Frankfurt merkezli KUBI ve yöneticisi Arif Arslaner, yıllardır eğitim üzerinden göçmen toplumundaki gerilimlerin giderilmesine yönelik çalışmalar yapıyor. KUBI, Almanya’nın bu alandaki büyük kurumları arasında yer alıyor.
Frankfurt’taki KUBI (Verein für Kultur und Bildung e.V.- Kültür ve Eğitim Derneği) Avrupa’daki sanayi ve bilgi toplumunun en gelişmiş bölgelerinden birinde 1993’ten bu yana faaliyet gösteriyor. KUBI Direktörü Arif Arslaner ileri sanayi, bilgi ve göç toplumunda, bu tür bir kurumun etkinliklerine yönelik sorularımızı yanıtladı.
KÜLTÜRLERİN KAYNAŞMASINA KATKIMIZ YADSINAMAZ
Yaklaşık 20 kusur seneyi aşkın bir süredir bir göçmen derneğini yaşatıyorsunuz, ilk kurulduğunda bu kadar farklı alanlarda hizmet verrmiyordu kuşkusuz, bugün KUBİ Frankfurt`daki en büyük göçmen sosyal hizmet kurumlarından biri oldu, bu noktaya gelinebileceğini düşünmüş müydünüz, ilk motivasyonunuz ve hedefleriniz neydi?
KUBİ, kuruluşundan bu yada eğitimi kendine temel almıştır. Bütüncül bir bakışla, kültürün toplumsal iletişimin bir parçası olduğu gerçeğini gözardı etmeden eğitim ve kültür faaliyetlerini birlikte yürüten bir şirket olmuştur. Farklılığımız şudur; kuruluştan itibaren biz, insanların ancak eğitim üzerinden toplumun önemli bir parçası olabileceklerini ve toplumdan mesleki ve kişisel olarak pay almanın ancak eğitimle daha iyi koşullarda mümkün olduğunu vurguladık ve temelimizi bunun üzerine oturttuk. Tabii ki diplomanız olmadan da para kazanabilirsiniz, ekonomik bağımsızlığınızı elde edersiniz fakat eğitim yaygın olarak bunun ana lokomotifıdır ve özellikle yüksek teknolojinin kullanıldığı gelişmiş ülkelerde eğitimin öneminin çok büyük olduğunu gördük ve bunun da ailelerde, okulda başladığını düşünerek tüm çalışmalarımızın odak noktası eğitim oldu.
Bir önemli farkımız da; o zamanlar diğer derneklerinin yaptığı bir hatayı tekrarlamadık, nedir bu hata; Türk dernekleri Türklerle, İtalyanlar İtalyanlarla, Almanlar Almanlarla gibi bir anlayış vardı, bunu reddettik çünkü bu ülkede, bu şehirde yaşıyorsak etnik kökenimiz, siyasi görüşümüz, inancımız ne olursa olsun, evrensel ilkeler çerçevesinde hukuk devletini önceleyen, şiddeti, ırkçılığı reddeden, her kurum ve insanla birlikte çalışmayı hedeflemeliydik ve ilk çalışmamızı da bu yönde yaptık. 1993 yılında ilk kurulduğumuzda ilk projemizi meslek eğitiminde yardına ihtiyacı olan gençlere İş ajansı üzerinden destek projesine ayırdık. O zamanlar Frankfurt`ta Rusya`dan gençler yoğunluktaydı, öyle ki göçmen gençler aralarında sıklıkla „ergen çatışmaları“ çıkardı, bu gençlerden bazıları eğer bizim derneğimizde eğitim alıyorlarsa bu çatışmalara dahi karışmıyorlardı, böyle bir birleştirici etki alanımız oluştu.
açık soruya gelecek olursak; bu noktaya gelebileceğinizi düşünmüş müydünüz?
İlk kurduğumda şu kadar çalışanımız olsun, şu projeyi yapalım, şu kadar büyüyelim gibi hedeflerim yoktu, kafamda sadece şu vardı; bilgimizi toplumla paylaşarak daha iyi ve güzele nasıl ulaşabiliriz, bu toplumun alt sınıflarında kalmış, eğitimden payını alamamış, sosyal yapısı zayıf, toplumun kenarına itilmiş insanların çocuklarını okullarda ve meslek hayatında nasıl güçlendirebiliriz, toplumun merkezine doğru itebiliriz oldu, bunun dışında başka bir şey düşnmedim: kafamda bir kurum vardı, kültürel etkinlik yapan, sosyal hizmet de veren, eğitim veren bir kurum, hatta akademik çalışmalar yapabilecek bir kurum. Tabii bu bir süreç meselesi, ekonomik imkan meselesi, benim kafamdaki anlayış büyümeye yönelik değil, topluma yapacak olduğumuz katma değere, kaliteye, faydaya yönelik oldu herzaman.
KUBİ SOSYAL HAYATIN NERDEYSE HER ALANINDA HİZMET VERİYOR
KUBİ bugün sosyal hizmetler alanında katma değer üreten bir çatı örgütü olarak, sosyal hizmetlerde sosyal pedagojik aile desteğinden tutun da integration-göçmenlik, eğitim, okul projelerinden meslek hayatına katkı, Start-Up-girişimcilerine destekten, demokrasi ve şehir içi sosyal katılım ve adeta halkla ilişkiler yapıyor. Yakın gelecekte bunlara eklemek istediğiniz başka kamuya açılabilecek yada mesleki projeleriniz var mı?
Bizim hedeflerimiz hep bütüncüldür ve birbirini tamamlayan hedeflerdir, istihdama yönelik, göçmenlerin bu toplumda sosyal, ekonomik, kültürel kendi değerlerini güçlendirir ve yerleştirirsek bu yolla içinde yaşadığımız Alman toplumunu da güçlendirmiş, onun değerlerine de katkıda bulunmuş oluruz demektir. Böylece ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı bir duruş sergilemiş oluruz, bu nedenle yaptığımız tüm çalışmalar için bir ağ oluşturmak istiyoruz, mesela son projemizde küçük ve orta ölçekli işletmeleri bir model projeyle destekledik, amaç bu işletmelerin fazla kar etmesi filan değil, amaç şu; bu işletmeler ne kadar profesyonelleşirse toplumda o kadar fazla istihdam alanı ve gençler için meslek eğitimi imkanı yaratırlar. Zaten o işletmeler de daha çok aile işletmeleri oluyor, büyük zahmetlerle, ufak adımlarla kuruluyor, bugünkü anladığımız anlamda „Start-Up işletmelerdir“ bunlar. Yeni bir projemiz daha var, yakın zamanda başlayacak, o da işletme kurmak isteyenleri, yada var olan bir işletmeyi devralmak isteyenlere verdiğimiz bir destek projesi. Bu projenin finansörü ise Sanayi ve Ticaret Bakanlığıdır, katılımcılar için ise ücretsizdir, katılımcılar proje sonunda bizden birer katılım belgesi alabilecekler.
Bunun dışındaki hedeflerimizden biri de dil konusunda yetişkinlere yönelik akademik çalışmalar yürütmek, bu proje ise henüz o olgunluk aşamasında değil.
KUBİ`DE İLERDE DAHA ÇOK GENÇ TÜRK YÖNETİCİ GÖRMEK İSTİYORUZ
Türk işletmeciler genelde hangi alanda iş yapıyor olurlarsa olsunlar Türk çalıştırsalar da yönetici seviyesinde Türkleri ve yabancıları pek organigram da göremezsiniz, sadece Alman çalışanlara iyi pozisyonlar verilir, bu genel geçer bir Türk işletmeci politikasıdır, KUBİ de bu alanda bir istisna yapmamış görünüyor. Türk çalışana karşı gerçekten bir güven sorunu mu var, Türklere şirket teslim edilemez mi, sizce bu bir önyargı olabilir mi? Bunun asıl sebebi sizce nedir?
Aslında tam tersi, bizde Türk yöneticiler zaman zaman sayıca daha fazla olmuştur, konjenktürel bir şey, bana bağlı bir durum değil, mesela bir Türk yöneticimiz annelik izninde, bir diğeri başka bir şehre taşındı, bir yöneticimiz de hastalık nedeniyle ayrıldı. Bizden kaynaklanmayan sebeplerle yani, biz istiyoruz ki; gerçekten o vasfa sahip Türk yöneticiler o pozisyonları alsınlar, görevlerinin hakkını verebilecekler gelsin, bizim için tek koşul bu olsun, ben yarın burayı Türkçe konuşan bir yöneticiye teslim etmek isterim. Hatta bizim tüzüğümüzde bile yöneticilerin vasıfları ile ilgili bir madde koydurduk, biz genç yöneticiler yetiştirmek istiyoruz, ama bu şu demek değil; sırf iyi dil biliyor diye o insan iyi yönetici olamıyor, başka hasletler de gerekiyor bir yöneticiye, belirli bir konuda uzman olmak yetmiyor, yöneticilik çok geniş bir kavram, vizyon sahibi olmanız, ikna edici olmanız ve aynı anda bir çok alana yetişmeniz gerekebiliyor. Biz gerçekten stratejik olarak Türk gençlerini yönetici olarak yetiştirelim istiyoruz, ama bu sırf bana bağlı değil, ben alırken bile diğer arkadaşlara soruyorum; yöneticilik vasfı var mı, yapabilir mi diye...Takdir edersiniz ki tam zamanlı çalışmayan bir insanı yönetici yapamazsınız, yarı-zamanlı çalışarak şirket yönetilemez.
ALMANLARLA ARAMIZDA KÜLTÜREL BİR KAN UYUŞMAZLIĞI OLDUĞU AÇIK AMA BU AŞILAMAZ BİR SORUN DEĞİL, ÇÖZÜMÜ VAR
Bir sosyal hizmetlerci olarak göçmenlerin en temel sorunu sizce nedir, nasıl aşılacağına inanıyorsunuz?
Bunu tek nedene bağlayamayız; ama şu bir gerçek ki; içinde yaşadığımız toplum ile biz Türklerin arasında kültürel olarak bir kan uyuşmazlığı var, bunu inkar edemeyiz, davranışlarımızda, hayata
bakışımızda, komşuluk ilişkilerimizde yada çocuk yetiştirme modellerinizde.Tabii bu çeşitliliği alın, okul ortamına taşıyın, orta sınıf Alman bir öğretmenin Türk çocuklarını yetiştirdiğini düşünün, arada ciddi sorunlar doğabiliyor, bizlerin Türk olarak sorun addetmediğimiz bir çok şey, o çocuk üzerinde orta sınıf öğretmen için kültürel yada sosyal olarak sorun teşkil edebiliyor. Önyargılardan muaf değiliz hiçbirimiz, onlar da biz de, hepimizin önyargıları var; örnek vereyim, aykırı davranan, yada sınıf düzenini bozan bir Alman öğrencinin sosyal kodlaması ile bir Türk öğrencinin sosyal kodlaması o öğretmenin kafasında aynı değil, bu bir gerçek, sorun hem sınıfsal, hem kültürel hem de sosyaldır. Zaten orta sınıfların birbirleriyle anlaşması daha kolay oluyor, alt tabakadan biri ile üst tabakalar daha zor anlaşıyor.
Bazen işin içine ayrımcılık ve ırkçılık da giriyor, bütün bunlar nasıl aşılır; Biz eğitimciler biliriz ki, karar verici pozisyonda olan her zaman öğretmendir, bu sebeple kendimizi onun yerine koymalı yada hassasiyetlerini, kullandığı dili ve terminolojiyi iyi tesbit etmeliyiz, iletişimi güçlendirmeliyiz.
Başka bir sıkıntı da şurda oluşuyor; bizler burda Türkler olarak sıkıştık ve kutuplaştık, Türkiye ile Almanya politikası arasında, bizler burda biraraya gelip ortak sorunlarımızı konuşabilme konusunda sıkıntılar yaşıyoruz, farklılıklarımızı, makul bir seviyede ortak paydada konuşabilmek, yaşayabilmek konusunda. KUBİ ne yaptı bunun adına; „göçmenlerarası demokrasi ağı“ projesiyle, hem spor dernekleri, hem müzik dernekleri, hem kültürel dernekleri, Afrikalıların derneklerini, Faslıları ve değişik uluslardan grupları alarak bir ağ oluşturduk, bunun yanına bir danışma kurulu kurduk, içinde çeşitli isim yapmış akademisyen, politikacı, eğitmen, sendikalar birliğinden, Yahudi cemaatinden bir isim alındı...bu işte KUBİ `nin bir gücü olarak ortaya çıktı, ırkçılığa karşı, anti- semitizme ve islamafobiye karşı bir duruş sergiliyoruz.
Biz KUBİ olarak farklı kesimleri biraaraya getirebiliyoruz, bunun sebebi ise, kamplaşma kültürünün dışında kalmaya çalışmamızdır, buna özen gösteriyoruz. 27 yıldır buna uğraşıyoruz. Yıllar evvel Frankfurt Çok Kültürlülük Dairesiyle birlikte ilk olarak „velilerin eğitilmesi projesi“ni gerçekleştirdik mesela, Neden çünkü Alevi çocukların okul sorunlarıyla, Sünni çocukların okul sorunları birbirinden farklı değil ki çözümleri farklı olsun, biz hepsini kucaklıyoruz.
Sadece Türkleri değil Arapları, Rusları, Yahudileri ve diğer kültürleri, milletleri de katmak istiyoruz projelerimize.
MÜLTECİLERİN DE ELİNDEN TUTMAYA ÇALIŞIYORUZ
Mülteci sorununa gelecek olursak; bundan 5-6 yıl önce yığınlar halinde gelen Afgan gençler ve çocuklar, Suriyeli aileler, Somali, Sudan, Eritrea ve Etyopyalı gençler için bugün Amanya mesleki olarak ne sunuyor, bu gençler ne tür meslekler edinebildi yada edinme şansları var, üniversiteye gidebilen yada meslek eğitimi yapabilenlerin oranı sizce nedir? Bu gençlerin hepsi gerçekten söylendiği gibi sadece nitelik gerektirmeyen, ara ve yan mesleklerde mi çalıştırılmak için getirildiler sizce?
Biliyorsunuz bu insanlar 5-6 yıl önce ilk akın akın geldiklerinde Frankfurt Belediyesine ilk biz hizmet sunduk, son derece zor şartlar altında. Yerimiz bile yoktu, sonra bir yer aradık, bulduk, şuanda yurdumuzda 18-25 yaş arası yaklaşık olarak 140 mülteci genç kalıyor.
Ben Frankfurt Belediyesi`ne farklı bir mülteci konseptiyla gittim, onlara burayı sadece bir yurt olarak değil, yaşam alanı ve eğitim merkezi olarak, danışma hizmeti alabilecekleri, mesleki on hazırlık yapabilecekleri bir merkez olarak düşündüm, mekanımızın avantajını da kullanarak bir mesleki geçiş hizmeti vermeyi planladım, maalesef bunu tam istediğimiz gibi gerçekleştiremedik, şuanda sadece mesleki ve sosyal danışmanlık hizmeti, bunun yanında da Almanca kursu veriyoruz.
Bu gençler Almanya için bir kaynak da olabilir, tabii ki bu sizin bu insanları nasıl yönlendirdiğinize bağlı, iyi yönlendiremezseniz kriminalite de üretebilirler, hayat da hep böyle değil midir, ne verirseniz onu alırsınız. Tabii ki şu da bir gerçek; siz isteseniz de onların herbirinden istediğiniz modelde insan çıkaramazsınız, onların arasından bazılarını, isteklileri, azimlileri, mücadelecileri
elinden tutup meslek edindirebilirsiniz.
Soruya gelecek olursak şöyle ifade edeyim; içlesinde meslek edinenleri var, üniversiteye gidenleri de var ama büyük çoğunluğu ucuz iş gücü olarak kullanılıyor, bu da doğru bir gerçek, aslında bu Almanya için büyük bir şans, çünkü Almanya yüksek teknoloji üreten bir ülke ve Frankfurt`u düşünün neredeyse % 70`i göçmen kökenli insanlardan oluşuyor, bunların yarısı vasıfsız olursa gelecekte bu şehrin geleceği de tehlikeye girer, bu nedenle ne kadar nitelikli insan yetiştirebilirlerse toplum dayanışma, barış ve huzur içinde yaşar. Bu tür bilgileri paylaşmaktan geri durmuyoruz. KUBİ`nin en önemli özelliği model projeler üretmesidir, yeni projeler üretmesidir, şöyle düşünmek lazım; biz mesleki ve eğitim alanında eksiğin nerede olduğunu soruyoruz, eksiğin üzerine yeni birşey koymaya çabalıyoruz, burda KUBİ`nin eğitim ve meslek edindirme dışında bir „düşünce kuruluşu“ olarak varlığı ve önemi ortaya çıkıyor, tabii ki idari merciilerden her zaman olumlu yaklaşımlar alamayabiliyoruz, „sizin alanınız eğitim ve meslek edindirme, siz o işlerle uğraşın“ dediklerini de duyuyoruz, ama bu tarz yaklaşımlar bizi yıldırmaz, çünkü ben geldiğim yeri unutmadım, kendim işçi çocuğuyum, benimle aynı şartları yaşayan gençlerin ellerinden tutmak isterim, onlara o elverişli şartların sağlanması için uğraşmak isterim, yarışta geri kalmamalarını isterim. Bu iyi bir eğitim almaktan, sosyalleşmekten geçer, meslek eğitiminden geçer, insan en çok meslek edinirken sosyalleşir, öğrenirken öğrenir, bu böyledir.
Biz KUBİ olarak devletten yardım almaksızın ihtiyacı olan bazı mülteci gençlere ücretsiz Almanya kursu da verdik, bunu yaparken devletten herhangi bir destek de almadık, tamamen KUBİ`nin kendi bütçesini zorlayarak, imkanlarımızla sağladık bunu.
DEMOKRASİNİN DEĞERLERİNE KATKIDA BULUNUYORUZ
Biraz da Stadt- Frankfurt`la birlikte yapmakta olduğunuz Mond projesiyle ( demokrasi için göçmen örgütleri ağı) ilgili konuşalım, bu konudaki hedefleriniz nedir, neden böyle bir projeye ihtiyaç duydunuz? Bu projeden ne bekliyorsunuz? Sizce yeterince göçmen derneği projeye katılım gösterdi mi? Projeyi büyütme hedefleriniz var mı?
Projeden bizim beklentimiz şudur; dünyada ayrımcılık, ırkçılık, kutuplaşma, ötekileştirme çok fazla konuşuluyor ve her grup birbirine karşı düşmanlaşmaya, diğerini ötekileştirmeye başladı. Almanya daki ırkçılık da üzerine tuz biber ekti, burda ise ırkçılıkla mücadele konusunda hem sendikalar, hem düşünce kuruluşları, hem üniversiteler zaten güzel işler yapıyorlar, ama ben özellikle Hanau Katliamından sonra gözlemledim, olay üzerine sendikalar birliği adına ve camiiler birliği adına ardı ardına toplantılar düzenlendi, ikisine de gittim, şu dikkatimi çekti; ikisi de ırkçılığa, ayrımcılığa karşıydı ama ikisi de kendisinden olmayanı ötekileştiren bir dil, tutum ve üslup kullanıyordu. Şunu söyleyeyim; Irkçılıkla bu şekilde mücadele edemezsiniz, bu böyle olmaz. Irkçılık mağduru katmanları, bileşenleri, biraya getirdiğiniz gibi, o konuda hassasiyet duyan kurum, kişi yada örgütlerin temsilcilerini de biraraya getirmeniz gerekir, içlerinde fikir önderleri, akıl insanlar da olmalıdır.
Biz göçmen derneklerini, spor derneklerini, kültür derneklerini, inanç derneklerini tüm uluslardan fark gözetmeksizin biraraya getirmek istiyoruz, Arapları, Afrikalıları, Türkleri, Yahudileri, ...Bilim Kurulu dediğimiz üniversiteden bilim insanlarını, partilerden siyasi temsilcileri, sendikalar birliğinden, Türk sivil toplum kuruluşlarından toplumda belli bir yer edinmiş olan insanlardan oluşan bir danışma kurulu oluşturmak istiyoruz; amaç demokrasiyi ve değerlerini güçlendirmek ve ırkçılığa karşı mücadele etmek, bunun en sağlam yolu demokratik değerleri güçlendirmekle olur, siz sizin gibi olmayanı ötekileştirerek, aşağılayarak ırkçılıkla mücadele edemezsiniz.
Tam da bu sebeple yapacağımız bir çalışmada toplumdaki bu fikir ve düşünce gruplarına şu soruyu soracağız;
- „sizler demokrasi ve değerlerinden ne anlıyorsunuz?“
Bu soruyu mütedeyyin camii cemaatine de soracağız, kadın gruplarına da soracağız, sendikalar birliğine de soracağız, mesela „kadın-erkek eşitliğinden ne anlıyoruz“...mesela mütedeyyin Camii
cemaati hep şu eleştiri ile gelir; „sizler türbanlı hanımlara değer vermiyorsunuz“... gibi. Şimdi burda burdan ne anlıyorsunuz, biz de şunu öğrenmeye çalışacağız; „mütedeyyin insanlar kadınlara karşı nasıl bir tutum izliyor, kadınlar orda önsaflarda çalışabiliyorlar mı, baştacı ediliyorlar mı“, bunları soracağız, öğreneceğiz. Tabii bütün bunları yaparken kendimize de ayna tutacağız, kendimizi de sınayacağız, soruşturacağız, „doğru mu yapıyoruz, aynı ülkeden gelip farklı etnik kökenli insanımıza nasıl muamele ediyoruz, birilerini ötekileştiriyor muyuz? „ gibi.
Bu projeyi ideolojik perspektifte bakan insanlara teslim etmek istemiyoruz, böyle bir çalışmanın içinde biz ideolojik kampların içinde hareket etmeyeceğiz.
Almanya da yaslanmakta olan göçmen popülasyonu için projeleriniz nedir halihazırda onlar için bir projeniz var mı?
Ben inanç bakımından değil, ortak kültürel alışkanlıklar ve kodlar olarak bakarım bu tarz projelere, dil mesela önemli bir etkendir, ortak değerler önemli bir etkendir, kültür önemlidir, tabii ki orda bir yurt sakıninden namaz kılma talebi gelirse oraya bir mescit de açarız, önemli olan kültürel ortak değerlerdir. Tabii çalışılabilecek bir çok sosyal alan var şehirde ama biz uzmanı olduğumuz alanda üretmeye devam etmek istiyoruz. Alanının uzmanı olan arkadaşlarımız olduğunda biz hiçbir konuya kategorik olarak hayır demeyiz, yeni sosyal alanlara her zaman olumlu bakarız.
PİYASAYA İHK ONAYLI SERTİFİKALAR VERİYORUZ
Kubi bugün piyasada geçerli olan hangi mesleki sertifika yada diplomaları katılımcılarına verebiliyor, bunlar piyasada hangi alanlarda insanların işine yarıyor, gençlere hangilerini tavsiye edersiniz?
Biz Oldenburg Üniversitesi ve Frankfurt Goethe Üniversitesi ile ortak bir çalışma yaptık, kendi ülkelerinde üniversiteyi bitirmiş ama burda eğitim görmemiş yada yarıda bırakmış insanlara 10 aylık bir eğitim veriyoruz. Bu projeyi de Oldenburg Üniversitesi ve Frankfurt Goethe Üniversitesi olarak birlikte kotarıyoruz, müfredatı Oldenburg Üniversitesi hazırlıyor, katılımcılara pedagojik alanda Üniversite kapısını aralayabilecek bir sertifika veriyoruz. Ama aynı zamanda bu sertifika programı pedagoji alanının alt birimlerinde çalışabilme imkanını veriyor.
GENÇ GİRİŞİMCİLERE DESTEK PROJEMİZ VAR
İş kurmak isteyen genç girişimciler, Start-Up`cılar için ne tür projeleriniz var?
İş kurmak isteyen gençler için 01.01. 2021 de başlayacak bir Start Up projemiz var, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı( İHK) tarafından onayı alındı, hatta mevcut bir işletmeyi üstlenmek isteyen girişimciler için de yeni bir projemiz var. Bizden proje sonunda alacakları sertifikalar ile piyasada iş bulmaları kolaylaşacaktır.
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Fiziksel veya zihinsel bir takım marazlarla engelli bir insan olarak yaşamak, hayatını idam ettirmek bugünkü modern ve teknik kolaylıklara rağmen yeterince zor, sıkıntılı, masraflı ve umut kırıcı iken, görme engelli bir insan olarak yaşamak takdir edileceği üzere başedilmesi bundan daha da zor bir engellilik türü, nitekim başka insanlara, kurumlara yada materiyale bağ...
Frankfurt merkezli KUBI ve yöneticisi Arif Arslaner, yıllardır eğitim üzerinden göçmen toplumundaki gerilimlerin giderilmesine yönelik çalışmalar yapıyor. KUBI, Almanya’nın bu alandaki büyük kurumları arasında yer alıyor. Frankfurt’taki KUBI (Verein für Kultur und Bildung e.V.- Kültür ve Eğitim Derneği) Avrupa’daki san...
Türklerin Almanya`da nerdeyse her alanda varlık ve etkilerinden bahsediyoruz ama bazı meslekler var ki, Türk cenahından başarılı örnekler parmakla sayılacak kadar az, tiyatro bunlardan bir tanesi, başarılı tiyatro oyuncusu ve yönetmeni Murat Yeğiner ile Alman ve Türk Tiyatrosunu, ödenekli tiyatroları, azınlık tiyatrosunu, hayatımıza kattıklarını ve elit toplumun tiyat...
Bilindiği üzere özellikle son 20 yılda mesleki rehberlik programları ve danışmanlık hizmetleri eğitim ve meslek hayatının, dolayısıyla, iş piyasasının olmazsa olmazı haline geldiler Her alanda olduğu gibi bu alanda da uzmanlaşma ve profesyonelleşme adeta bir tür zorunluluk oldu. Rehberlik ve danışmanlık hizmetleriyle uzun süreli işsizlere, çeşitli sebeplerle mesle...
Almanya’da 3 milyonu geride bırakan Türkiye kökenli nüfusun “hukuki dertlerinin” de dönüştüğünü hatırlatan Frankfurtlu avukat Fatma Bostan’a göre, artık daha farklı konu ve talepler gündemi belirliyor. Türkiye’den kitlesel işgücü göçünün 60’ıncı yılında, kuşaklar arası ...