Kıymetli Okurlarım!
İran gezimizin son bölümünde İsfahan’dayız. Buradaki. Nakşı Cihan Meydanı gerçekten harika iki katlı han yapısı şekli ile çevrili. Burası 3-4 camiye çıkmakta, 2 büyük çarşıya bitişik ki, çarşıların uzunluğu en az 2 km ve 4 adette caddeye bağlantısı bulunmakta. Alt çarşılarında her tür dükkân bulunup çok çeşitli muhteşem sanat icra edilmiş her tür turistik eser satılmakta ve özellikle de Türk mavisi dediğimiz turkuaz inanılmaz derecede muhteşem işlenmiş her sanat eserinde. Devamında 11 yüzyıla yapılmış büyük bir çarşı Bazar-e Bozurg bulunmakta. Zayende Nehri üzerinde ilk olarak Timur döneminin sonlarında yaya, atlı ve deve kervanları için yaptırılmış Khaju Köprüsü ile yine aynı Nehir üzerinde yapılmış tarihi se-pol Köprüsü de (33 Sütunlu) harika köprülerdir. II. Şah Abbas dönemi 1647’de tamamlanmış Kırk sütun sarayı otelimize yürüme mesafesindeydi orayı ve diğer bir sarayın da bahçesini gezdik. Saraydaki çok sayıda tablolar ve resimler harikaydı. En çok da Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Savaşının resmi etkileyiciydi. Nakşı Cihan Meydanı içinden 2,5 km bir çarşı içi yürüyüşle ki, büyük bir kapalı çarşı idi ve hiç güneş görmeden ecdat yadigârı fakat garip kalmış İsfahan Cuma Camine ulaştık. Selçuklu, Moğol ve Safevi mimari tarzının iç içe geçtiği Cuma Camii de UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Ermeni Mahallesi, Osmanlılar ’la savaşlar sırasında Şah’ın emriyle yıkılan Colfa şehrinden İsfahan şehrine göç ettirilen Azerbaycan yakınındaki Ermeniler tarafından kurulmuş. Burada göz kamaştıran Vank Katedrali dâhil olmak üzere 13 kilise var. Müze olarak açık 1600 yıllarından kalma. Kilisenin yanında Soykırım Müzesi ve üzerinde sözde Ermeni katliamının yapıldığı yerler de işaretlenmiş bir de Türkiye haritası var.
Ermeni mahallesi daha düzgün ve temizdi. Türk kahvesi de olan güzel süslü bir yerde kahve içtik.
Gezide güzel olan hususlar:
1- İnternet uygulamalı taksi çağırma işi gerçekten harika bir uygulama ve kolaylıktı.
2- Otellerde geceliği kahvaltı dâhil kişi başı 15-20 Euro civarında kalıyorduk ki, bu da çok güzeldi.
3- Kendi turumuzda ise normal turların üçte biri fiyatına gezmiş, yemiş içmiş ve alışveriş yapmıştık ki, bu yönüyle de çok hesaplıydı.
4- Tabi ki bu tür gezilere alışkın olmak, yabancı dil özellikle İngilizce bilen birisi ile gezmek önemli bir rahatlıktı.
5- Burada benzin ucuzdu ve bu yüzden de bir taksiyi günlük 20-30 Euro’ya kiralayabiliyorduk.
İran gezisinde İslam’a aykırı gördüğümüz bazı olumsuzlukları da şöyle özetleyebiliriz:
1- İran’da Türbelerin tamamında ağlayanlar, türbeye tutunmak için birbirini itenler, giriş kapısına kadar her yeri öpenler, yüzünü sürenler görülmekte.
2- Cam işlemelerine, çini işçiliğine çok önem verilmiş ve neredeyse bütün türbeler altın kaplama yapılmış ki, bütün bunlarda İslam’ın ruhuna aykırı olacak kadar debdebe var maalesef.
3- Türbe-cami girişi, içleri bahçelerine, Humeyni ve devlet reisi ile şehit kişilerin resimleri asılmıştı. Bunun dini açıdan konacak bir yeri söz konusu değildir.
4- Her cami ve türbede Yahudi sinagogu ile Hristiyan kilisesinde olduğu gibi görevli mollaların söylediği ağlatıcı ilahiler ve kasideleri içeren bir sürü notalı el kitapçıkları bulunmakta.
5- Özellikle de türbelere öyle bir düzenleme yapılmış ki, Kumdaki Fatıma Masume türbesi, Şiilerin Mescidi Nebi özlemini, Cemkeran Cami ve kompleksi de Kâbe özlemini gidermek için onların yerine konmuş. Hatta minareleri bile Mekke ve Medine’deki ile aynı. Sadece imam sayısınca 12 minare yapılmış. Hz. Ali’nin yattığı Necef, Hz. Hüseyin’in yattığı Kerbela ve Kumdaki Masume ve Camkeran, Şiilerin hac ve umre yeri olmuş durumda. Yani Suudi Arabistan’a hac ve umre için gitmenize gerek yok buralar da onu karşılar imajı verilmiş Müslüman Şii halkına. Mollalar da vaazlarında buralarda yapılan ibadetin Mekke ve Medine’de yapılanlara göre çok daha sevap olduğunu söylemektedirler.
6- Dünyada bilinenin aksine aslında İran’da cami az ve çoğunda 3 vakit bile olsa ibadet edilmiyor. Bu çok acı bir durum. Hatta tarihi muhteşem camilerin nerdeyse tamamında ibadet edilmemekte,
Ayasofya’nın ibadete açılmadan önceki hali durumundalar. Gün geliyor ezan bile duymuyorsunuz.
7- Her cami ve türbeye de ücretle girilmekte ve yabancılar yerlinin en az iki katı ücret ödemekte.
8- Rey şehrinde Şah Abdul Azim Türbesi camiinde cumada namazında en dikkati çeken husus ise müezzinin namaz içinde imamın tekbirleri ve selamından önce Farsça konuşarak ‘şimdi rükû, şimdi secde, şimdi tesbihat, şimdi ayağa kalkma ve şimdi selam şeklinde komutlar vermiş olmasıydı. Yani müezzin namazda konuşarak komut veriyordu. Bu hangi İslam’dı? Buna şahit olmakta acıydı.
9- Reyden gerçekten biraz tarihi bilen birisi olarak çok üzgün ayrılmıştım. Resmen Müslüman Türk Selçuklu geçmişi, medeniyeti ve tarihi-kültürel varlıkları maalesef bilinçlice yok edilmişti adeta.
10- İran’da birçok türbede gördüğüm en önemli tuhaflıklardan birisi de Yahudi ve Hıristiyanlar gibi türbe içlerinde ve avlularında birçok mozolenin bulunmasıydı. Bir türbe görevlisi, kim çok para verirse onu defnedip kabrini mozole yaptıklarını söyledi. Bazıları yerle bir idi, üzerlerine basarak giriliyordu.
11- İran’ın en büyük cami avlusunun bulunduğu yapı aslında 8 yüzyılda Müslüman Selçuklu Türkleri tarafından yapılmış. Burada Melik şahın dünyada ilk defa çift minareli yaptırdığı muhteşem camisi ki, ibadete kapalı her zaman, Nizamül Mülk’ün ve Tacül mülkün medreseleri de bulunmaktadır. Çok yazık olmuş ecdat yadigârı yerlere. Muhteşem mimari eserler söz konusu.
12- İnternet kullanımı noktasında sıkıntı çektik.
Kısacası İran’da İslamiyet; Mollaların halkı elinde tutmak için değiştirdikleri ve sadece 12 imam diye adlandırdıkları insanlar adına yapılan türbelerin içindeki mescitlerle sınırlandırılmış yeni bir
Yahudilik gibi bir anlayış halini almış.
İnşallah bundan sonraki hedefimiz Mısır ve Türk Cumhuriyetleri idi.