Murat Bey, bundan 2-3 sene evvel Mainz şehir tiyatrosunda sizi „Unter Verschluss“, oyununda, sonra Moliere`in Tartuffe`unde ve Hamlet`de izledik. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Mesleğe nerede, kaç yaşında başladınız, nasıl bir eğitim aldınız?
- 1975 yada 1976 yılllarında tiyatro sanatıyla ilgilenmeye başladım, aktör olmak istiyordum, ailem biraz şaşırdı, konu hakkında çok fazla bilgileri yoktu ama önyargıları da yoktu, babam „ madem soytarı olacaksın, iyi bir soytarı ol, mesleği öğren, ben bunu karşılarım“ dedi ve ben 16 yaşımda Hamburg Tiyatro Akademisì`nin sınavlarını kazandım. Başlayış o başlayış, ondan sonra hiçbir gün işsiz kalmadım.
Evet sanyorum çok yoğun da çalışıyorsunuz, sizi Mainz Şehir Tiyatrosu`nda aynı sezon içinde 3 farklı oyunda gördük, bu çok da kolay bir performans olmasa gerek, aynı sezon içinde farklı 3 karakteri oynamak...
-O konuda çok şanslı bir insanım, Almanların „Sonntagskind“ dediklerin türde bir şansım var sanırım, 16 yaşımda Hamburg- Kammerspiele`de ilk oyunumu oynadım, Hamburg- Kammerspiele çok ünlü ve görkemli bir tiyatroydu doğrusu, o gün bugündür çalışıyorum...
PLATTDEUTSCH BENİM VATANIM
Hamburg şehir tiyatrosunda da aktif bir oyuncu ve yönetmen olarak çalışıyorsunuz, Hamburg Almanya`da tiyatro ve kabare sanatı deyince akla ilk gelen şehirlerden biri. Orayla kıyaslandığında Mainz Şehir Tiyatrosu ufak kalıyor, tiyatro geçmişi o kadar köklü değil, hangi rüzgar sizi Mainz Şehir Tiyatrosu`na getirdi?
- Ben gençlik yıllarımda „Oldenburg Devlet Tiyatrosu“ nda 20 yıl tam kadrolu oyuncu ve tiyatro yönetmeni olarak çalıştım, çocuklarım büyüyene kadar, onlar büyüdükten sonra kariyerime devam etmek istedim, iki tiyatroya başvurdum ve bağlı bulunduğum tiyatronun desteğiyle Pforzheim Şehir Tiyatrosunun intendanti oldum ve böylece tiyatronun hem işletmesinden ve muhasebe işlerinden hem de sanat içeriğinden ve koordinasyonundan sorumluydum. O görevde 7 yıl kaldım, daha sonra Mainz Şehir Tiyatrosundan bir teklif aldım ve ayda 3 oyundan fazla oyun sahnelememek ve başka bir tiyatroda yönetmen olarak devam edebilme şartımla tekliflerini kabul ettim. Bu arada Hamburg da bilinen en eski, özel tiyatrolardan biri olan „Ohnsorg Tiyatrosu“ nda yönetmen olarak çalışmaya devam ettim, Ohnsorg Tiyatrosu tüm Avrupa da bilinen en köklü Tiyatrolardan biridir. 1940`li yıllarda şive tiyatrosu denilen (Plattdeutsch) ile başladılar ve şive kültürünü oyunlarda çok yönlü şekilde desteklediler. Hatta benimle çalışmak istemelerinin sebebi buydu. Hamburg`da büyüdüğüm için çok iyi Plattdeutsch anlıyor ve konuşabiliyordum. Romeo ve Juliet`i yönetmen olarak orda sahneye koydum, o güne kadar orda bu tarz bir klasik oynanmamış, genelde halk tiyatrosu dedikleri (Volkstheater) türünde oyunlar sahneliyorlardı, tiyatro sendikası üyeleri, sanatçılar ve benden önceki sanat yönetmeni lehimde oy kullanınca orda sanat yönetmeni olarak kaldım. Yalnız sanat yönetmenliği aktif olarak başka tiyatrolarda çalışırken sürdürülebilir bir sorumluluk değildi, layıkıyla yapabilmek için Mainz Şehir Tiyatrosu`ndaki görevimden ayrıldım.
Hamburg- Ohnsorg Tiyatrosu`nda benim oyuncu olarak güçlü, yerleşik ve uzmanı olduğum alan sahney bir sonraki yüzyıla taşımak, modernleştirmek, yenilemektir. Ohnsorg Tiyatrosu daha çok kendi sanatçılarıyla oyun çıkartan bir tiyatro, yabancı sanatçısı hiç yok, bu konsepti değiştirmeye uğraşıyoruz, daha fazla yabancı oyuncu ile tiyatroya yabancı seyirciyi çekmeye çalışıyoruz. Biz güney ülkelerinden gelen insanların Alman tiyatrosuna katabilecekleri bir güneyli sıcaklığı ve coşkusu vardır, bu yönümüzü Alman tiyatrosuna kazandırmalı, bu tarafımızı kullanmalıyız. Göçmenler tiyatro seyircisi olarak da tiyatroya bir farklılık kazandırırlar, bunun örneklerini Hollanda`daki meslektaşlarımdan da öğrendim, bir süre tiyatroyu yabancıların koordine etmesiyle zarar ederek yürütülen tiyatro, 4-5 sene sonra kâra geçmiş ve seyirci profilini değiştirmiş, aynı şey burda da geçerli, yabancılar Alman tiyatrosuna geldiklerinde Alman seyircisinden farklı davranıyorlar, tekdüze değiller, tiyatronun renkliliği ve coşkusu onlara da geçer. Ben yıllarca bunun için uğraştım, uğraşıyorum. Başlarda bu değişikliği yapmayı ben de istemedim, çekindim, çünkü Almanya da oturmuş bir tiyatro seyircisi ve tiyatro kültürü vardır, zaten değişime çok açık bir toplum değil Alman toplumu, yabancı olduğum için bana bile yıllarca prototip göçmen rolleri verildi.
Sizi hep yabancı rollerine kilitlerler adeta, öyle değil mi..?
- Aynen öyle, nedense...Türkçeyi bile sonradan öğrenmiş olduğum halde, bu bana bile yapıldı.
Siz burda sosyalleşmiş bir Alman vatandasınız, bunu söyleyebiliriz, siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz, „Türk karışımı bir Almanım“ mi diyorsunuz?
- İnanın bu soruya bu yaşımda bile tam olarak cevap veremiyorum. Soru çok güzel ama cevaplaması zor. „Ben kendimi dünya vatandaşı gibi hissediyorum“ derdim, şık olurdu ama yalan, bunu kendimi kurtarmak için söylüyorum sanırım. Kendimi Hamburglu ve İstanbullu hissediyorum, İstanbul`da uzun yıllar yaşamadığım halde.
Tiyatro dışında aktif olarak ilgilendiğiniz yada çalıştığınız bir sanat dalı daha var mı, mesela sinema, tv-dizileri, radyo tiyatrosu yada gösteri sanatlarının başka türleri gibi?
- Tabii ki var, yazarım, çok oyun yazdım, şuanda bir roman yazıyorum, oyuncuyum, tiyatro yönetmenliği yapıyorum, şuara bir film projemiz var Berlinli bir sanatçı arkadaşımla, senaryosunda da katkılarım olacak sanırım, ağırlığı yalnız tiyatroya verdim ben, çok film ve TV dizisi çekmiş olmama rağmen önceliğim tiyatrodur.
KÜÇÜK VE ÖZEL OKULLAR VAKİT KAYBI
Türkiye`de tiyatro yada sahne eğitimi almak isteyen bir genç liseden sonra üniversitelerin konservatuar yetenek sınavlarına katılır yada lise döneminde özel tiyatro ve sahne okullarına gider, sonrasında TV` lerde, filmlerde özel yada devlet tiyatrolarında ufak tefek roller alarak sektöre girmeye, isim yapmaya çalışır. Almanya`da tiyatro eğitimi almak için nasıl bir süreç takip etmek gerekir? Biraz bu konuda bu alana ilgi duyan gençler için ipuçları ve bilgi verebilir misiniz, neler tavsiye edersiniz?
- En büyük tavsiyem „her okula gitmeyin“ olur, çünkü belli başlı iyi okullar var, ordan yola çıkılırsa sonuç daha iyi alınıyor. Oraların sınavlarını kazanırsanız bilin ki iyi tiyatrolara girme şansınız yükselir. Küçük yada özel okullara gidildiğinde oralardan çıkmak çok çok çok zor, haksızlık ama gerçek bu. Münih -August-Everding - Theaterakademi yada Leipzig Rostock Theaterakademi... bunlar elit tiyatro okullarıdır.
yani Almanya`da tiyatro dalında isim yapmanızda gittiğiniz okullar çok büyük rol oynuyor, öyle mi?
- Küçük yada özel okullar da fena değil belki ama çok ciddi bir vakit kaybı. Özel tiyatro okullarından geldiğinizde sınavlarda dosyanıza ciddiyetle bakılmıyor, önemsenmiyorsunuz adeta.
Elit okulların dışında büyük tiyatro okulları var, mesela Hamburg büyük ve iyidir, orda da şansınız çok yüksek, sonra Frankfurt Operası ünlüdür, Frankfurt Operası her zaman tiyatrosundan daha ünlü ve iyi olmuştur. Çünkü sanat politikasi olarak ona daha fazla ağırlık verilmiştir. Sonra Hannover`in tiyatro okulu çok iyidir.
Mesele okulu bitirmek değil sanırım, ondan sonra diğer tiyatrolarda isim yapmak, değil mi?
- Devlet tiyatrolarında size yardımcı oluyorlar. Başvuru nasıl yapılır; intendantlar sınavlara gelir, okul bitmeden onların kendi Cast- Ajansları (oyunculuk ajanslari) olur, ama işte fark burada, küçük okulların bu tür tamamlayıcı hizmetleri yoktur, yada çok donanımlı değildirler. Onlar 2. 3. kademededirler. Rahat iş bulamazsınız yani oralardan mezun olduğunuzda. Sonra oyunculuk dediğiniz meslek çok yönlü bir meslek, at binmeyi de bilmelisiniz, müzikal yeteneğinizin de olması lazım, dans da edebilmelisiniz, iyi bir yüzücü de olmalısınız, bu iyi okullar bu imkanları da sağlıyor, fark burada.
Türk tiyatrolarıyla buranın çok temel bir farkı da; Türk tiyatrolarında özel ve küçük tiyatrolar çok saldırgan ve yenilikçi işler çıkarırlar, burda o işi devlet tiyatroları yapar, özel ve küçük tiyatrolar daha muhafazakar ve klasik kalır devlet tiyatrolarının yanında, „Mainstream“ denilen ana akım tiyatrodur genellikle, böyle de bir fark var doğrusu. Bir de ne istediğinizi bilmeniz gerekiyor genç bir tiyatro öğrencisi olarak, genç oyuncular daha çok film ve dizi yapmak istiyorlar sanırım, o başka bir meslek, tiyatro daha fazla şey bekler sizden, daha fazla zorlar, challenge ister, adanmışlık ister.
HAMBURG; ALMAN TİYATROSUNUN BAŞKENTİ
Hamburg`a bir turist olarak gelmiş olsanız da şunu hemen farkediyorsunuz; Hamburg`un şehir olarak çok ciddi bir tiyatro kültürü ve geçmişi var, Tiyatro Hamburg´da adeta yaşayan bir sanat, bize biraz bu geçmişten bahsedebilir misiniz?
- Sanıyorum Hamburg`da şu anda 44 adet tiyatro var, bu çok ciddi bir rakam, ama buna karşı İstanbul`da da 70` in üzerinde tiyatro var mesela. Bu 44 tiyatronun arasında 2 tanesi bayrağı hep yukarı taşıyor, biri „Schauspielhaus“ diğeri „Thalia Tiyatrosu“, bunun yanında bir çok opera sahnesi var, mesela St. Pauli`de birkaç adet tiyatro var, bazıları turistler için ve sadece komedi içerikli tiyatrolar, hatta bina içinde gastronomi olanakları da var, diğerleri ise Kammespiele mesela, dram da sahneler, çok eski bir tiyatrodur, benim şuanda çalıştığım Ohnsorg Tiyatrosu da özel tiyatrodur.
Almanya` daki göçmenlerin tiyatroya ilgisini nasıl buluyorsunuz, sizce tiyatro sanatına Türkler yeterli ilgiyi gösteriyorlar mı? Mesela bir genç insan neden her sezon bir kaç oyun seyretmeli, bu onların sosyal hayatına, genel kültürüne nasıl bir katkıda bulunur sizce? Tiyatro insana ne kazandırır Murat Bey?
- Sevdiğim bir Mozart piyanisti şöyle söylemişti; „sanatla ilgilenen bir genç hiçbir zaman toplum için kaybolmamıştır“ diye, hakkaten öyle, tiyatro benim için öğrenmenin bir yoludur, eğitimin bir yoludur, sirkten farkı vardır yani, Dostoyevski`nin bir oyunu mutlaka politik birşeyler anlatır, Gorki`nin Ana`sında devrimin ne olduğunu, neden yaşlı bir kadının bununla ilgilendiğini izlersiniz. 70`li yıllarda kadın haklarıyla ilgili oyunlar oynadım, 80`li yıllarda Doğu-Batı çatışmalarıyla ilgili oyunlar sahneledim, 20 yıl evvel göçmenlik ve uyum içerikli oyunlar oynadım, dönemsel olarak hep değişti, tiyatro zamanın ruhudur, toplumun ilgisini ve nabzını tutar.
Bence Almanlar da yabancılara tiyatroda nerdeyse hiç yer vermiyorlar, bunu yıllardır görüyorum. Sahne sanatları için oyun sahneleyen insanlar, devletten süspansiyon yada başka türlü destekler alabilmek için tiyatroda yabancı içerikli oyunlar sergilemeye girişiyorlar, ama yabancıyı tanımadan onlara oyun sahneleyemezsiniz, bu mümkün değildir. Mesela ben „Gegen die Wand“ filminin oyununu sahneledim, Türklerin hepsi geldi, çok Alman da geldi, ilk defa bu kadar şiddet unsurunun tiyatroda sahnelenmesine şahit oldukları için sanırım ilgi çekti, büyük bir olay oldu, Türkler oldukça pozitif baktılar. Almanlar yabancı toplumuna tiyatroyu sevdirmek için uğraşmıyor ki, „Türkler tiyatroya gelmez“ diyorlar, „Sen türk bakkalına, manavina, kahvehanesine broşür verdin mi, orda tanıtım yaptın mı ki konuşuyorsun“ derim ben de, o insanların ayaklarına giderek buraya çekebilirsin ancak.
Sizce Alman sahne sanatları dünyasında Türk sanatçılar yeterince destekleniyorlar mı, arkadan gelen yeni nesili nasıl buluyorsunuz, yoksa bunun sebepleri sizce nedir?
- Hayır yapılmıyor, ancak uyum gösterirsen olabiliyorsun. Çok şükür yeni nesil o kadar uyumlu değil, benim jenerasyonum çok çekti, Allahtan şimdiki nesil sanatçılar kendilerine daha güvenli, bana „sen neler çekmişsin yahu 70`li, 80` li yıllarda“ diyorlar hep, yeni nesili daha bir rahat, özgüvenli ve özgür görüyorum, ingilizce de buna fayda sağlıyor, yeni nesil daha farklı geliyor. Bence yeterince Türk sanatçı olmaması daha çok Almanlar`dan kaynaklanıyor, mesela hâlâ bana yabancı rolü veriliyor, hâlâ, bu yaşıma geldim. Sanıyorum bu sorun sadece biz Türklerin sorunu değil, Yunanlı, İtalyan ve Rus meslektaşlarım da aynı dertten muzdarip.
ALMANLARDAN YETERLİ DESTEĞİ HİÇ GÖRMEDİK
Bildiğiniz gibi bir toplumda elit sınıf oluşturmak çok önemlidir, çatıyı elit sınıflar belirler çünkü, diğerleri arkasından gelir....Türklerin 1960`li yıllardan beridir Almanya`da içinde olmadığı meslek yok denecek kadar az, ona rağmen burada bir elit sınıf yaratamadılar, sizce bunun sebebi nedir, neye bağlıyorsunuz?
- Çok zor bir soru, tek bir sebebi yok muhtemelen, sebebini ben de bilmiyorum, Türkler neden bir elit sınıf oluşturamadılar, sanırım bize çok fazla teşvik yapılmadı devlet, yerel yönetimler ve Alman sosyal sistemi tarafından, sanıldığı yada iddia ettikleri kadar teşvik görmedik, bunu buna bağlıyorum. Tabii ki Almanlar bunu duymak istemezler ama bu böyle bence.
Ben bile mesela bunca emeğe rağmen buraya kadar gelebildim, çok daha farklı noktalarda olmalıydım bu emeğe ve çabaya karşın, benim yaptıklarımı bir Alman yapmış olsaydı şu anda bütünüyle başka bir noktada olurdu, buna emin olun, benim bütün tiyatro okulundaki yakın Alman arkadaşlarım star oldu, bu bir tesadüf değil. „Sei dankbar“, şükret lafını artık duymak istemiyorum, hele yeni jenerasyonun bu lafı söylemsini hiç istemiyorum, „sei bitte nicht dankbar, du kannst was, du hast auch Rechte, wie alle anderen auch haben !“ diyorum ben gençlere.
„AZINLIKLAR İÇİN TİYATRO“ ANLAYIŞI BİTTİ
Türk yerel yada ulusal medyasının sahne sanatlarına yeterli derecede ilgi gösterdiğine inanıyor musunuz? Sizce varsa eksik olan nedir ?
- Eğitim ve kültüre yeterince değer verilmiyor sanırım, bu çok açık, ana akım sanat türlerine, sinemaya değer veriliyor daha çok, daha önce haberimi yapan Türk medya kuruluşları da daha çok tek taraflı ve integrasyon haberi verir şekilde verdiler, „bakın entegre olmuş bir Türk, çok başarılı“ şeklinde. Sanıyorum sadece Türk medyası değil, uluslararası medya da çok değer vermiyor tiyatroya, sübvanse edilmiyor tiyatrolar, sübvanse tiyatrolar kapatıldı, bir çok tiyatro kapatılmak zorunda bırakıldı. Devlet artık çok fazla karışmaya başladı tiyatronun alanına maalesef, benim başladığım yıllarda böyle değildi. „Theater für Minderheiten“, azınlıklar için tiyatro anlayışı silindi gitti, yeni nesil tiyatro yöneticileri başka bir anlayış getirdi maalesef, koltuklarını terk etmemek için bu sisteme devam ediyorlar.
Mesela eskiden yeni bir oyuna başlarken seyirciyi haftalarca oyuna hazırlama amacıyla bilgilendirir, ara ara oyundan parçalar, terminolojiden ipuçları verirdik ki seyirci merak etsin, hazırlansın oyunun atmosferine, artık bunları yapamıyoruz mesela, o imkan ve o anlayış kalktı, bunların hepsi ekonomik sebeplerle kalktı tiyatrodan...
MAİNZ ŞEHRİ GELİŞMİŞ BİR TİYATRO SEYİRCİSİNE SAHİP
Sizce Alman halkı tiyatro ve sahne sanatlarına yeterli ilgiyi gösteriyor mu ?
- Mainz halkı çok gelişmiş ve ileri görüşlü bir halk, Hamburg halkı tiyatro aşığı bir halk ama Mainz seyircisi de hiç fena değil, yabancı oyunları çok çabuk benimseyebiliyorlar, bu her zaman heryerde bu kadar kolay olmaz, mesela Molier `in Tartuffe`sine Pforzheim`da seyirli girmezdi bile, Mainzlılar hemen benimsediler oyunu, tabii bu toplumun hangi kesimi olduğuna da bağlıdır, öğrenciler hemen benimser, konservatif kesim daha geç algılar ve kabul eder, bu hep böyledir.
Almanya `da tiyatro okullarını yada sahne sanatlarını destekleyen vakıflar yada kuruluşlar var mı, yani yetenekli öğrencilere burs veren, para kaynakları ve yerleşim olanakları sağlayan, çalışma imkanı sağlayan, dernekler, okullar yada kurumlar, biraz bilgi verebilir misiniz?
- Özel okullar da devletten fon alırlar, destek alırlar, devlet okullarında burs ile çalışırsınız, özel okuldakiler de alabilir yalnız başvurmanız gerekir mutlaka, kabiliyete bakılır, şartları vardır yani...Mainz Şehir Tiyatrosu sanırım 35 milyon Euronun üstünde destek alıyordur, her ne kadar eleştirsem de Alman Tiyatrosu gerçekten altyapısı çok güçlü bir tiyatrodur, ileri görüşlü bir sistemi vardır, dünyada hiçbir yerde yoktur bu sistem, sanıyorum Düsseldorf Şehir Tiyatrosu yılda 100 milyon Euro`nun üstünde alıyordur devletten destek, Hamburg 60-70 milyon Euro alıyordur . Bunun dışında tiyatroların oyunlarına özel bazı firma yada kuruluşlar da kendi reklamları adına sponsor olacak şekilde destek olmak isterler. Buna rağmen gayri safi milli hasıladan tiyatrolar çok çok az pay alıyorlar, bunu da belirtmem lazım.
İYİ TİYATROLAR BÜYÜK ŞEHİRLERDE
Tiyatro konusunda hangi üniversite yada şehirler daha çok olanağa sahip sizce ?
- Tabii ki büyük şehirlerdir bunlar, Hamburg, Münih, Berlin, Frankfurt... gibi.
Bir tiyatrocu olarak bugün geldiğiniz noktayı yeterli buluyor musunuz?
- Bir sanatçı yeterli görmez, durmuyorum, akan bir nehir gibi görüyorum kendimi, yetmiycek diyorum, ama memnun musun diyorsan çok memnunum...ödüllerim de var ...Baden Württenberg`den Prävention ödülünü aldım mesela, sonra Goethe`nin bir oyununu sahnelediğim için aldım bir ödül, onu çok önemsiyorum, çünkü ilk kez operadan değil sahne sanatlarından aldığım bir ödüldü.
Biliyorsunuz Türk Tiyatrosunda Alman Bertold Brecht`ın epik tiyatrosu çok güçlü bir ekoldür, Muhsin Ertuğrul`dan, Engin Cezzar`a, Haldun Taner`e, Ferhan Şensoy`dan Genco Erkal`a bir çok yaşayan yada artık hayatta olmayan tiyatrocu bu ekolü takıp etti, geleneksel Türk tiyatrosu Brecht ekolüne çok şey borçludur. Siz Türk kökenli bir Alman tiyatro sanatçısı olarak geleneksel Türk tiyatrosunun Alman tiyatro dünyasında yada Alman halkı nezninde yeterli derecede tanındığını düşünüyor musunuz?
- Hayır kesinlikle düşünmüyorum, ne tiyatro dünyasında ne de halkın nezninde.
Bildiğiniz gibi Mainz şehir tiyatrosu bundan 7 -8 sene evvel aldığı bir kararla Mainz Üniversitesi öğrencilerine pasolarini girişte göstermeleri durumunda Premier günleri dışındaki bütün oyunlarını ücretsiz izleme imkanı sağlama kararı aldı, sizce üniverstite öğrencileri bu fırsattan yararlanıp yeterli derecede tiyatroya geliyorlar mı?
- Evet... oldukca...Bu karşılıklı bir kazan- kazan durumudur, her talebe üzerinden 1 euro alıyor tiyatro Unicom`dan, iki tarafta durumdan karlı aslında, bizim için önemli olan seyircinin az olmamasıdır. Mainz Tiyatrosu bir süredir Devlet Tiyatrosu statüsüne geçti, tabii ki bunun bazı şartları vardır; mesela orkestranın A ve B orkestrası olması gerekiyordu, bu oldu mesela, sonra orkestrada en az 86 sayıda enstrüman olması şartı gibi... Tabii bu durumda Mainz tiyatrosunun devletten alacağı destek miktarı da çoğalacak.
Türkiye de tiyatro seyircisi daha çok şehirli, eğitimli bir kesimden gelir, geleneksel Türk tiyatrosunun temelinin de İstanbullu Ermeni tiyatrolarında atıldığı söylenir, Alman toplumunda hangi sınıflar daha sıkı tiyatro izleyicisidir sizce?
- Doğu Almanya`daki seyirci çok daha eğitimli, politik aktif ve daha çok işçi sınıfıydı, Mainz`daki seyirci ise gayet elit bir sınıf, elitten kastım eğitimli insan, yalniz öğrenciler çok fazla, bir de tabii elit sınıf biraz şöyle düşünüyor olabilir, „evim var, porschem var, yazlığım var, bir de yıllık tiyatro abonmanlığım olsun“... böyle bir anlayış var elit kesimde galiba.... Tabii ki bu hangi şehirde hangi oyuna gittiğinize de
bağlı sanırım. Operada farklı seyirci olur tiyatro seyircisinden, daha elittir yani opera seyircisi... Hâliyle...
UFUK EVLA BOSTAN- OPPENHEİM
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Fiziksel veya zihinsel bir takım marazlarla engelli bir insan olarak yaşamak, hayatını idam ettirmek bugünkü modern ve teknik kolaylıklara rağmen yeterince zor, sıkıntılı, masraflı ve umut kırıcı iken, görme engelli bir insan olarak yaşamak takdir edileceği üzere başedilmesi bundan daha da zor bir engellilik türü, nitekim başka insanlara, kurumlara yada materiyale bağ...
Frankfurt merkezli KUBI ve yöneticisi Arif Arslaner, yıllardır eğitim üzerinden göçmen toplumundaki gerilimlerin giderilmesine yönelik çalışmalar yapıyor. KUBI, Almanya’nın bu alandaki büyük kurumları arasında yer alıyor. Frankfurt’taki KUBI (Verein für Kultur und Bildung e.V.- Kültür ve Eğitim Derneği) Avrupa’daki san...
Türklerin Almanya`da nerdeyse her alanda varlık ve etkilerinden bahsediyoruz ama bazı meslekler var ki, Türk cenahından başarılı örnekler parmakla sayılacak kadar az, tiyatro bunlardan bir tanesi, başarılı tiyatro oyuncusu ve yönetmeni Murat Yeğiner ile Alman ve Türk Tiyatrosunu, ödenekli tiyatroları, azınlık tiyatrosunu, hayatımıza kattıklarını ve elit toplumun tiyat...
Bilindiği üzere özellikle son 20 yılda mesleki rehberlik programları ve danışmanlık hizmetleri eğitim ve meslek hayatının, dolayısıyla, iş piyasasının olmazsa olmazı haline geldiler Her alanda olduğu gibi bu alanda da uzmanlaşma ve profesyonelleşme adeta bir tür zorunluluk oldu. Rehberlik ve danışmanlık hizmetleriyle uzun süreli işsizlere, çeşitli sebeplerle mesle...
Almanya’da 3 milyonu geride bırakan Türkiye kökenli nüfusun “hukuki dertlerinin” de dönüştüğünü hatırlatan Frankfurtlu avukat Fatma Bostan’a göre, artık daha farklı konu ve talepler gündemi belirliyor. Türkiye’den kitlesel işgücü göçünün 60’ıncı yılında, kuşaklar arası ...