Değerli okurlarım, keşke haklı çıkmasaydım dediğiniz oluyor mu? Benim çok sık oluyor.
ABD seçime giderken adaylar hakkında soru soranlara kendimce kısa değerlendirmeler yapıyordum. Falanca kazanırsa şöyle olur, filanca kazanırsa böyle olur gibi. Joe Biden hakkında, büyük bir Türk düşmanı, Yunanlılara yakınlığıyla bilinen biri olduğunu söylerdim. Keşke bu kez haklı çıkmasaydım!
Bazı olaylara ilişkin ön görmeler oluşturmak aslında pek zor değil. Zor olan, yapılan ön görüşlerin ve tahminlerin doğru çıkmasına dayanabilmektir. Kehanet olarak da bilinen ön görmeler, detaylı tahminler doğru çıktığında, hele bir de olumsuz olanları, beni oldukça üzüyor. Yine de bu işin sırrını burada Sizlerle paylaşacağım.
Bizim bilerek algıladığımız dünyamızda herşey ama herşey doğrudan insanlarla bağlantılıdır. Bu yüzden önce insan fıtratı ile insan tabiatı ile ilgilenmemiz gerekmektedir. Evrim teorisine göre insanlar sosyal varlıklardır. İttifak kurmaları zorunludur. Bu da, olası bir saldırı için hayatta kalma stratejisi teşkil etmesidir. Yani, yanlız olan bir insan bir yaban hayvanın saldırısına uğradığında ilk hedef olur. Böylece ölüm riski çok yüksektir. Yanında bir kişi bulunduranın ölüm riski ise %50 oranında yükselir. İttifak gurubu kalabalıklaştıkça, olası saldırıdan sağ kurtulma şansı artıyor. Tabiki ittifak kalabalığının da bir sınırı var. Önceleri gurup bilinci ve samimiyet oluşturmak gibi gayretler gösterilirken artık gurubun içersindeki iletişimi sağlayan dolayımlara ihtiyaç duyulmaya başlar. Dolayım, kanaat önderleri olarak bildiğimiz kişilerdir. Günümüzde dolayım olarak TV kanalları, gazeteler, kitaplar veya internet siteleri kullanılmaktadır. Dolayımların başlıca görevi kimlik siyaseti uygulamaktır. Kendi gurup liderlerini devamlı iyi gösteren, diğerlerini kötüleyen, ötekileştiren, gerekirse iftira atarak aşağlıyan tutumları göze çarpabilir.
Dolayım değiştiğinde toplumun olaylara olan algısı da genelde değişir. Aslında burada kötü niyet söz konusu değildir. İnsanların sosyal yaşamını sürdürebilmeleri için doğal fıtratı bu davranışı yaratmaktadır. Sadece bu şekilde gurup bilinci oluşturulur. Diğer gurupların normları eleştirilir, çoğu kez ötekileştirilir. Günümüzde insanların bu eğilimlerini spor kulübü taraftarları arasında çok net görebilirsiniz.
Buradaki konumuz biraz da siyaset ağırlıklı olduğu için konuya siyasi açıdan devam edelim. Yukarıda tarif ettiğimiz davranışların önemli bir mesajı da, sinyaller vermektir. Bizim gurubumuzun kurallarına, normlarına uymayanlar da aynı hedef aldığımız bu gurup gibi dışlanacaktır anlamında sinyallerdir bunlar. Şimdi bir ulus devleti düşünün sevgili okurlarım. Farklı ırklardan ve dünyanın farklı bölgelerinden bir araya gelmiş ve bir ulus devlet oluşturmuş olan bir devlet yapısı. Bu devlet mutlaka bir vatandaş topluluğu üretmek zorundadır. Genelde baskıcı bir yönetimle idare edilme, dolayımlarını kontröl etme zorunluğu da mevcuttur. Çoğu kez gerçekte var olmayan söylentiler ortaya atılır. Ulus devletini oluşturan topluluk da bu söylentileri kabul eder, hızla yayılmasını sağlamak ister ve böylece gurup içerisinde kalmayı hedefler. Bu mekanizma her türlü ırkçılık, ötekileştirme ve dışlama süreçlerinde uygulanır. Sanki kendiliğinden derhal iki gurup oluşur: Dışlayanlar ve dışlananlar. Bunlar birbirlerini hedef alırlar. Uzlaşmaya gitmeye direnirler ve cepheler sertleşir. Siyaset biliminde buna Popülizm denir. Popülizmin temelleri herzaman kutuplaştırmak, kimlik siyasetine sıkıştırmak ve kendi gurubunun birliğinin çözülmesini engellemektir. Çoğu zaman kimlik siyaseti içersinde siyasi partilerin ve görüşlerin aşağılanması, şeytanlaştırılması görülmektedir. Aynı zamanda ise hep ve devamlı belirli yargıyla birlikte ifade edilen yorumlar yapılır. ABD siyasetinde mutlaka çok kez tanık olduğunuz bu durum şöyledir: „Koministlere, siyahi topluma, asyalılara, ortadoğuya vs. yanlış yolda olduklarını, durumlarının düzelmesi için mutlaka bizim kurallarımıza uymaları gerektiğini, aksi takdirde bir uçuruma doğru ilerlediklerini defalarca belirttik…“ gibi ifadelerdir bunlar. Kendi görüşlerine uymayan ve hatta daha başarılı görülen yabancı devletlere derhal haset uygulanır. Haset, başkasının başarısından rahatsızlık duymaktır. Başarılı görülen kişiye veya siyasi lidere derhal bir iftira atmak kaçınılmaz olur. 2011 yılında Libya lideri Gaddafi’nin sonunu getiren siyaset bu şekilde sürdürülmüştü.
40 yıllık siyaset hayatında samimi bir Yunanlı dostu olduğunu devamlı vurguluyan ABD başkanı Biden, yaptığı açıklamasında 1923’te kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetine doğrudan suçlama yapmadığını, İstanbul yerine Constantinopolis ve Türkler yerine Osmalılar terimlerini kullanmaya özen göstermiş. Ama bu konuya ilişkin bazı gerçekler de aydınlatılmalı. Durup dururken, ABD’de henüz karara bağlanmamış olan Halk Bank davası, Rusya’dan satın alınan S400’ler yüzünden F35 programından çıkartılmış olmamız, Fettullah Gülen’in Türkiye adaletine iade edilmemesi gibi konular gündemdeyken şimdi bu açıklamayı yapmanın anlamı nedir diye sorabiliriz. Ancak şu gerçeği de bilmeliyiz; 1915 olaylarında ölen Ermeni’lerin yakınlarının çoğu ABD sigorta şirketlerinden tazminat almışlardı. Bu sigorta şirketleri de ödedikleri paraları Türkiye’den geri ödenmesini talep ediyorlar fakat resmi mahkemelerde dava açabilmeleri için siyasi liderlerinin bu olayları soykırım olarak ifade etmesi zorunluydu. Önceki başkanlar konuya pek yaklaşmadılar. Biden kendince en ılımlı bir ifade şeklini bulduğu inancıyla, Türkiye Cumhuriyet yapısını da mümkün olduğunca az hedefleyen bir açıklama yaptı ve olaylarda büyük pay sahibi ülkeleri – Fransa, İngiltere ve başta Almanya’yı harekete geçireceğini umduğu baskıyı uyguladı. Bilhassa bu konuyla ve bu ülkelerle ilgili çok önemli bir gerçek daha var; soykırım olarak nitelendirilen her olay, Naziler tarafından Yahudi toplumlara uygulanan katliamlarla eş değer taşıyacaktır. 1915 olaylarının bu şekilde tanımlanması ise, Yahudi katliamlarını meşrulaştıracağından, ABD’de yoğun bulunan Yahudileri kızdıracak, belki de ayaklandıracaktır. Bu sebepten hiç bir ABD başkanı Türkiye Cumhuriyetini doğrudan soykırım suçlamasıyla hedef gösteremez.Sadece mümkün olduğu kadar ılımlı bir ifadeyle kendi şahsi görüşünü açıklayabilir. Bu ise ancak yukarıda tarif ettiğimiz ulus devletlerini bir arada tutma popülüzminin bir örneğini teşkil eder. Tüm okuyucularımın Ramazan Bayramı Mübarek olsun.
Sevgiler ve Selamlar
Nejdet Niflioğlu
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Değerli okurlarım, hiç fark ettiniz mi? Gördüğümüz tüm haritalar hep İngiltere endekslidir. Dünya üzerinde gerçekte bulunmayan, fakat varsayılan sıfır meridyeni olarak tanımladığımız, dünya küresini kuzey-güney yönünde dilimleyen toplam 360 şeritlerin başlangıç meridyeni, İngiltere’nin başkenti Londra’nın bir semti olan Greenwich‘ten geçmektedir. 179 meridyen doğusunda, 179 meridyen ise batısın...
Değerli okurlarım, siyasi ortamda çok sorulan soru: Diploman var mı? Aslında sorulması gereken soru ise: Diploma aldığın dal, yeteneklerine ve ilgi alanına uygun mu? Çünkü ancak, sevdiği işi başarılı yapabilenler kariyer yapabiliyor. Ne yazık ki, çoğu gençlerimiz yeteneklerine ve ilgi alanlarına göre tahsil görmüyor. Gerek mevcut üniversitelere yerleştirme sistemleri gerekse dış etkenlerden ...
Değerli okurlarım, hayatımızı düzenli ve güvenli kılan en önemli değerlerimizin hukuk ve hak eşitliği olduğu tartışılmazdır. Yasa karşısında hepimizin eşit olması gerektiğinin önemi ilk olarak Türk uygarlıklarında yasallaşmıştır. Eski Türk uygarlıklarına ait olduğu belgelenen çivi yazılarıyla, hak eşitliği yasaları kalıcı şekilde taşlara oyulmuş ve günümüze kadar nesilden nesile aktarılmıştır. ...
Değerli okurlarım, Herakleitos, M.Ö 520 – 460 yıllarında antik Efes’te yaşamış önemli bir filozoftur. Yaşadığı sürece, dünya üzerinde değişimlerle ve çelişkilerle, birbirine zıt olanlarla ilgilenmiş. Aynı nehire iki kez girilmez çünkü akan su devamlı farklı olacaktır teziyle, tek değişmeyen şeyin sadece değişimin kendisi olduğunu ifade etmiştir. Ona göre, evrende kalıcılık ve durağanlık yokt...
Son günlerde yeterince Futboldan bahsedildi. Benim konumum sporla hiç alakası olmayan, bir trend araştırma terimi olan Stopping ile ilgili. İlk kez görenlere veya duyanlara tuhaf gelen, durdurmak anlamına gelen, Stopping terimi, aslında önümüzdeki yılların tüketim davranışlarımızı tanımlayan önemli bir deyimdir. Her şeyin daha fazlasını, daha değerlisini, daha gelişmişini tüketmeye alıştırıl...
Neşet Ertaş; “Bir anadan dünyaya gelen yolcu, dünya senin vatanın mı yurdun mu?” demiş. Bu sözleri, 27 yıl Almanya’da yaşadığında söylediği rivayet edilmektedir. Almanya’da yaşayan hepimiz devamlı şu sorunun cevabını merak ederiz: Acaba göç, giden için mi daha zor kalan için mi? Gözü arkada kalarak valizini toplayıp belirsizliğe doğru yola çıkanların mı acısı daha büyük, yoksa aylarca, yıllarca gö...
Değerli Okurlarım, son günlerde en çok duyduğum söz buydu: Sen biliyordun... Hatırlarsanız, Nisan sayımızda ‘Şişleniyor muyuz?’ başlığı altında Döner ile bağlantılı imaj yaratma çabalarından söz etmiştim. Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier son Türkiye ziyaretinde bula bula 60 kiloluk bir Döner’i iki ülke arasındaki dostluk simgesi olarak beraberinde götürdü. Şimdi bazı vatandaşlar...
Değerli Okurlarım, Kadir Nurman isimli bir gurbetçi kardeşimizin 1972 yılında Berlin Bahnhof Zoo yakınlarında ilk piyasaya sürdüğü iddia edilen sandviç şeklinde Dönerin, Almanya genelinde günlük satış rakamlarının ikibuçuk milyon adet olduğu tahmin ediliyor. Yani Döner to go yılda yaklaşık bir milyar adet satılıyor. Almanya ekonomisine yaklaşık on milyar Euro hasılat sağlayan önemli bir sektör hal...
Değerli Okurlarım, birkaç yıl önce düşündürücü bir hikâye okumuştum. Okuduğum günden beri hiç aklımdan çıkmayan bu hikâyeyi bugün sizinle paylaşmak istedim. Bir İngiliz öğretmenin anısı olan bu hikâyede, öğretmen sınıfta şartlı cümleleri anlatmak için öğrencilere „eğer çok zengin olsaydım, anneme …. Alırdım” cümlesini tamamlamalarını söylüyor. Cümledeki boşluğu, hayal gücünüzü kullanarak doldur...
Değerli Okuyucularım, havalar ısındı, okullar tatile girdi veya kısa zaman sonra girecekler. Pandemi rakamları düşmekte, aşı oranı yükselmekte. Şartlar tam tatil şartları. Neredeyse herşey eskisi gibi olma yolunda. Son günlerin verilerine göre, sadece kara yolu üzerinden şimdiden dörtyüzbin vatandaşımız Türkiye’ye giriş yapmış. Bu rakam önüm&...
Değerli Okuyucularım, Harward Üniversitesi ekonomistlerinden olan Profesör Richard B. Freeman, “halkın dijital yoksullaşması kaçınılmazdır. Çevrenizdeki robotları ve bilgisayar programlarını iyice inceleyiniz, onların taşıdıkları markaların hisse senetlerini satın almalısınız” önerisinde bulunuyor. Bu işler bize göre değil Sayın Freeman! Biz gelenek...
Değerli okurlarım, global, yani küresel ticari ilişkilerin kendi kültürümüze olan yansımalarına dikkatinizi çekmek istiyorum. Genelde farkında olmadığımız küçük değişiklikler bile toplum genelinde büyük etkiler yaratabiliyor. Zamanla dilimiz, tarzımız, ihtiyaçlarımız değişime uğruyor. Gelin, bu konuyu birlikte yakından aydınlatalım....
Değerli okurlarım, keşke haklı çıkmasaydım dediğiniz oluyor mu? Benim çok sık oluyor. ABD seçime giderken adaylar hakkında soru soranlara kendimce kısa değerlendirmeler yapıyordum. Falanca kazanırsa şöyle olur, filanca kazanırsa böyle olur gibi. Joe Biden hakkında, büyük bir Türk düşmanı, Yunanlılara yakınlığıyla bilinen biri olduğunu söyler...
Değerli okurlarım, yaşadığımız bu ülkeye yani Almanya‘ya „Şairler ve Düşünürler Ülkesi“ lakabı takmışlar. Uzun edebiyat ve bilim tarihine sahip bir ülke olduğu tartışılmaz. Ancak doğada herşeyin bir kaynağı vardır. Bu da bilimsel bir gerçektir ! İsterseniz şimdi bu kaynağı birlikte araştıralım. Orta Avrupa’da edebiyat kültür...
Değerli okurlarım, kırmızı güllerin sevgiyi temsil ettiğini hepimiz biliriz. Ancak, her çiçeğin ve her bitkinin kendine öz olan bir anlamı olduğunu, çiçekler aracılığıyla mesajlaşma dilinin doğu saraylarının Selamlık bölümlerinden dünyaya yayıldığını biliyor muydunuz ? Çiçek dilini ilk kez 18. yüzyıl başlarında Ma...