Obezitenin başta şeker ve Kalp-Damar Hastalıkları olmak üzere birçok hastalığa zemin hazırladığını artık hepimiz biliyoruz. Bu sebepten dolayı Obezitenin estetik bir problemden ziyade ciddi bir sağlık sorunu olduğu konusunda artık hepimiz hemfikiriz. Obezitenin nedenleri konusunda beslenme uzmanları değişik fikirler ileri sürmektedirler. Bazı beslenme uzmanları, obezitenin öncelikle yediklerimizden kaynaklandığını iddia ederler bu nedenle bazı besinleri ve içerikleri suçlarlar. Bazıları ise genleri ve kalıtsal faktörleri suçlarlar. Bazıları da metabolizmanın bir sonucu olarak kilo aldığımızı iddia ederler. Her bir görüşün haklılık payı vardır, ancak hiçbirinin problemi tam olarak izah ettiğini düşünmüyorum.
Vücudumuz, metabolizmayı binlerce yıllık deneyimi neticesinde acil durumlarda varlığını sürdürebilmek üzerine programlamıştır. Bu sebepten dolayı uygulanan radikal diyetlerden sonuç alınamayacağı ortadadır. Kilo almanın sebepleri konusunda göz ardı edilen gerçek şudur: Günümüzde hem gıdaların çeşitliliği hem de çok kolay ulaşılabilir olması beslenme alışkanlıklarımızda radikal bir değişime sebep olmuştur. Kilo problemi olan insanlar duygularını yiyeceklerle tatmin ediyorlar. Fiziksel olarak aç olmadıkları halde kontrolsüz, çok hızlı, gelişigüzel ve sürekli yemek yiyorlar. Geçmiş yüzyıllarda insanlık çok ciddi kıtlık dönemleri yaşadı ve yiyecek bulmak için çok mücadele ettiler. Asıl problem, günümüz insanının, mevcut bolluk ve aşırı yiyecek arzı karşısında nasıl davranacağı ve yöneteceği konusunda yeterli bilinç düzeyine ulaşamamış olmasından kaynaklanıyor. Artık yiyecek kıtlığı döneminde yaşamazsak da, uygulanan çeşitli diyetler neticesinde uzun yemek molaları, öğün atlama, düzensiz beslenme ve uzun süreli açlık dönemleri nedeni ile vücudumuz kıtlıkla mücadele dönemindeki mekanizmaları harekete geçirir ve kötü günler için yağ depolar. Vücudun hayatta kalma stratejisine karşı koymak imkansızdır.
Bu sebepten dolayı aç kalmaktan ve aşırı yemekten kaçınmayı prensip olarak benimsememiz gerekmektedir.
Yemek yeme konusunda yapılan araştırmalar, yemek yemenin mantıktan ziyade duygusal nedenlere bağlı olduğunu ortaya koyuyor. Aç olmadığımız halde çoğu zaman can sıkıntısından, moral bozukluğundan, ya da stresten dolayı, bazen yalnızlıktan dolayı yemek yeriz. Sonuç olarak duygusal nedenlerden dolayı kontrolsüz yemek yeme alışkanlığı, aşırı kilo ve obezitenin ana nedenidir. Birçok şeyi sağlıklı olduğu için değil, lezzetli olduğu için ya da alışkanlıktan dolayı tüketiriz. Bu alışkanlıkların kökeni çocukluk dönemine kadar uzanabilir. Çocukluk döneminde edindiğimiz alışkanlıkları halen devam ettiriyor olabiliriz. Burada yediğimiz yemeklerden ziyade, sahip olduğumuz yemek yeme alışkanlığı ve yemek yeme nedenimizin aşırı kilo ve obezitenin esas nedeni olduğunu öğrenmiş oluyoruz.
O halde çözüm nedir?
Çözüm, bilincimizi yeniden programlamak. Size kilo verdirtecek olan ne Doktordur ne de uyguladığınız diyetlerdir. Öncelikle düşünce yapımızı ve buna bağlı olarak yemek yeme alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor.
Öncelikle yiyeceklerin enerjimizi korumak ve sağlığımız için gerekli olduğunun bilincine varmamız gerekmektedir. Açlık hissi ve yemek yemek, dış etkenlerden bağımsız olarak kendi irademizle yediğimiz taktirde kötü değildir. Genellikle duygusal sebeplerden dolayı kontrolsüz yediğimiz için kendimizi suçlu hissederiz bu da daha fazla strese sebep olur. Kronik stres kilo aldırtan faktörlerin başında gelmektedir.
Yapılan araştırmalar uykusuz kalmanın da kilo alımında etkili olduğunu gösteriyor. Bu sebepten dolayı günlük 6-8 saat düzenli uyumayı ihmal etmeyin.
Kilo problemi olmayan insanlardaki düşünce ve davranış şablonu şu şekildedir: acıkmadan yemek yemiyorlar, doyunca yemek yemeyi bırakıyorlar, yemeğe zaman ayırarak yiyorlar, keyfini çıkartarak ve yeterince çiğneyerek yiyorlar, yasak listeleri yoktur, miktar konusunda aşırıya kaçmıyorlar. Unutmayalım ki, hayata dair bakış açımız düşüncelerimizi oluşturur, düşüncelerimiz davranışlarımızı belirler ve davranışlarımız duygu durumumuzu belirler.
Ne yapmalıyız?
Gerçekten acıkmadan sofraya oturmayın Yasak listeniz olmasın. Canınızın çektiği her şeyi dozunda olmak kaydıyla yiyebilirsiniz. Yemek için yeterince zaman ayırın, her bir lokmayı en az 15- 20 defa çiğneyin, suçluluk duygusu duymadan tadını çıkartarak yiyin. Yemek lezzetli olduğu için ya da tabak bitsin diye yemeğe devam etmeyin. Doyunca yemek yemeyi bırakın.
Ne zaman yemek yememiz gerekiyor?
Gerçek açlık durumunda fazla ertelemeden yemek yememiz gerekiyor. Açlık sinyali ve susuzluk sinyali birbirine çok benzer. Acıktığınızda 1 Bardak su için ve biraz bekleyin, halen kendinizi aç hissediyorsanız yemek yiyebilirsiniz. Sabah kaktığınızda 1 bardak, ayrıca yemeklerden önce ve sonra birer bardak ve yatmadan önce 1 bardak su için. Psikolojik açlıkla gerçek açlığı nasıl ayırt edebiliriz? Gerçek açlık yavaş yavaş kendini hissettirir, hemen şimdi yemen gerekiyor baskısı fazla yoktur ve yiyecek ayırt etmez.
Psikolojik açlık bunun tam tersine aniden ortaya çıkar, hemen yemen gerekiyor baskısı yüksektir ve belirli bir şeyi yemek isteriz, psikolojik yemek yeme isteği tok olduğumuz halde de ortaya çıkabilir ve yedikten sonra genelde kendimizi kötü hissederiz, doyduğumuz halde yemeye devam ederiz. Yemek yeme nedenimiz genelde psikolojiktir: kendimizi iyi hissetmek için, can sıkıntısından dolayı, bir arkadaş topluluğu ya da ailemizle beraber olduğumuz için, stresle baş etmek için, sinir, öfke, yalnızlık, hayal kırıklığı, üzüntü, Korku gibi duygularla baş etmek için yemek yeriz.
Dr. Arslan İpek
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Magnezyum, vücut metabolizmasında sayısız işlevi olan çok yönlü bir mineraldir. Tahminlere göre, 600'den fazla enzimatik reaksiyonda rol oynamaktadır. Vücuttaki magnezyumun yaklaşık %50'si kemiklerde bulunur. Magnezyum; ■ Kemik kütlesinin oluşumunda ■ Kas fonksiyonlarının düzenlenmesinde ■ Hormon dengesinin sağlanmasında ■ Enerji metabolizmasında ■ Sinir uyarılarının iletilmesin...
Obezitenin başta şeker ve Kalp-Damar Hastalıkları olmak üzere birçok hastalığa zemin hazırladığını artık hepimiz biliyoruz. Bu sebepten dolayı Obezitenin estetik bir problemden ziyade ciddi bir sağlık sorunu olduğu konusunda artık hepimiz hemfikiriz. Obezitenin nedenleri konusunda beslenme uzmanları değişik fikirler ileri sürmektedirler. Bazı beslenme uzmanları, obezitenin öncelikle yediklerimizde...
Dengeli bir yaşam sürmek hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımızı korumak için önemlidir. Beslenme, uyku, egzersiz, sosyal ilişkiler gibi farklı alanlarda denge kurmak, yaşam kalitemizi artırır ve hastalıklara karşı dirençli olmamızı sağlar. Hayatımızın her alanında dengeyi sağlarsak hem bedensel hem de ruhsal olarak sağlığımızı korumuş oluruz. Gerek iş hayatını gerekse aile ve sosyal çevre ile ol...
Günümüzde maalesef bilinçsiz ilaç kullanımı ciddi bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle antibiyotik, ağrı kesici ve mide haplarının yanlış ve gereksiz kullanımı son derece yaygındır. Bugünkü yazımızda mide koruyucu ilaçları mercek altına alacağız. Mide hapları olarak bilinen ilaçlar, mide asidini azaltarak, mideyi asidik etkilerden koruyan ve Mide-Bağırsak hastalıklarında yaygın olar...
Kışın sona erdiği ve baharın başladığı dönemde genelde Halsizlik, yorgunluk, sabahları uyanamama, uyuşukluk ve sinirlilik halleri gibi semptomları yoğun olarak yaşarız. Bu durum Bahar yorgunluğu olarak adlandırılır. Bu durumun başlıca nedenleri arasında mevsimsel olarak değişen nem oranı ve mevsimsel geçişe bağlı olarak gelişen elektrik yükünün vücudumuzda artmış olmasını gösterebiliriz. Nem oranı...
Hayatımızı devam ettirebilmek için suya ne kadar ihtiyacımız varsa tuza da o kadar ihtiyacımız vardır. Su ve tuz olmadan asla yaşayamayız. Tuzun insan organizması üzerindeki olumlu etkisi her zaman suyla ilişkilidir, çünkü tuzun hem biyokimyasal hem de biyofiziksel etkileri, ancak suyla birleştiğinde ortaya çıkar. Bu sebepten dolayı su ve tuz insan yaşamının vazgeçilmezleridir. Toplumda yerleşmiş ...
Günlük beslenme; fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlığın temelini oluşturur. Ancak modern yaşam koşulları, kötü beslenme alışkanlıkları ve besin değeri düşük gıdalar nedeniyle birçok insanda günlük vitaminler, mineraller, eser elementler, aminoasitler ve iyi yağ asitlerine duyulan ihtiyaç yeterli düzeyde sağlanamamaktadır. Günümüzde tüm hastalıkların yaklaşık yarısı yetersiz beslenmeden ve besin öğe...
Bağışıklık sisteminin sağlığımız açısından iki önemli fonksiyonu vardır. Bertaraftan, Vücudumuzu Virüsler, Bakteriler, Parazitler ve Toxinler gibi diş etkenlerin zararlarından korurken diğer yandan, mutasyona uğramış veya kanser hücreleri gibi içsel nedenlerden dolayı oluşan tehditleri bertaraf etmek için gerekli mekanizmaları harekete geçirir ve oluşan hasarı tamir ederek dengeyi yeniden sağlar. ...
Alerjik bir reaksiyonda bağışıklık sistemi aşırı aktiftir; aslında zararsız olan maddeleri düşman gibi algılar ve kendini buna göre savunur. Mikroimmünoterapi’nin amacı bağışıklık sistemine “iyi”yi “kötü”den ayırt etmeyi öğretmek ve dengeyi tekrar sağlamaktır. Mikroimmünoterapötikler’in içerdiği bağışıklık habercileri, alerji durumunda vücutta doğru bağışıklık tepkisinin oluşmasını sağlar: Mikr...
Stres, günlük yaşantımızın bir parçası olarak sağlığımızı olumlu ya da olumsuz etkileyebilecek bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Stresten zarar ya da fayda görmek büyük ölçüde bizim elimizdedir. Kısa süreli Stres, yaşamın güçlükleriyle baş etme konusunda motivasyon ve güç kaynağı olarak hayati bir fonksiyon üstlenirken, kronikleşmesi durumunda bağışıklık sistemimizi büyük oranda çökertir ve...
Son yıllarda psikosomatik rahatsızlıklarda müthiş bir artışın varlığı inkâr edilemez bir gerçektir. Tüm duygularımız ‘’biliş’’ ‘lerimiz ya da düşüncelerimiz neticesinde oluşur. ‘’Biliş’’ olaylara bakışınız, algılarınız, zihinsel tutumlarınız ve inançlarınız demektir. Depresyonda olan birisi her şeyin kötü olduğuna ve öyle kalacağına inanır. Bu duygu kesinlikle mantıksızdır, ama o kadar gerçek g...
Uyku, insanoğlunun en temel ihtiyaçlarından birisidir. Kronik uykusuzluğun, Alzheimer hastalığını tetiklediği, yaşlanmayı hızlandırdığı, öğrenmeyi ve belleği bozduğu, anksiyete ve çeşitli ruhsal bozukluklara sebep olduğu çeşitli bilimsel çalışmalarda ortaya konmuştur. Bir hafta boyunca 4 saatin altında uyuyan kişilerde savunma sisteminin %70 oranında zayıfladığı tespit edilmiştir. Uyku apnesi u...
Dünya sağlık örgütü verilerine göre dünyada her yıl 4 milyon insan sigaranın sebep olduğu hastalıklardan dolayı hayatını kaybetmektedir. Sigaranın sebep olduğu ölümler trafik, terör ve iş kazalarından kaynaklanan ölümlerin toplamından 5 kat daha fazladır. Sigara 4000 civarında zehirli madde içermektedir, sigara dumanı ile birlikte bu zehirleri de içimize çekeriz ve zamanla vücudumuzda birikerek...
Hem kendimizi ifade ederken hem de karşı tarafı dinlerken iletişimin temel kurallarını bilmek ve iletişim süreçleri içinde kullanmak son derece önemlidir. Aksi takdirde istenmeyen iletişim kazaları ve bunun doğurabileceği tatsız sonuçlara maruz kalmak kaçınılmaz olur. Maalesef toplum olarak dışa dönük bir davranış tarzımız vardır. El-âlem ne der? düşüncesi konuşma tarzımıza ve davranışlarımıza ...
Migren, tekrarlayan baş ağrısı atakları ile karakterize nörolojik bir hastalıktır. Tipik belirtiler arasında başın bir tarafında nabzı atan ağrılar, bulantı, ışık ve sese duyarlılık yer alır. Migrenin stres, uyku eksikliği, belirli yiyecekler veya hormon dalgalanmaları gibi çeşitli tetikleyicileri vardır. Migrenin şiddetine bağlı olarak tedavi çeşitlilik gösterebilir ve genellikle ilaçlar, gevşeme...