ABD, tek dünya gücü olduğunu ve öyle kalacağına inanıyor.
Bu nedenle ABD, başka bir dünya gücünün ortaya çıkmasını önlemek için mümkün olan her şeyi yapmaktadır. Bu sadece Çin ve Rusya için değil, aynı zamanda AB için veya gelecekte belki Hindistan veya diğer ülkeler için de geçerlidir.
ABD'nin açık ara dünyanın en büyük askeri gücüne sahip olduğunu biliyoruz ve bir çok ülkede bu tek dünya gücünün kanatlarının altına sığınıyor.
Almanya’da şuna inanmış durumda savaş ve barış ABD’siz olmaz, dünyanın bu küresel gücüne karşı gelmek veya tarafsız durmak yerine yanında olmaya çalışıyor.
Alman politikacılar şunu unutuyorlar bu düşünce, ancak koruyucu gücün barışçıl bir dış politika izlemesi ile mümkün olabilir.
Fakat ABD ne yapıyor ortaya çıkan rakiplerini askeri olarak kuşatması ve onları sürekli kışkırtması ile barışı tehdit ediyor.
Koruyucu güç ABD. bütün savaşları müttefiklerinin topraklarında ve oradaki askeri tesislerde saldırgan olarak bulundurmakta ve bu tesislerden saldırılar yapmaktadır.
Bu saldırgan politika ile sadece kendisini değil müttefiklerini de tehlikeye atıyor.
Örneğin Ramstein Havaalanı, ABD'nin Ortadoğu'daki, Afrika'daki ve Ukrayna'daki savaşı için vazgeçilmez üssüdür.
Bu nedenle, Amerikalılar savaştayken, Almanya istese de istemese de her zaman savaşın tarafıdır.
Bu tehlikeyi gördüğü için, örneğin Charles de Gaulle, Fransa topraklarında herhangi bir NATO, yani ABD tesisi istemedi.
Bir ülke, dedi, savaş ya da barış konusunda kendi kararlarını kendi verebilmelidir diyerek karşı çıktı.
Almanya'nın egemen bir ülke olmadığı bir gerçek, öyle ki ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in Ramstein'da bazı devletlerin temsilcileri Ukrayna savaşına katkıda bulunmaları gerekçesiyle bir konferansa davet etmesiyle daha net ortaya çıktı.
Geçmişte ABD politikasından kaynaklanan tehlikeyi gören ve bağımsız bir Alman dış politikasına girişen Alman politikacılar vardı.
Örneğin Willy Brandt, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Rusya ve Doğu Avrupalı komşularıyla barışın bulunması gerektiğini biliyordu.
Silahsızlanma ve yumuşama çağrısında bulundu ve güvenliğin birbirine karşı değil, ancak birlikte sağlanabileceğine inan politikalar yürüttü.
Helmut Kohl, Gorbaçov ile Alman birliğini müzakere etti ve Rusya ile barış ve işbirliğinin Avrupa barış düzeni için önkoşul olduğunu kabul ettirdi.
Hans-Dietrich Genscher, Avrupa'da sınırlı bir nükleer savaştan korktuğu ve bu nedenle Alman ve Avrupa topraklarından kısa menzilli füzeleri ve taktik nükleer silahları yasaklamak için her şeyi yaptığı için zaman zaman ABD'li politikacıların gözünden düşmüştü. "Genscherism" Washington'da kirli bir kelime olmuştu ve dalga geçilmişti.
Şu anda Almanya'nın çıkarlarını ön planda tutan bir dış politikanın esamesi okunmuyor.
Üçlü koalisyon liderleri Scholz, Baerbock, Habeck ve Lindner sadık bir ABD taraftarı gibi görülüyor.
Willy Brandt'in Dogu ve yumuşama politikalarını hiç duymamış gibi davranıyorlar.
Yeşiller partisi ise, Alman barış hareketinden çıkan bir partiden çok Federal Meclis’de savaş partisine dönüştü.
Federal dışişleri bakanı Annalena Baerbock'un "Rusya'yı mahvetmemiz" gerektiğine dair açıklamaları ne anlama geliyor?
En büyük muhalefet partisi de yok ortada.
ABD finans devi Blackrock'un eski bir çalışanı olan CDU genel başkanı Friedrich Merz ise sadık bir Atlantikçi olarak, daha fazla silah teslimatı yapılmasını talep ediyor.
Alman dış politikası ülkenin çıkarlarına zarar vermekte ve Avrupa'da barışa katkı sağlamamaktadır.
Avrupa'nın kendisini ABD'den ayırması ve rakip dünya güçleri arasında arabuluculuk rolü oynaması gerekiyor.
Almanya ve Fransa birlikte bağımsız bir Avrupa dış ve güvenlik politikası geliştirme potansiyeline sahip ülkeler fakat barıştan çok uzaklar.
Avrupalı bazı düşünürler barış için Türk Cumhurbaşkanından başka kimse hareket etmiyor halbuki barış ona bırakılamaz diyorlar.
Avrupa şu anda en yüksek enerji fiyatlarına sahip. Avrupalı sanayi şirketleri göç etme ve ABD'de yeni şubeler kurma sürecine girmiş durumdalar.
Yine ABD silah endüstrisine yönelik devasa siparişler veriliyor ve bu savaştan kimin karlı çıktığı görülüyor.
Bu durum göz önüne alındığında, dış politikada tecrübesiz koalisyon
politikacıları ABD’nin peşinden gitmenin ülke yararına olmadığını artık görmeliler.
İlk adım atılarak bir an önce ateşkes için bastırmak ve bir barış planı sunmak olmalıdır.
Mevcut devam ettirilen politikanın devamı ise nüfusun büyük bir bölümünün yoksullaşmasına yol açmakta, Alman sanayisinin tüm sektörlerini yok etmekte ve Almanya'yı nükleer bir savaşın içine çekilme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır.
Not: Bu yazı için Oskar Lafontaine’den faydalandım.
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Almanya’nın Hamburg şehrinden, Türkiye’ye tatile giden Böcek Ailesi İstanbul’da zehirlenerek öldü ve yok oldu. Böcek Ailesinin ölümü, Avrupa’da yaşayan Türk’leri derinden etkiledi. Kim bu zehirlenme olayının sorumlusu? Hotel mi, sokak satıcılarımı, lokantamı, görevini yapmayan doktorlar mı, denetim yapmayan kamu görevlileri mi, kim, kim? Pek çok soru yanıt bekliyor. Ben cevabının b...
Bizi biz yapan etkenlerin başında içinden çıktığımız milletin, dini, dili, kültürü, örfü, gelenek ve görenekleridir ve annemizin, babamızın ve ailelerimizin bize verdiği eğitimdir. Hiçbir millet ve hiçbir topluluk varlıklarını, kimliklerini yukarıda saydığım değerlerden uzak yaşayamaz, şayet eğer o değerlerden uzak yaşarsa, o kimse veya topluluk artık kendi kimliği ile anılmaz, farklı bir kültü...
Federal Almanya’nın bugününü anlatmak için dününü iyi bilmek gerekiyor. Bilhassa bugünkü Almanya’yı anlatmak gerçekten çok zor, bir ülke bu kadar sürede nasıl değişir. Dünün Almanya’sında, Politika, Eğitim, Sağlık, Bürokrasi hizmetleri eşit şekilde dağıtılıyordu, insanlar bu hizmetlerden çok memnundu. Bürokrasi, Kurallar ve Kaideleriyle dünyada örnek bir ülkeydi, Almanya ekonomik mucize...
Hiç kimse cinsiyet, köken, dil, inanç, ten rengi, cinsel yönelim veya fiziksel bir engeli nedeniyle ayrımcılığa maruz bırakılmamalıdır. Almanya Temel Yasasının 3. Maddesi, 3.fıkrası. Özel okul açma hakkı güvence altındadır. Kamu okullarının yerine geçmek üzere özel okullar, devletin izniyle kurulurlar ve eyalet yasalarına tabiidirler. Eğitim hedefleri, donatım ve öğretim kadrosunun bilimsel ...
Almanya’daki Türk toplumunun geleceği ile ilgili geçen hafta yazdığımın yazının devamı olarak, bu hafta Türk toplumu hangi kimlikle varlığını sürdürebilir olacaktır. Türk toplumunun örgütlenmesi dini kurumlar, kültürel dernekler, spor kulüpleri, ticari şirketler ve siyasi/sosyal örgütlenmeler olarak öne çıkar. Bunların içerisinde en aktif ve halkla iç içe olan ise dini kurumlardır, yani Tü...
Altmış küsür senedir batı Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun geleceği ile ilgili gerek Türk devletinde gerekse Türk STK’larda herhangi bir öngörü veya stratejik bir çalışma bulunmamaktadır. Türk toplumunun gelecek 50 yıl veya 100 yıl sonra nerede olacağı veya hangi kimlikle varlığını sürdüreceği belirsiz. Varlığını ve kimliğini başka medeniyetin temsilcilerine emanet etmek, yani kendi kader...
Gazze Şeridi'ndeki savaş belki de sona erdi. Ancak bundan sonra ne olacağı, bu savaşta kimin kazanan, kimin kaybeden olduğu sorusunun cevabı belirsiz görünüyor. Çünkü İsrail hiçbir zaman barış yolunda samimi olmadı. Farklı cevaplar arasında şunlar yer alıyor: Benjamin Netanyahu, Donald Trump'ın onu savaşı bitirmeye zorlaması nedeniyle savaşı kaybettiğini söylüyorlar, kanaatimce bu doğru d...
Almanya’da Türklerin ve Müslümanların kurduğu yüzlerce dernek, vakıf ve cemaat var. Bu teşkilatların çoğunluğu, kendi çevrelerine hitap ediyorlar ve faaliyetlerini kendi mahallelerinde yapıyorlar. Birlikte hareket edebilmek ve aynı hedefe yürüyebilmek için gerekli olan birliktelikten çok uzaklar, yani güç birliği içerisinde değiller. Tabii böyle olunca hem ekonomik, hemide siyasi olarak g...
Müslüman bir insanın herhangi bir zümreye veya guruba bağlanması, katılması hususunda hürdür yani kendi iradesidir. Kimse bu tercihe karışamaz ve karışmamalıdır. Ancak bağlandığı gurubun veya cemaatin sınırlarını çizdiği dairenin kendisi için kutsal olduğunu inanıp, diğer gurupları iman dairesi dışında görürse bu çok tehlikelidir. Özellikle son zamanlarda gençler arasında, diğer, Müslüman...
Hafta sonu yapılan, Kuzey Ren Westfalya Eyalet yerel seçimleri beklenildiği gibi sonuçlandı. Yerel seçimlerde muhafazakâr CDU en güçlü parti olmaya devam ediyor. Fakat aşırı sağcı olan AfD partisi, 2020'deki seçim sonuçlarının daha fazla oy alarak oylarını üç katına çıkardı. Yani ırkçı popülist AfD partisi artık Batı'da da çok güçlendi. Yeşiller partisi ise önemli ölçüde zayıfladı. ...
Almanya’nın en kalabalık eyaleti olan Kuzey Ren-Westfalya'da 14.09.2025 tarihinde, yani bu pazar günü yerel seçimler yapılacak, Kuzey Ren-Westfalya eyaletindeki belediye, şehir ve ilçelerinde halk temsilcileri yeniden seçilecek. 14 Eylül'de 23 büyük şehir ve 31 kırsal bölge de dahil olmak üzere 396 belediyede seçimle birlikte, en önemli siyasi makamlara atamalar hakkında kararlar alınacak. Yakl...
Angele Merkel liderliğindeki federal hükümet 10 sene önce mülteciler ve sığınmacılar ile ilgili söylediği (“Wir schaffen das”) yani biz başarırız sözü söyleyeli 10 sene olmuş. Bu sözü söyleyeli on sene olmuş fakat bugün Almanya neyi konuşuyor, mülteciler için daha fazla "düzen ve kontrolü" savunuyor. Dahası daha fazla insanları sınır dışı edelim diyorlar ve yeni düzenlemeler getiriyorlar. ...
Federal Almanya’da ırkçılık her geçen gün mevzi kazanmaya devam ediyor, öyleki devletin her kademesinde, kamuda, poliste, federal orduda yani devletin güvenlik birimlerinin her kademesinde. Öyle ki, ırkçı parti AfD’nin oy oranı kamuoyu araştırmalarında yüzde %30’a dayanmış durumda. Son yıllarda federal orduda (Bundeswehr) aşırı sağcı olayların sayısı artmış durumda: 2024 yılında aşırı sağ...
Türk vatandaşları 1960’lı yıllarında ekonomik sebeplerden dolayı Avrupa’ya işçi göçü vererek, ekonomik sıkıntılardan kurtulmak istemiştir. Sene 2025 ve Türkiye’de ekonomik sıkıntılar devam ediyor, tabi bunun çok sebepleri ve gerekçeleri vardır fakat bu her ülke için geçerlidir. Türk ekonomisi son yirmi yılda katettiği yolu, seksen yılda yapamamıştır acaba neden? Ülkemiz Avrupa’nın başardı...
Rusya uluslararası hukuku ihlal ettiğinde, Ukrayna için daha fazla silah diyorlar. İsrail ihlal ettiğinde, yine İsraile silah tedarik etmeye devam ediyorlar çünkü "kirli işleri onlar için Avrupa yapıyor". ABD bütün bu kuralları ihlal ettiğinde ise, buna güç diyorlar. Avrupa ve ABD’nin yalanlarına artık kimse inanmıyor. Çifte standartlar dayanılmaz hale gelmiş durumda. Kıta Avrupa’sının ve...