Neşet Ertaş; “Bir anadan dünyaya gelen yolcu, dünya senin vatanın mı yurdun mu?” demiş. Bu sözleri, 27 yıl Almanya’da yaşadığında söylediği rivayet edilmektedir. Almanya’da yaşayan hepimiz devamlı şu sorunun cevabını merak ederiz: Acaba göç, giden için mi daha zor kalan için mi? Gözü arkada kalarak valizini toplayıp belirsizliğe doğru yola çıkanların mı acısı daha büyük, yoksa aylarca, yıllarca gözü kapıda gidenlerin dönüşünü bekleyenlerin mi?
Biz hep gözü arkada kalan gidenler olduk. Ayrılık acısını ve özlemini sadece bu açıdan biliyoruz.
Çoğumuz, doğumlarda, ölümlerde, olmaları yerde olamayan, davetli oldukları düğünlerde sandalyeleri boş kalanlardanız. Aramızda en yakın akrabalarının, belki de kendi kardeşlerinin yeni doğan bebeklerini ancak aylar veya yıllar sonra ilk kez görenler, kendi anne veya babalarının cenazesine yetişemeyenler, asker uğurlamasına katılamadıkları yakınlarının şehit törenine katılamayanlar bile var.
Göç hayatı bizler için hep zorluklarla, özlemle, pişmanlıklarla, keşkelerle dolu acı bir yaşam oldu.
Kendi duygularımızla boğuşurken hep memlekette yolumuzu gözleyenleri de düşündük. Onlara duygu yüklü mektuplar, bizi merak etmemeleri için neşeli anlarımızı gösteren fotoğraflar gönderdik. Tatile gittiğimizde, sanki tüm özlem acılarımızı telafi edercesine valizler dolusu hediyeler götürdük. Çoğumuz sadece ailesine değil, tüm komşularına, köyüne ve mahallesine hediyeler dağıttı. Memleketinde ihtiyacı olanlara maddi yardımlar yaptı, evler veya daireler aldı, iş yeri kurdu, dükkân açtı onlara teslim etti. Avrupa ülkelerinin devasa fabrikalarında beden ve ruh sağlığını düşünmeden, kendi konforuna, eğlencesine önem vermeden, köhne bakımsız, kısmen rutubetli binalarda oturarak kendi göç kararlarına anlam vermeye, kazandıkları parayı biriktirmeye ve en yakın zamanda tekrar memleketlerine kavuşmaya gayret gösterdiler. Gurbetçilerin çektikleri sıkıntılar ortada. Bunları hepimiz yaşadık ve biliyoruz.
Peki, geride kalanlar? Mutlaka onlar da bir süre özlem çektiler, hasretle yolumuzu gözlediler. Ama itiraf etmeliyiz ki, artık yokluğumuza alıştılar. Onların hayatı bizsiz de devam ediyor. Artık tatil zamanlarında mahallelerimize veya köyümüze vardığımızda kimse özlemle yolumuzu kesip kucaklamıyor bizi. Çoğu zaten tanımıyor bizi. Valizlerimizin açılmasını, içinden çıkardığımız hediyelerimizi heyecanla bekleyen yakınlarımız da yok artık. Nutellaların, Nescafelerin, çikolataların, gümrük sigaralarının ve viskilerin rağbet gördüğü zamanlar çoktan geçmiş. Türkiye’de her şey var ve herkes bunları alabiliyor. Kendi çevremizde fi tre, zekât vermek için ihtiyaç sahibi bulmakta zorlanıyoruz artık. Kurban eti dağıtırken, ay biz kendimiz kestik, mahalleden de çok getiren oldu diyerek hayratımı geri çevirenlere rastladım ben. Bize gurbetçi de demiyorlar artık. Onlar için biz Almancıyız. Pek sevimli bir ifade değil elbet ama bize kendi memleketimizde sevgi ve samimi hürmetle davranan da kalmadı zaten. Tam tersi: Aramızda, Avrupa’da dışlanmaya maruz kalmayanlar varsa mutlaka Türkiye’ye gitsinler. Gurbetçi olduğunu söylemelerine gerek yok- oradakiler anlıyorlar zaten. Tavırlarını, davranışlarını ve fi yatları hemen Almancı dedikleri bizlere uygun gördükleri seviyeye getiriveriyorlar.
Yurtdışından getirdiğimiz telefonlarımızı kullanamıyoruz, arabalarımızı ancak kısıtlı bir süre için Türkiye’de bırakabiliyoruz, havayolu şirketleri her tatil döneminde bizi resmen soyuyorlar, T.C vatandaşıysak tatil beldelerindeki oteller bile bizi müşteri olarak kabul etmiyor. Ciddi ciddi her gurbetçiden yüz Euro memleket vergisi alınması tartışılıyor. Geçenlerde bana Çeşme’de bulunan bir arsa teklif ettiler. Fiyatı? Onüç Milyon Euro! Benim o kadar param olsa, dedim, Monaco’ya yerleşirdim. Oraya ulaşım kolay, telefonumu ve arabamı sınırsız kullanırım, üstelik ömür boyu da vergi muafiyetim olurdu.
Ben kendimce cevabı buldum: Bence, gurbet gidene zormuş!
Mübarek Kurban Bayramınızı candan kutluyor, hepimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Sevgiler ve Selamlar
Nejdet Niflioğlu
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Değerli okurlarım, günümüzde yaygınlaşan ve insanları büyük umutsuzluğa sürükleyen bir yanılgı, her şeyin parayla bağlantılı olduğudur. Bilhassa geride bıraktığımız mübarek Ramazan ayı, bizlere bunun kesinlikle böyle olmadığını gösterdi. Katıldığımız Sahur ve İftar programlarında, evimizde ağırladığımız misafirlerimizle yaşadığımız güzel anılarımız, karşılaştığımız seviyeli insanlarla görüşm...
Değerli okurlarım, Heuristik, bize hızlı ve pratik şekilde problem çözmeye yardımcı olan basit ve deneyime dayalı – yani geçmiş deneyimlerimiz sezgilerimiz ve öngörülerimiz üzerinden çözüm üretmemize yardımcı olan bir karar verme yöntemidir. Kolay uygulanabilir olduğundan karmaşık hesaplamalar veya uzun analizler gerektirmeden genellikle sezgisel olarak uygulanabiliriz. Günlük hayatımızda ve pr...
Değerli okurlarım, başlık olarak seçtiğim kitap ismi, 1929- 2023 arası yaşamış olan Çek yazar Milan Kundera’ya ait. “Bir halkı imha etmenin ilk adımı, tarihini söndürmektir. Kitaplarını, kültürünü, tarihini yok et. Ardından başkaları tarafından yeni kitaplar yazdır, yeni bir kültür yarat, yeni bir tarih uydur. Kısa sürede bu halk gerçek kimliğini ve nereden geldiğini unutacaktır”. Milan Kand...
Değerli okurlarım, Yeni yıla, hayatımızı daha duyarlı şekillendirmemize yardımcı olan düşünce ve fi kirlerle başlamaya ne dersiniz? Gerek çevremizin gerekse kullandığımız teknolojinin üzerimizde yarattığı etkiler sayesinde hepimiz doğa dışı davranışlara sürüklenmekteyiz. Bir yandan mükemmelliği arıyoruz, diğer yandan ise hayat ritmimizin gittikçe hızlanmasına karşı koyamıyoruz. Hatta, her şe...
Değerli okurlarım, hiç merak ettiniz mi? Yeni evlenen çiftlerin düğünden sonra birlikte çıktıkları tatile neden Bal Ayı diyoruz? Sebebini, kaynağını, anlamını bilmediğimiz birçok değimleri günlük hayatımızda kullandığımız kesin. Bu değimlerin gerçek sebebini, kaynağını ve anlamını öğrenince; eski medeniyetlerin bizden ne kadar bilgili olduğunu fark ediyoruz. İnsanlık tarihinde her kuşak k...
Değerli okurlarım, hiç fark ettiniz mi? Gördüğümüz tüm haritalar hep İngiltere endekslidir. Dünya üzerinde gerçekte bulunmayan, fakat varsayılan sıfır meridyeni olarak tanımladığımız, dünya küresini kuzey-güney yönünde dilimleyen toplam 360 şeritlerin başlangıç meridyeni, İngiltere’nin başkenti Londra’nın bir semti olan Greenwich‘ten geçmektedir. 179 meridyen doğusunda, 179 meridyen ise batısın...
Değerli okurlarım, siyasi ortamda çok sorulan soru: Diploman var mı? Aslında sorulması gereken soru ise: Diploma aldığın dal, yeteneklerine ve ilgi alanına uygun mu? Çünkü ancak, sevdiği işi başarılı yapabilenler kariyer yapabiliyor. Ne yazık ki, çoğu gençlerimiz yeteneklerine ve ilgi alanlarına göre tahsil görmüyor. Gerek mevcut üniversitelere yerleştirme sistemleri gerekse dış etkenlerden ...
Değerli okurlarım, hayatımızı düzenli ve güvenli kılan en önemli değerlerimizin hukuk ve hak eşitliği olduğu tartışılmazdır. Yasa karşısında hepimizin eşit olması gerektiğinin önemi ilk olarak Türk uygarlıklarında yasallaşmıştır. Eski Türk uygarlıklarına ait olduğu belgelenen çivi yazılarıyla, hak eşitliği yasaları kalıcı şekilde taşlara oyulmuş ve günümüze kadar nesilden nesile aktarılmıştır. ...
Değerli okurlarım, Herakleitos, M.Ö 520 – 460 yıllarında antik Efes’te yaşamış önemli bir filozoftur. Yaşadığı sürece, dünya üzerinde değişimlerle ve çelişkilerle, birbirine zıt olanlarla ilgilenmiş. Aynı nehire iki kez girilmez çünkü akan su devamlı farklı olacaktır teziyle, tek değişmeyen şeyin sadece değişimin kendisi olduğunu ifade etmiştir. Ona göre, evrende kalıcılık ve durağanlık yokt...
Son günlerde yeterince Futboldan bahsedildi. Benim konumum sporla hiç alakası olmayan, bir trend araştırma terimi olan Stopping ile ilgili. İlk kez görenlere veya duyanlara tuhaf gelen, durdurmak anlamına gelen, Stopping terimi, aslında önümüzdeki yılların tüketim davranışlarımızı tanımlayan önemli bir deyimdir. Her şeyin daha fazlasını, daha değerlisini, daha gelişmişini tüketmeye alıştırıl...
Neşet Ertaş; “Bir anadan dünyaya gelen yolcu, dünya senin vatanın mı yurdun mu?” demiş. Bu sözleri, 27 yıl Almanya’da yaşadığında söylediği rivayet edilmektedir. Almanya’da yaşayan hepimiz devamlı şu sorunun cevabını merak ederiz: Acaba göç, giden için mi daha zor kalan için mi? Gözü arkada kalarak valizini toplayıp belirsizliğe doğru yola çıkanların mı acısı daha büyük, yoksa aylarca, yıllarca gö...
Değerli Okurlarım, son günlerde en çok duyduğum söz buydu: Sen biliyordun... Hatırlarsanız, Nisan sayımızda ‘Şişleniyor muyuz?’ başlığı altında Döner ile bağlantılı imaj yaratma çabalarından söz etmiştim. Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier son Türkiye ziyaretinde bula bula 60 kiloluk bir Döner’i iki ülke arasındaki dostluk simgesi olarak beraberinde götürdü. Şimdi bazı vatandaşlar...
Değerli Okurlarım, Kadir Nurman isimli bir gurbetçi kardeşimizin 1972 yılında Berlin Bahnhof Zoo yakınlarında ilk piyasaya sürdüğü iddia edilen sandviç şeklinde Dönerin, Almanya genelinde günlük satış rakamlarının ikibuçuk milyon adet olduğu tahmin ediliyor. Yani Döner to go yılda yaklaşık bir milyar adet satılıyor. Almanya ekonomisine yaklaşık on milyar Euro hasılat sağlayan önemli bir sektör hal...
Değerli Okurlarım, birkaç yıl önce düşündürücü bir hikâye okumuştum. Okuduğum günden beri hiç aklımdan çıkmayan bu hikâyeyi bugün sizinle paylaşmak istedim. Bir İngiliz öğretmenin anısı olan bu hikâyede, öğretmen sınıfta şartlı cümleleri anlatmak için öğrencilere „eğer çok zengin olsaydım, anneme …. Alırdım” cümlesini tamamlamalarını söylüyor. Cümledeki boşluğu, hayal gücünüzü kullanarak doldur...
Değerli Okuyucularım, havalar ısındı, okullar tatile girdi veya kısa zaman sonra girecekler. Pandemi rakamları düşmekte, aşı oranı yükselmekte. Şartlar tam tatil şartları. Neredeyse herşey eskisi gibi olma yolunda. Son günlerin verilerine göre, sadece kara yolu üzerinden şimdiden dörtyüzbin vatandaşımız Türkiye’ye giriş yapmış. Bu rakam önüm&...