Hepimizin içinde bir çocuk var. Kimimiz onu çoktan susturdu, kimimiz ise hâlâ ara sıra sesini duyuyor. O çocuk; kırgınlıklarımızı, özlemlerimizi, saf sevinçlerimizi ve en çok da yarım kalmış ihtiyaçlarımızı hatırlatıyor. Psikoterapide sıkça kullanılan “içimizdeki çocuk” kavramı, tam da bu noktada devreye giriyor.
Terapi odasında içimizdeki çocuğa kulak vermek, aslında geçmişle bugünü buluşturmak demek. Örneğin, küçüklüğünde duygularına alan açılmamış biri, yetişkinliğinde kendi hislerini yok saymaya eğilimli olabiliyor. Terapist, kişiyi o çocukla tanıştırdığında, kişi yavaş yavaş kendi iç sesine daha şefkatli yaklaşmayı öğreniyor. Yetişkin yanımız, çocuk yanımızı teselli etmeye başladığında ise değişim gerçekleşiyor.
Ama burada çok kritik bir şey var: İçimizdeki çocuğu sadece fark etmek yetmez, onu dinlemek gerekir. Çünkü o çocuk bize yıllardır söylenememiş cümleleri, bastırılmış ihtiyaçları fısıldar.
Yorulduğumuzda “dinlenmek istiyorum” der, ihmal ettiğimizde “beni fark et” diye çağırır. Onu dinlemek; kendimize dürüst olmak, içsel yaraları görmezden gelmemek ve gerçek bir iyileşme için cesurca yüzleşmek demektir.
Üstelik dinlediğimizde sadece yaraları duymayız. İçimizdeki çocuk bize unuttuğumuz hayalleri, saf sevinci ve oyun oynamanın basit mutluluğunu da hatırlatır. Çoğu yetişkinin hayatı, sorumlulukların ve kaygıların ağırlığı altında sıkışır. Oysa içimizdeki çocuk, bize yeniden hafifliğin mümkün olduğunu söyler. Bir resim yapmak, sokakta sebepsiz yere gülmek ya da sadece hayal kurmak… Belki de bunlar hayatı iyileştiren küçük köprülerdir.
İçimizdeki çocuğu dinlemek, aynı zamanda ilişkilerimizi de dönüştürür. Kendi yaralı çocuğumuzu fark ettiğimizde, karşımızdakinin de bir çocukluk hikâyesi olduğunu anlamaya başlarız. Bu bakış açısı, öfke yerine empatiyi; kırgınlık yerine anlayışı davet eder. Başkalarının çocuk yanına alan açmak, ilişkilerde şefkatin kapısını aralar.
Aslında mesele şudur: İçimizdeki çocuk hâlâ orada, yıllardır sessizce bizi bekliyor. Onu dinlemek, bir anlamda kendimize dönmek demek. Belki de hayat, büyürken unuttuğumuz o çocuğun elini, yeniden tutmakla güzelleşecek.
Bugün kendinize küçük bir soru sorun: “İçimdeki çocuk bana ne söylemek istiyor?” Belki de cevabı, yıllardır aradığınız huzurun anahtarıdır.
Ülkü Farsak
Alternatif tıp Uzmanı (Heilpraktikerin) Psikoterapi / Evlilik Terapisi Nefes Terapisi/ Hipnoz ulkufarsak@hotmail.de Tel.: 0173 1670
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Hepimizin içinde bir çocuk var. Kimimiz onu çoktan susturdu, kimimiz ise hâlâ ara sıra sesini duyuyor. O çocuk; kırgınlıklarımızı, özlemlerimizi, saf sevinçlerimizi ve en çok da yarım kalmış ihtiyaçlarımızı hatırlatıyor. Psikoterapide sıkça kullanılan “içimizdeki çocuk” kavramı, tam da bu noktada devreye giriyor. Terapi odasında içimizdeki çocuğa kulak vermek, aslında geçmişle bugünü buluşturma...
Sosyal Fobi veya diğer adıyla sosyal kaygı olarak da bilinen bu rahatsızlık, sosyal ortamlarda çıkan ve çeşitli belirtileri olan bir kaygı bozukluğudur. Belirtilerinden bazıları şunlardır: İnsanlar tarafından küçük düşme korkusu, yabancılara veya tanıdık olmayan kimselere karşı tekrarlayan bir korku ile kendini göstermesidir. Fiziksel belirtileri ise, genellikle kişilerde terleme, karın ağrısı,...
Öfke, zaman zaman tüm insanların maruz kaldığı veya başkalarına duyduğumuz son derece normal bir tepkidir. Kişilere, durumlara veya olaylara karşı öfke duymak, son derece normal bir davranış biçimi olarak kabul edilir. Hepimizin yaşadığı öfke duygusu, kendisini farklı şekillerde gösterir. Düşüncelerimizi ve duygularımızı içimizde tutacağımıza; karşı taraf ile paylaşmanın daha doğru bir yol o...
Çoğu kişi topluluk önünde konuşmaktan kaçınır. Bu, sandığımızdan da çok yaygın görülen bir rahatsızlıktır. Burada kişinin bilgi ve becerilerini gerektigi gibi karşı tarafa aktaramaması gibi bir sorun yaşanır. Çocukluk dönemlerinde ailesi tarafından beklentileri yüksek olanlar veya sıkça aşağılanan kişilerde, hata yapma endişesi d...
Sakinleştirici ve şifalı bitkiler, doĝanın paha biçilmez hazineleridir. Her şeyin çok hızlı bir şekilde deĝiştiĝi şu evrende, insanların daha çok dinlenmeye ihtiyacı vardır. Stres, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Zihinsel veya fiziksel olarak sürekli performans durumunda isek, sempatik sinir sisteminin devamlı aktif olması demek, daha fazla ...
Umut etmek… Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktığımızda, ummak ve beklemek... gibi sözcükler çıkıyor karşımıza. Umut, hayatımıza anlam katar. Yarınlara umutla bakmamızı sağlar. Umut etmek, ruh ve beden saĝlıĝımızı güçlendirir. Umut ettiĝimiz durumlarda “olumlu sonuçlar” almak isteriz. Kendimizden ve hayatımızdan birç...