Bir sonbaharı daha uğurlarken tabiattaki değişimi temaşa ediyor insan! Biraz hüzün, biraz tefekkürle. Ahenk içindeki renklerinin eşsiz uyumu, nasıl da haykırıyor ilahi bir sanatkârın var olduğunu. Kuru dallardan yeşerteninde, vakti geldiğinde solduranında o olduğunu. Daha düne kadar parlak bir güneşin neşvesi vardı üzerlerinde. Kim bilir, belki de kavurucu ve uzun bir yazın yorgunluğu…
Sonbaharın gelişiyle her şey değişmeye başladı. Semada şekiller çizerek sıcak ülkelere göç eden sığırcık kuşları, Sert esen rüzgârlar, bulutları hüzne boğan yağmurlar başladı. Yavaş yavaş sararan yapraklar rüzgârın elinde teker teker savruluyorlar. Çok değil birkaç ay önce sessiz sessiz şahitlik ediyorlardı.
Gecenin karanlığına,
Gündüzün aydınlığına,
Seherin rüzgârına,
Dalında ki kuşların zikrine,
Kısaca hayata şahitlik ediyorlardı.
Oysa ilk bahara gözlerini açtıklarında nasıl diri, nasıl heyecanlıydılar. Birbirine selam verip sevinç içinde Nevbahar’ı yaşıyorlardı.
Kimi bir çiçeğe kol kanat germiş,
Kimi bir meyveye yarenlik etmiş,
Kimi bir yolcuya gölge olmuş,
Kimi bir kuşun zikrine eşlik etmiş,
Kimi esen bir rüzgâra ninni bestelemişti.
Ve şimdi kimseyi üzmeden, incitmeden görevini yapmış terki diyar ediyorlardı.
Bu bir veda mıydı? Kızıla bürünmüş yaprakların yaşanmış olan sıcacık bir yaza? Sanki her bir yaprak El sallıyor yeni baharlarda, yeniden dirilmek üzere görüşürüz...
Senden geldim, sana dönüyorum dercesine. Vakti gelen sararıp toprağın bağrına düşüyor tek tek, kabul et beni, sar sarmala, şevkatin ile kucakla, yeniden dirileceğim güne kadar. Önü ayaz ve soğuk bir kış. Sonrası yeni hayallerin ve umutların açtığı rengarenk bir bahar gelir yeryüzüne ve hüzün sarmış gönüllere.
Tıpkı mevsimler gibi insanlarda çeşit çeşit, renk renk, şekil şekil değil mi? huyları, karakterleri, mizaçları, suretleri, siretleri, hal ve hareketleri. Şu hayatta insan da dört mevsimi yaşamaz mı? Çocukluk, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık. İnsanında sevinçleri, hüzünleri, yorgunlukları, heyecanları olmaz mı? Renk renk dört mevsim gibi. Hepimizin hayatları imtihanlara görevleri şu hayatta farklı farklı değil mi?
Kiminin derdi üç günlük dünya, kiminin derdi ahiret,
Kimi hayırlar peşinde, kimi şerler içinde,
Kimi gitmeden ardında kalıcı iyi izler bırakmak derdinde,
Kimi hevâ ve hevesinin peşinde,
Kimi daha zaman var deyip gafletin içinde,
Kimi vakit dar deyip zamanla yarışta
Şu hayatta kimi de var ki; geçim derdinde.
Bir lokmaya muhtaç olanlarda var, çöpe ekmeği basanlarda…
Bir avuç kömür için ömrünü verenlerde var, suçsuz yere tutulmuş adaleti bekleyenlerde…
Amansız derde düşmüş derman arayanlarda var, şükredeceği yerde secdesiz, şükürsüz isyanlarda olanlarda…
Velhasıl-ı kelam hepimiz ne yaşarsak yaşayalım, hepimizin sonu bir, gideceğimiz yer aynıdır. Gidişlerimiz savrulmuşlarımız teker teker toprağa düşüşlerimiz…Tıpkı sonbahar yaprakları gibi.
Kâinatta var olan tüm canlılar görevini bitirip ait olduğu yere geri dönerler. Çünkü tabiatın kanunu budur. Hiç kimsenin buna itiraz etme gücü ve yetkisi yoktur. Var edende, yok edende Yüce Rabbimizdir.
Ölümlü olduğunu unutan, dünyanın şaşasına ve cazibesine kapılan biz insanlarda topraktan var edildik, yine toprağa geri döneceğiz. Savrulup uçuşlarımızda, geri dönüşlerimiz de son menzil olan toprakta son bulacak. İnsanın şu hayattaki son hikâyeside, sonbaharda ki yaprakların teker teker toprağa karışıp, o toprağı alnından öpüşü gibi. Vesselam.
Yasemin Şahin (Yazar-Eğitimci)
Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!
Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.
Zordur Filistin'de çocuk olmak! Pek çoğu gözlerini Dünya'ya, bomba seslerinin için de açar. Daha doğar doğmaz kulaklarına okunan ezanla beraber “şehadet” kelimesi söylenir. Yaşıyorsa eğer babası! Bilir ki bu topraklarda doğan çocuklar her an şahadete çağrılır. Bunun için ezanla beraber şehadeti fısıldar kulağına. Sonra bebekler, babalarının ve dedelerinin şehitlik ninnileriyle büyürler. Sanki ...
İnsan hayatı akıp giderken çeşit çeşit haller içinde akar. Her güne, o günün getirdiği farklılıkları yaşayarak yol alır insan. O halde her sene gelen Ramazan ayı da bizlere farklı güzellikler ve yenilikler getirmeli. İnsan Ramazan'ın gelişiyle bir daha canlanıp yenilenmeli ve onun ruhuna inmeli. Ramazan yeme içme, eğlence, uykuya ram olma ayı değildir. Mübarek ay arınma, adanma ayıdır. Bir sene...
İnsan hayatı akıp giderken çeşit çeşit haller içinde akar. Her güne, o günün getirdiği farklılıkları yaşayarak yol alır insan. O halde her sene gelen Ramazan ayı da bizlere farklı güzellikler ve yenilikler getirmeli. İnsan Ramazan'ın gelişiyle bir daha canlanıp yenilenmeli ve onun ruhuna inmeli. Ramazan yeme içme, eğlence, uykuya ram olma ayı değildir. Mübarek ay arınma, adanma ayıdır. Bir sene...
Üç senelik bir özlemin ardından Stuttgart / Schwäbisch Gmünd Camii bünyesinde Türk Kültür Festivali ve Kitap Fuarı düzenlendi. İlk iki gün sağlık sorunlarından dolayı imza etkinliğine katılamasak da, kalan bir hafta çok verimli geçti. Eski okurlarla tekrar buluşmanın, yeni okurlarla söyleşiler eşliğinde tanışmanın sevincini yaşadık. Sonrasında sizlerden aldığımız muhteşem geri dönüşler bizi ...
Bir sonbaharı daha uğurlarken tabiattaki değişimi temaşa ediyor insan! Biraz hüzün, biraz tefekkürle. Ahenk içindeki renklerinin eşsiz uyumu, nasıl da haykırıyor ilahi bir sanatkârın var olduğunu. Kuru dallardan yeşerteninde, vakti geldiğinde solduranında o olduğunu. Daha düne kadar parlak bir güneşin neşvesi vardı üzerlerinde. Kim bilir, belki de kavurucu ve uzun bir yazın yorgunluğu… Sonbahar...