buna masek takma zorunluğu da dahil. Zaten Almanya’da son günlerde artarak devam eden iktidar karşıtı gösteriler ve eşzamanlı olarak gevşetilen kısıtlamalar da bunu gösteriyor. Ancak şunu da belirtmekte fayda var; ortada dolaşan onlarca, belki yüzlerce komplo teorisine de inancım yok denecek kadar az.
Ne var ki, madalyonun diğer yönüne bakarsak, ekonomik salgın diye tabir ettiğim kriz ise geldi, kapımızdan evlerimizin içlerine kadar girdi, ancak birçok insan buna halen inanmıyor veya farkında değil. Lakin rakamlar şöyle: Almanya’da kısa süreli çalışmada (Kurzarbeit) bulunanların sayısı 10.5 milyon (yani toplam çalışanların %25 civarında), ülke içi ve dışı uçak seyahatlarının sayılarında geçen yıl aynı döneme göre %95 civarı azalma olmuş, lokantalar, eğlence yerleri tamamıyla iş yapamaz halde, araç satışlarında ise %50 gibi bir gerileme varmış, fuar, egitim, kültürel etkinlikler tamamıyla iptal edilmiş, perakende satışlarda ise üçte birden fazla gerileme gibi bundan üç ay evvel akıllarımızın ucundan bile geçmeyecek kadar kötü boyutta olan gelişmeler yaşanıyor. Bu örnekler durumun ciddiyetini göstermek için yeterli de fazla bile. Ayrıca, ekonomi için yıllık bazda %10 civari bir gerileme bekleniliyor diye belirteyim. Dünya çapında ise daha kötü örnekler mevcut; ABD’de işsizlik oranı %30 lara varmış; Fransa %12 civari bir gerileme bekliyor; dünya borsaları %35 civarı geriledi, birçok perakende zinciri iflasın eşiğinde.... Örnekleri saymakla bitiremem. 1930’larda yaşanan ekonomik buhrandan daha büyük bir kriz beklentisi var. Diyeceğim şu ki, asıl kriz şimdi yaşanacak ve kendimizi ona göre hazırlayalım.
Bugünkü yazımın alttaki bölümünde ise, Yusuf Polatoglu’nun yazmış olduğu "Corona" adlı şiirinin bir bölümüne ayıracağım. Almanya'da yasayan Türk Halk Edebiyatı ustalarından olan ozan Yusuf Polatoğlu, 13 dörtlükten oluşan şiirinde; neler yaşadığımızı, nasıl yaşadığımızı, ruh halimizi anlatmış. İşte ozanın tarihe şahitlik eden eserinden sizinle paylaşmak istediğim bölümleri:
Nerden nasıl geldin anlaşılmadın
Çok yaman bir darbe vurdun Corona
Zerreyken dağ oldun aşılamadın
Ne çetin dert imiş derdin Corona
Sebeplere doğan akıbet misin
Ders mi veriyorsun, nasihat misin
Yoksa ibret için musibet misin
Hangi neticeye vardın Corona
Camiler, mescitler kelamsız kaldı
Dostluklar sohbetsiz, selamsız kaldı
Okullar kitapsız, kalemsiz kaldı
Bunu neden reva gördün Corona
Panik var, kafayı takıyor herkes
Kapıdan, balkondan bakıyor herkes
Ancak kameraya çıkıyor herkes
Ekranlı bir dünya kurdun Corona
Dede torununu göremez oldu
Evlat anasına varamaz oldu
Hal ve hatırını soramaz oldu
Canlar arasına girdin Corona
Artık ayaklara göre yorganlar
Sarsıntı görecek cepler, cüzdanlar
El yakacak bundan sonra zamanlar
Piyasaları da gerdin Corona
Açlıktan o kadar ölüm var idi
Sürgün, baskı, şiddet, zulüm var idi
Güya medeniyet, bilim var idi
Sen bu rehaveti kırdın Corona
Çığırdan çıkmıştı dünyanın hali
Unutmuştu merhameti, vebali
Şerden hasıl olan hayır misali
Umulur ki hisse verdin Corona
POLATOĞLU, hırslar azalacak mı
İnsanlık az olsun düzelecek mi
Artık insaf, vicdan söz alacak mı
Dengeleri yere serdin Corona
Evet, böyle yazmış Polatoğlu ve güzelde yazmış. Yakın tarihte neler olup olmayacağını hep beraber göreceğiz inşallah. Nihai olarak, “Sizin hayır gördükleriniz şer, şer gördükleriniz de hayır olabilir” diye bize gerçekleri açıklayan yüce Allah’ın kelamından yola çıkarak, bu salgının çığırından çıkan insan için bir ders olmasını dileyerek, şimdiden Ramazan bayramınızı kutlarım, tüm insanlığa hayırlara vesile olmasını isterim.
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Aslında her şey güzel ilerliyordu; 10 yıldan uzun bir sürecin sonunda bu yılın Nisan ayında, DİTİB’in Heilbronn şehir merkezindeki yeni cami girişimi ve projesinin önü açıldı. Daha doğrusu açılmıştı. O tarihte ilgili veya ilgisiz birçok insanın merak ettiği, birçok iniş ve çıkışlarla dolu bir yolun sonucu olarak şunlar açıklanmıştı: Yaklaşık 10 yıl önce yapılması planlanan DİTİB Merkez Camii'ni...
Birçoğumuz, genci yaşlisi, delikanlısı çocuğu, kadını erkeği, çalışanı ve çalışmayanı, öğrencisi işçisi....hatta belki herkes Türkiye tatilini konuşuyor. Zira geçen yıl ancak çok az sayıda insanımızın Türkiye’ye gitmesiyle, halkımız iki yillik bir aradan sonra hasret gidermek için adeta gün sayıyor. Dolayısıyla, bend...
Devam eden korona salgını sürecinde hayatımızın birçok alanında yenilikler ve değişikliklerle tanıştık ve bunlara alıştık da. Olumlu olanı da var olduğu gibi olumsuz olanı da var. Daha önceleri olabildiğince az TV kullanan ben örneğin, salgın zamanında deyim yerindeyse dizi bağımlısı oldum. En belirgin etken belki evde daha fazla vakit geçirme zorunluluğu olsa bile, şa...
Aslında, topluma faydalı çalışmalar yapan insan, örgüt, şirket veya kuruluşların basın yoluyla güçlü bir şekilde tanıtılması ve anlatılması gerektiğine inanıyorum; çünkü bunlar insanlara örnek ve öncü oluyor; çünkü bunlar insanların düşünce ve hayatlarına olumlu bir yön verebiliyor. Bu anlamda son ha...
Bu seferki yazımı Yeşiller’den bayan Baerbock başbakan olur ve Yeşiller koalisyon ortaklarının büyük paydaşı olursa, Türk toplumu için nasıl bir durum gelişir sorusuna cevap vermek üzere yazacaktım – ancak son dakika gelişmelerinden dolayı konumu değiştirdim. Yine de şunu belirtmeden olmaz: Geçen yazımda öngördüğüm gibi, Analena Bae...
Hayır, yanlış okumadınız. Bu da nerden mi çıktı? Anna... kim? Başbakan Merkel değil mi? Anlatacağım. Ama önce şunu belirtmek istiyorum: Eyaletimizde yapılan 14 Mart seçimlerini geride bıraktık. Ve beklenildiği gibi, benim de öngördüğüm gibi, Yeşiller partisinin ve Winfried Kretschmann’ın başarısıyla sonuçlandı. Böylece, Kretschmann ...
Bilindiği gibi, Federal Almanya devletinde yasama ve temsiliyet üç basamaklı bir sistem üzerine kurulu: (1) Federal düzey, (2) Eyalet düzeyi ve (3) Yerel düzey. Federal düzeydeki siyaset ve aktörler daha fazla göz ününde bulunsada ve basın yayın tarafından daha çok konu edilse bile, bizleri asıl ilgilendiren eyalet ve yerel düzey...
Azınlıklar tarih boyunca çoğunluk toplumu tarafından empoze edilen şartlar dolayısıyla farklı zorluklar ve tahribatlar yaşamışlardır. Başarılı olan azınlık toplumları ise bu zorluklara rağmen kendilerine ait dil, kültür ve toplumsal varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Örneğin Balkan Türklerinin anadil bilinç ve becerileri, 800 yıllık bir süreden sonra...
Geçen seferki yazımda Almanya ve Avrupa’ın Müslümanlar ile olan imtihanlarına kötü not vermiştim. Hal böyle olunca, çarenin ne olduğunu merak edenler oldu tabii. Yani, Müslümanlar ırkçılık, Islamofobi, aşırı milliyetçilik kıskacından nasıl çıkacak? Günah keçisi olmaktan nasıl kurtulacak? Ben bunları düş&uu...
Geçen seferki yazıma “Tepkisiz Türk toplumu ve Koronalı kış” başlığını atmıştım. Bu seferkinin de aynı çerçevede olduğunu görüyorsunuz. Ne yazık ki daha güzel konuları kaleme almak istesem de, gerçekleri ve gelişmeleri gözardı etmeyerek, öngördüğüm imkan veya zorluklara dikkat çekmeyi görev olara...
Geçen seferki yazımda, “yaklaşan seçimler ve gayri-siyasi Türk toplumu” başlığı altında, bizleri teslim değil de temsil eden insanların olmamasından yakınmıştım. Zira bu eksiklik bize çok pahalıya mal oluyor. Eski deyimi kullanacak olursam, daha mürekkebimin boyası kurumadan, ne kadar haklı olduğumu gösteren olaylar gelişti ve ne yazik ki geliş...
Almanların meşhur bir sözü vardır: “Nach dem Spiel ist vor dem Spiel” diye, yani maç sonrası bir sonraki maçın başlangıcı sayılır. Bunu siyaseten tercüme edecek olursak şöyle bir söz geliştirebiliriz “Her seçim sonrası, yeni bir seçimin başlangıcıdır”. Tabii ki seçimler arası olan süre, maç arası olan&n...
Bu yıl ilk günden beri çok değişik bir yıl olmaya devam ediyor. Yaşanan doğal olaylar, dünya sahnesinde gerçekleşen çekişmeler, sağlık alanındaki gelişmeler, büyükten küçüğe hepimizi etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Bu etkenlerden biri de yıllık yaz tatilimiz üzerineydi, öyleki Almanya’lı Türkler olarak bu yıl evde ...
Birçok olayın ve gelişmenin çok hızlı ve aynı anda yaşandığı günlerden geçiyoruz. Daha önceleri, birkaç yılda yaşanan veya en azından bizde öyle bir intiba bırakan olaylar, şimdilerde ise birkaç hafta hatta birkaç saat içinde yaşanabiliyor. Örnek vermek gerekirse, karşımıza şöyle bir liste çıkıyor: dünyayı olduğu...
Yukarıdaki sorumun cevabını hemen vereyim: evet ve hayır. Nasıl mı olur? Yazımı okuduğunuzda anlayacağınızı umuyorum. Önce bir hatırlayalım: Koronavirüs (SARS COV-2 isimli virüs) bulaşıcı hastalığın gündemde olduğu ilk günden itibaren, dünya çapında bir salgın olduğunu belirtmek için, resmi ve gayriresmi kurum ve kuruluşlar, her gün, gece g...