Kuzey Almanya eyaletinde uzun yıllar öğretmenlik, bir dönem de Stuttgart T.C. Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği görevlerinde bulunan Almanya'da yüzlerce gençlerimize dokunan milli kimlikle yetişmelerine vesile olan eğitimci hocamız Zeki Önsöz bize Almanya hatıralılarını okuyucularımız için anlattı.
Okuyacağınız gibi, Avrupa’da görev yapan öğretmenlerimizin üstlendiği görevler çok büyük. Zeki Önsöz hocamızdan öğrendiğimize göre Türk Alman dostluğuna katkı, Türk örf ve âdetlerimizin tanıtılması kısaca Türkiye’mizin tanıtılması, Türk çocuklarına Türkçemizi ve kültürümüzün öğretilmesi gayreti içindeler.
1960’lı yıllardan itibaren Türklerin Almanya’ya göçü; vatanından, kültüründen, köklerinden ve sevdiklerinden kopan insanlarımızın içine girdikleri yeni toplumda genellikle kalıcı, sağlıklı bağlar kuramadıkları bir dönemdir.
Almanya’da uzun yıllar Türk çocuklarına öğretmenlik yaparken bizzat yaşadığı veya şâhidi olduğu olaylardan bazılarını anlatan Zeki Önsöz'ü dinleyelim:
Bay Önsöz, Kaç Karınız Var?
Almanya’da ilk defa öğretmenlik yaptığım okul; Düsseldorf’a yakın küçük bir şehir olan Osterath’da idi. Buradaki bir okulda Türk Hazırlık Sınıfı açılmıştı. Türkiye’den yeni gelen öğrenciler bu sınıfta Türkçe ile birlikte Almanca öğrendikten sonra Alman sınıflarına gönderiliyordu. Müdür hâriç, okuldaki öğretmenlerin hepsi kadındı. Bu öğretmenler her gün bana Türkiye, Türklerle ilgili saçma sapan şeyler anlatıyordu. Kadın öğretmenlerden biri; “Bay Önsöz, kaç karınız var?” Diye sordu. Ben de alayla: “Bizim evde 3 hanım var” deyince, merakla: “Yani 3 karınız mı var?” diyerek açıklama istedi. Ben de: “Evet, bir anne, iki kız” dedim ve güldüm. Diğerleri: “Ach so!” Öyle mi? diyerek beklediklerini bulamayan bir yüz ifadesiyle bana baktılar. Bir defasında da bir öğretmen: “Bay Önsöz sizin evinizde resim var mı? Evinizin duvarlarına resim asıyor musunuz” demez mi? Ben anlamamış gibi: “Resim mi? O nedir?” diye sordum. Kadının yüzünde acır gibi bir ifade vardı. Bir başka gün: “Siz pasta bilir misiniz?” diye sordular. Akşam evde bu soruları, benim gibi Türk çocuklarına öğretmenlik yapan eşime anlattım. O da: “Bizi ne zannediyorlar? En iyisi bunları evimize davet edelim, nasıl yaşadığımızı görsünler. Sen de bu acayip sorulardan kurtul” dedi. Ben de meslektaşlarımı bir akşam evimize davet ettim. O akşam bütün hanım öğretmenler ve okul müdürü, baloya gider gibi, gece kıyafetleri giyerek, süslenip, püslenip bize geldiler. Eşime uzaydan gelmiş gibi baktılar; evimizi müze gibi incelediler. Neyse… Duvarlarda resimler gördüler; pasta yediler. Bizi tanıdıktan sonra Türkiye ve Türkler hakkında görüşleri ne kadar değişti, bilmiyorum. Ancak aydınları bizi böyle gören bir toplumda, sıradan vatandaşların Türkler hakkında ne kadar çok önyargıya sahip olabileceğini düşünülebilirsiniz.
Ne yazık ki; Alman toplumunda Türkler hakkındaki bu önyargılar yıllar içinde kolay kolay değişmedi.
Türklerin Kaç Bayramı Var?
Eşimin görev yaptığı okulda Nazi artığı Alman okul müdürü Türkler ve Türkiye’yi küçük düşüren alaycı sözler söylüyordu. Bir gün bu müdür öğretmenler odasında herkesin duyacağı şekilde: “Bayan Önsöz Türklerin kaç dinî bayramı var?” diye sormuş. Eşim “2 “deyince,” Bayan Önsöz kızmayın ama Türklerin Ramazan ve Kurban Bayramı’ndan başka, kış sonu ve yaz sonu indirimli satışlar gibi iki bayramı daha var,” diye gülerek eklemiş. Irkçılık içeren, Türkleri aşağılayan bu sözlere bazı Alman öğretmenler itiraz etmişler. Yalnız Türklerin değil, Almanların da indirimli satışlardan severek yararlandıklarını söylemişler. Eşim bu ifadelere başka bir söz eklememiş. Aradan bir müddet geçtikten sonra Eğitim Müdürlüğü eşimi başka bir okulda, beni onun okulunda görevlendirdi. Aynı müdür yine öğretmenler odasında, Türkiye’de o günlerdeki ekonomik krizle ilgili olarak; “Bu gidişle Türkiye’nin batacağını” alaycı bir dille söyledi. “Öyle değil mi Bay Önsöz?” diye sorup, benim tasdik etmemi istedi. Bütün başlar bana çevrildi. Ben de yüksek sesle; “Hayır, öyle değil; Türkiye’yi, Türkleri tanımadan böyle konuşmalar yapmayın! Görüyorum ki, Türkiye’ye ilginiz var; şimdi teneffüsteyiz, isterseniz size bu konuda, uygun bir zamanda geniş bilgi verebilirim.” dedim. Alman müdür sustu; bir daha Türkiye hakkında ileri geri konuşmadı. Ancak o konuşmadan sonraki zamanda aramız iyi olmadı. Çünkü Türklere yukardan bakan, ön yargıları olan bu adamla; eş değerli, karşılıklı bir insanî ilişkide var olması gereken dengeler baştan bozulmuştu.
Akıl Hastanesindeki Türk Kadını
Okulda veli-öğretmen görüşmesinde Karadenizli öğrencimin babası: “Ev doktorunun eşini hastaneye sevk ettiğini, orada yatılı tedavi göreceğini, söyledi. Ben de; “Geçmiş olsun! Şifalar dilerim,” dedim. Fakat o, üzüntülü bir sesle: “Hocam, akıl hastanesine yatırdılar,” deyince, hayret ettim. Çünkü ailece de tanıdığımız bu Karadenizli hanımın bildiğim kadarıyla; yalnız yabancı toplumda yaşamaktan dolayı bazı sorunları vardı. Memleketinde sabahtan akşama kadar tarlada, bahçede çalışırken Almanya’ya gelince, dilinden anlamadığı komşuların olduğu büyük apartmanda küçük bir daireye hapsolmuştu. Gece geç vakitlere kadar çalışan kocası işe, çocukları okula gidince, evde tek başına kalıyor, duvarlarla konuşuyordu. Yaşadığı bu gurbet hayatı onu bunalıma sokmuştu.
Akşama doğru eşimle ismi geçen hastaneye gittik. Girişte hastanın ismini vererek, ziyarete geldiğimizi söyledim. Burası hastanenden ziyade hapishaneye benziyordu. Elinde anahtar demeti taşıyan iri yarı Alman hemşire bizi art arda kilitli kapıları açarak bir odaya götürdü. Hastamız bu odada yarı karanlıkta pencere kenarında sandalyede tek başına oturuyordu. Bizi görünce çok sevindi. Buradaki doktora Almanya’daki hayatının hiç iyi olmadığını, mutsuzluğunu kırık dökük Almancası ile anlatmaya çalışmış, bazı anlamadığı sorulara da başını sallayarak cevap vermiş. Doktor bunları “Evet” ve hastalığının belirtisi olarak kayda geçirip, yatılı hasta olarak almış. “Burada deliler kalıyor, ben bunların arasında ne yapacağım? Beni buradan çıkarın, ne olur?” diyerek ağlamaya başladı. Karşılaştığım bu manzara karşısında etkilenerek, bizimle gelen hemşireye; “Bu kadının yeri burası değil, derhal çıkartılması gerek!” diye âdeta bağırdım. Alman hemşire;” Buna ben karar veremem” diye cevap verdi. Bunun üzerine: “Kim karar verecekse derhal onunla görüşmeliyim” dedim. Beni doktorun yanına götürdü. Doktora: “Türk hasta Almanca bilmediği için kendini anlatamamış. Onun sorunu; yabancı bir çevrede yalnızlığı ve çektiği memleket özlemidir. Evinde onu bekleyen çocukları ve eşi var; burada tutarsanız gerçekten hasta olur ve siz sorumlu olursunuz,” dedim. Doktor anlattıklarımdan sonra ikna oldu ve hastanın taburcu edilmesini hemşirelere söyledi. Öğrencimin annesi hemen hazırlandı; arabamızla evine bıraktık. Eşi ve çocukları onu karşılarında görünce çok sevindi.
Bu durumun böyle sürmesinin eşini gerçekten hasta edeceğini anlayan öğrencimin babası onun yalnızlığını, memleket özlemini giderecek çareler aradı. Bir müddet sonra hanımına meşgale olur ümidiyle apartmanların arkasında bulunan hobi bahçelerinden birini kiraladı. Artık Karadenizli kadın, çocuklarını okula gönderdikten sonra; yağmur, rüzgâr demeden, küçük bahçesinin yolunu tutuyordu. Orada bütün gün sebzeleri ve çiçekleriyle uğraşırken gurbeti ve gurbetin dertlerini unutuyordu.
Ercan
Z. Nerede?
10.sınıfların okulu bitirme törenine Türkçe derslere devam eden öğrencilerimle hazırladığımız Almanca-Türkçe şiir ve şarkılarla biz de katıldık. Programdan sonra diplomalarını alan öğrenciler, akşam bir salonda bütün mezunların düzenledikleri eğlenceye beni de davet ettiler. Orada kısaca bulunup, çocuklara veda ettim. Ertesi gün, kız öğrencilerimden Z.’in o gece eve gitmediğini babasının bir telefonuyla öğrendim. Benden yardım isteyen babaya, hemen polise gitmesini söyledim. Ancak oradan olumlu bir cevap alamadı. Sınıf öğretmenini arayarak Z. hakkında bir şey duyup duymadığını sordum. Alman bayan öğretmen bir şey bilmediğini anlattı. Bunun doğru olmadığını, her şeyi onun planladığını sonradan öğrendim. Polise gidip gelen, kızlarının bulunmasını isteyen baba sonunda Z’in bir gençlik yurdunda olduğunu, ancak onunla konuşmalarına izin verilmediğini öğrendi. Buna gerekçe olarak; ailenin kızlarını bu yaz Türkiye’ye götürüp, bir akrabalarının oğluyla evlendireceklerini, bunu Z.’in istemediğini, Alman yasalarına göre bu durumda çocuğu aileye karşı koruma altına aldıklarını ileri sürmüşler. Aile ne yapıp ettiyse kızlarını Gençlik Yurdu’ndan alamadı.
Hasan’ın Oğlu
Daha ziyade Türklerin oturduğu büyük bir apartmanın kapıcı ve yöneticiliğini yapan Hasan’ın her birine değişik isimler koyduğu 5 kızı vardı. Öğrencilerim olan bu kızlardan birine Amerikan dizisinde görüp beğendiği bir kadın karakterin ismini vermişti. Karısı da bir iş yerinde çalışarak aile bütçesine katkıda bulunuyordu. Hasan’ın bu dünyadaki tek isteği bir oğlan çocuğu sahibi olmaktı.5 kızından sonra bir oğlu oldu. Oğlunun doğumu sebebiyle onu tebrik ettim. Çok mutluydu. “Hocam, daha ne isterim, bir oğlum oldu!” dedi.
Yıllar geçip gitti. Hasan’ın kızları meslekler öğrenip, evlenip, yuvadan uçtu. Fakat Hasan’ın oğlu bir baltaya sap olamadı. Bir gün şehirde Hasan’a rastladım. O dağ gibi adam çökmüştü. Çok mutsuz bir şekilde yürüyordu. Bana hemen oğluyla ilgili kaygılarını anlattı.
Almanya’ya bin bir ümitle gelen Türkler bu acı vatanda en fazla; üzerlerine titredikleri çocuklarının kendilerine yabancılaşmasına veya yanlış yollara sapmalarına dayanamadılar.
Mahmut
Mahmut, Karamanlı fakir bir köylü ailenin en büyük çocuğu idi; bir erkek ve bir kız kardeşi vardı. Almanya’ya işçi olarak gelip, Neuss’da Harvester Traktör Fabrikası’nda çalışmaya başlayan babası, 70’li yılların sonunda daha iyi gelecekleri olsun diye, eşini ve 3 çocuğunu yanına getirdi.
Türkiye’de İlkokulu bitiren Mahmut, babasının gurbette olduğu yıllarda erkenden olgunlaşmış, sorumluluğunu bilen bir çocuk olmuştu. Kısa zamanda Almanca öğrendiği Türk Hazırlık Sınıfı’ndan Alman Okulu’na geçince, yaz tatillerinde bile; köyde harmanda, evlerinin inşaatında kızgın güneş altında çalışsa da elinden Almanca ve İngilizce ders kitaplarını hiç düşürmedi. 10.sınıfı başarıyla bitirip liseye ve oradan üniversiteye gidip Tıp Fakültesi’nde okumaya başladı. Mahmut gayretli, disiplinli çalışmalarının meyvesini alarak doktor oldu. Şimdi başhekim ve cerrah olarak Almanya’da bir hastanede çalışıyor.
Mahmut gibi Alman üniversitelerini veya meslek eğitimini bitiren, başarılı olan binlerce Türk çocuğu var. Ancak onlar genel Türk öğrenci sayısı içinde hâlâ yüzde ona bile ulaşmadılar. Bu durumun sebebi: Birleşmiş Milletler ve Pisa tarafından yayınlanan raporlarda; “Alman okullarında Türk çocuklarına sunulan imkânların fırsat eşitliğine aykırı olduğu ve ayırımcılık yapıldığı” şeklinde açıklanmaktadır.
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
“Türkçemiz Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar Türkçe konuşulan yerlerde başlar ve biter" ifadesi, Türk dilinin coğrafi yayılımını ve kültürel etkisini vurgulayan bir ifadedir. Bu söz, Ömer Seyfettin'e atfedilir ve Türkçenin konuşulduğu geniş bir coğrafyayı ifade eder. Bu ifade, Türkçenin sadece Türkiye sınırları içinde değil, aynı zamanda Adriyatik Denizi'nden Çin Seddi'ne kadar uzanan geniş b...
Almanya’nın Sachsenheim kasabası Baden-Württemberg eyaletinde yer alır. Bu şehir, Stuttgart’ın yaklaşık 30 km kuzeybatısı Ludwigsburg ilçesine bağlıdır. Stuttgart’a yakın olması nedeniyle bölge ekonomik ve kültürel olarak oldukça aktiftir. Sachsenheim Şehrinde her 5 yılda bir yapılan ve çeşitli milletlerin, kültürlerinin sergilendiği programa Türk toplumu olarak yaklaşık 25 yıldan beri i...
Yozgat Bozok Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Böyükata, hoca kendisini eğitim gören gençlere adamış. Mustafa Böyükata gibi iyi yetişmiş gönüllü olarak nesillerimizin teorik ve pratik eğitimleri için büyük gayret ve çalışma içerisinde. Bu Projenin bütün aşamalarında gençlere rehberlik eden ve gönüllü eğitmenlik yapan Prof. Dr. Mustafa Böyükata, gezerek öğrenmenin ve sahadan proje konusu...
Diyarı gurbette yaşayanlar, memleketlerine, baba, ata ocağına bayramlarda, okul tatillerinde gelerek hasret gideriyorlar. Bu gurbet kervanına bundan 45 sene evvel daha 18’ne girmemiştim ki bizde katıldık. Vatanın, anne ve babanın milli ve dini değerlerin kıymetini ayrı kalınca daha kıymetleniyor. Hasretlik katmerleşiyor. Kavuşma günleri adeta iple çekiliyor. Allah kimseyi vatansız yapmasın. Cennet...
Tarih öğretmenimiz Fahri Taş hocamla 1980 yılının bir Temmuz ayında Lisemizin bahçesinde bize çay ikram etti. Öğrencisi olarak çok mahcup olmuştum. Hiç gurur kibir yoktu. Öğrencisini bir evladı ve kardeşi gibi kucaklayan başını okşayandı. Hizmeti çok seviyor ondan hep haz alıyordu. Tatlı tatlı sohbeti vardı. Tarihi anlatırken bize etkisi çok oluyordu. Dili çok tatlıydı. Rabbim rahmetiyle muamele e...
Almanyanın Baden-Wüertemberg eyaletinin başkenti Stuttgart’ın ilçesi Göppingen’in şirin kasabası Ebersbach Fils Türk Spor Kulübü geçtiğimiz hafta sonu genel kurula giderek yeni yönetim kurulunu seçti. 1997 Senesinde Kurulan EbersbachTürk Spor Kulübünün kurucularından olan Dursun Çoban 13. Genel Kurulunda ittifakla başkanlığa seçildi. 1990 yılında Tercüman Gazetesi muhabirliğim döneminde, Gaz...
Küresel Gazeteciler Konseyi İsrail polisinin Tel Aviv’de görevini yapmaya çalışan TRT ekibine yönelik müdahalesini kınayan bir basın bildirisi yayınladı. Yayınladıkları basın bildirisinde “Küresel Gazeteciler Konseyi (KGK) olarak, İsrail polisinin Tel Aviv’de görevini yapmaya çalışan TRT ekibine yönelik müdahalesini en güçlü biçimde kınıyoruz” denildi. Bildiri şöyle, “Basın mensu...
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi (KAEÜ) Yıldızlar Havacılık Topluluğu tarafından düzenlenen AHİCE Havacılık Kariyer Etkinliği çekim merkezi haline geldi. Farklı üniversitelerden katılan öğrenciler mutlu ayrıldıklarını ifade ettiler. Gençlik ve Spor Bakanlığının Üniversite Öğrenci Toplulukları İş Birliği ve Destek Programı (ÜNİDES) kapsamında desteklenen Etkinlik, 8 Mayıs 2025 Perşembe günü KAEÜ ...
Göppingen ve Çevresi Diyanet Türk İslam Birliği (DİTİB) Merkez Cami Türk Alman dostluğunun pekişmesi adına çok güzel ve özel hizmetlere imza atıyor. Başkan ve yönetim kurulu üyeleri üçüncü kuşak dediğimiz geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizden oluşuyor. Başkanın babası benim çok sevdiğim taktir ettiğim arkadaşımdı. Takdiri ilahi bu ya sevdiğimiz dostumuzu, bizden daha çok seven yüce Alla...
Almanya’da yetişmiş, Almanya Millî Görüş teşkilatı genel merkezinde genel sekreter olarak uzun yıllar başarılı genel sekreterliğini yaptı. Mustafa Yeneroğlu Ak Parti’den İstanbul Milletvekili olarak meclise girmişti. Daha sonra Ak Parti’den ayrılan Mustafa Yeneroğlu, tekrar Ali Babacan’ın genel başkan olduğu Deva Partisi’nden tekrar İstanbul Milletvekili olarak meclise girdi. Milletvekili Mustafa ...
Eğitimci- Yazar- Aile ve Dini Rehberlik Danışmanı: Yasemin Elvan Şahin, kurduğu kitap standında ziyaret ettik, büyük bir emek vererek okuyucu için yazdığı eğitim içerikli eserleri olan kitaplarımdan aldık, Yasemin Şahin hocanın sohbetini dinledik ilminden feyiz aldık. Sohbetinde “Bir zamanlar misafir işçi olarak gelen dedelerin torunları artık böylesi güzel festivallere şenliklere ve etkinliklere ...
Bulgaristan Türklerinin ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıya Avrupa’nın 10 farklı ülkesinden 17 Türk kuruluşu katıldı Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF), 29 Mayıs-1 Haziran 2025 tarihlerinde üyesi olduğu Avrupa Milletleri Federal Birliği (FUEN) Türk Azınlıkları/Toplulukları Çalışma Grubu (TAG)’nun 11. Yıllık Toplantısı’na katıldı. Bulgaristan Türklerini temsilen Gençlik v...
Kurban Bayramı’na kavuşmanın heyecanıyla Bayram sabahı Cami yolundayım. Sabahın seheri. Caddeler yeni hareketleniyor. İşe gitmek için evinde çıkanlar arabaya binenlerle selamlaşıyorum. Elimde tek el tesbihim zikir getirerek gidiyorum. Cami yürümeyle bana on beş dakika, Camiye geldim benim gibi erken gelenlerle selamlaştık, kucaklaştık. Bayramı birlikte yaşamanın sevincini yaşadık. Peygamber...
Milletine ve insanlığa aşık hizmet ehli Bekir Sipahi 14 Eylül’de yapılacak yerel seçimlerde, Solidarität für Duisburg (SfD) yeniden aday olarak halkın karşısına çıkıyor. “Beş yılda 2000’in üzerinde vatandaşımızın sorununu çözdük, 90’dan fazla önergeyle mecliste aktif rol aldık. Fraksiyon Başkanı Bekir Sipahi, sizlerin desteğiyle yeniden Büyükşehir Belediye Meclis Üyeliği için adayım. Biz,...
1980 Eylül ayında Güney Almanya'nın başkenti Stuttgart ilinin Göppingen ilçesine 45 yıl oldu geleli. İlk geldiğim 1980 yıllarında, ilk tanıdığım Nevşehir ili Kaymaklı kasabamızdan Zeki Ersoy, Aslen Yozgat ili Boğazlıyan ilçemizden olup, Ankara’da doğup büyüyen orta ve lise okullarını yine başkentimizde okuyan Mehmet ve Ramazan Özcan kardeşlerle ilk tanıdığım, ruhen sevdiğim, milli ve İslam’ı davan...