Türkiye-Almanya ticareti daha da büyümeli

Ülke ekonomisine katkıda bulunan ve sektöründe liderliğe doğru ilerleyen yeni nesil Uluslararası Dış Ticaret Danışmanı ve Point Consultings şirketin sahibi Melda ÖZMEN Hanım’ı Mart sayımızın ekonomi köşesinde ağırladık.

Türkiye-Almanya ticareti daha da büyümeli
  • 03 Mart 2022
  • 3019

Almanya Lahr-Schwarzwald doğumlu ve Alman vatandaşı olan Uluslararası Dış Ticaret Danışmanı Melda Özmen, her zaman farklı bir vizyona sahip olduğunu, Satış-Pazarlamanın ve Yatırım Stratejilerinin ilgisini çektiğini, bu sebep ile 2013 senesinde Türkiye’ye dönerek şirketinin temellerini memleketi İzmir’de attığını anlattı.

Türk-Alman kültürlerinin avantajları-dezavantajları ve Türkiye’nin günümüzdeki konumu hakkında görüşlerini gazetemize açıklayan Danışman Melda Özmen, kendisiyle dönüş hikayesini, mesleğine olan tutkusunu ve güçlü kadın olmayı konuştuk. Ayrıca, genç yaşta CEO olmanın, arka plandaki ekibi yönetmenin sırları ve yaptıkları işler hakkında önemli bilgiler edindik.

Melda Özmen yaptığı açıklamasında; ‘’Neredeyse 10 yıl olmuş Türkiye’ye yerleşeli. Yeminli tercüman da olduğum için 2013’de Stuttgart Emniyet Müdürlüğü’nden İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne geçiş yaptım. Poliglot olmak bazen çok eğlenceli, bazende yorucu olabiliyor. 28 yaşımda şirketimi kurduğumda çoğu kadın gibi ben de kültürel tabular ile karşılaştım. Türkiye’de bir İş Kadını olmak zor. Kültür’den gelen ‘’Kadın Ev Hanımı olmalıdır’’ algısı var. Bu algıyı artık kırmamız ve bize verilen rollerin dışına çıkabilme cesareti göstermemiz gerekiyor. Avrupa kültüründe yetişmiş olmanın getirdiği avantaj, olaylara karşı soğukkanlı, inatçı ve istikrarlı durmamı sağladı. Mesleğime olan tutkum, işlere olan merakım ve ilgi duyduğum konularda yorgun düşene kadar çalışma motivasyonu görüyorum kendimde. Point Consultings Dış Ticaret firmasının kurucusu aynı zamanda yöneticisi olarak ekibimle 24 saatin her saat diliminde bir operasyon yürütüyoruz. Türkiye’den Amerika’ya, Avrupa’dan İskandinav ülkelerine. Bütün yönetimsel ve Satış-Pazarlama kararlarını ben alıyorum. Yatırım, Finans, Marka Yönetimi ile değerli eşim ve Mali Müşavirimiz, IT ile de Webmaster Uzmanımız ilgileniyor. Her konuda detaylara hakim olmayı seviyorum. Düzenli, planlı ve dakik çalıştığımız için Alman karakteristik yapımız Türkiye’deki müşterilerimizi zaman zaman yorabiliyor. Bizim için çevreye bıraktığımız etki, güven, samimiyet ve kalite önemlidir. Bu birleşimleri yönetmesini iyi bilirseniz, etraftaki saygıyı kazanmış oluyorsunuz” dedi.

Merkez ofislerinin İzmir’de olduğunu, yakında Almanya Stuttgart bölgesinde ikinci ofislerini Point Consultings GmbH olarak hizmete sokacaklarını belirten Özmen; “Bu durumda mevcut ekip İzmir’de kalacak, bizler de Almanya ofisin başında olacağız. Müşterilerimize ‘Köprü Modeli’ sistemi ile her konuda çözüm desteği sağlıyoruz. Biz de odak noktası daima müşterinin kendisidir. Bizimle beklentilerini paylaşıyorlar, biz de üzerinde stratejik araştırmalarımızı yapıp firmaya özel plan geliştiriyoruz. Müşterilerimizin gerek yurt içi gerekse yurt dışındaki iş hacimlerini arttırmak ve onları tecrübelerimizden faydalandırarak başarıya taşımak istiyoruz. Bu sektörde olmazsa olmazlarımızdan güvendir. Güven duymadığımız veya enerjisini hissedemediğimiz işbirliklerine girmiyoruz. Güncel olarak İhracatta %30 Ağır Sanayi, Otomotiv, CNC İşleme, Plastik Enjeksiyon Kalıplama, Tekstil-Halı üretimi ve Gıda sektörleri içerisindeyiz. %70 ise Lojistik ve İthalat-İhracat taşımacılıktan oluşuyor. Herkesten bir adım önde olmak fedakârlık ve sabır gerektiriyor. Yaptığınız işi ayrıntısına kadar bilmeniz ve beraberinde getirdiği sorumluluğu da üstlenmeniz gerekiyor. Azimle ve istekle projeler üzerinde çalışıyoruz. Bu meslekte toplumun yanı sıra bir de dünya çapında bir müşteri kitleniz oluyor. Her milletten bağlantılarımız ve dostluklarımız oldu. İşinize emek verirseniz, meyvesini de alırsınız. Bir Fidan düşünün, toprağa ekip, yetiştirip ağaç olması ve meyve vermesi için sabırla çalışıyorsunuz. Yaptığımız işin güzel ve motive edici tarafı da bu. Türk-Alman kültürünün arasındaki farkları soracak olursanız; bildiğimiz üzere Türkiye-Almanya arası geçmiş tarihinden gelen bir ticaret köprüsü var. En bilindik örnekler Siemens ve Bosch firmalarıdır. Bu firmalar asırlardır Türkiye’de yerleşik durumdalar. Diğer tarafta ise 4 milyona yakın gurbetçi işçisinin Almanya’ya kazandırdığı üretim değeri ve bunun getirdiği bir stabil ekonomi söz konusu. Ama maalesef iki ülke arasında siyasi ve stratejik ekonomik işbirliği tam anlamıyla oturturulamıyor ve bunun sonucunda bu ticaret köprüsü kazan-kazan fırsatına çevirilemiyor.Dünya çok hızlı  ilerliyor. Bu hızı yakalamak ve aynı dinamizimde olmak gerekiyor. Bir de kuşakların değişen yüzü ile ortaya çıkan yeni çalışma karakteristiği oluştu. Bizim gibi yöneticilerin sürekli piyasanın içinde aktif olması ve nabız yoklaması gerekiyor. Bu bağlamda kararlar da bu hızda alınması gerekmektedir. Aksi takdirde artık sadece değişimlere ve gelişmelere uyum sağlayabilen ve yenilikçi bakış açısına entegre olabilen firmalar yerini koruyabilecek. Alman aile şirketleri kurumsallaşıp yönetimi alt yapıdan yetişen yeni nesile kolayca devredebiliyor, çünkü şirket içerisinde bir uyum ve işbirliği söz konusu. Bu da şirket kültürünün tüm çalışanlar tarafından benimsenmiş olmasından kaynaklıdır. Türk firmaları için aynı durum ne yazık ki geçerli değil. Aile içi, yönetim ve çalışanlar arasında bir rant savaşı yaşanıyor. Bu tip çekişmeler yüzünden taraflar büyümeye gidemiyor. Uyum ve işbirliği sağlanamaz ise, şirketin geleceği de zora girmiş oluyor. Türkiye’de aile şirketi olmanın getirdiği bir diğer dezavantaj ise yeni neslin ‘’mutfakta pişmeden’’ yönetimin başına getirilmesidir. En az 3-4 sene dışarıda çalıştıktan ve deneğim kazandıktan sonra aile şirketin yönetimine katılmaları daha uygundur. Gerçek şu ki Türkiye bir kriz ülkesidir ve Türk toplumunun buna ne yazık ki alışmış olduğu gözüküyor. Bu duruma iyi taraftan bakacak olursak; her krizin içinde mutlaka fırsatlar vardır. Bir köşede krizin bitmesini beklemek hatadır. Bu fırsatları görebilmek ve mutlaka değerlendirmek gerekiyor. Çünkü bir kriz biter, bir başka kriz başlar. Daima esnek, dinamik ve durmamak çok önemlidir. Sürdürülebilir başarıyı ve krizi hafif yaralar ile atlatmayı sağlayan temel unsurlardan biri de budur. Avrupa’da maliyet baskısı gittikçe büyüyor. hammadde fiyatları arttı. Sanayiciler zor durumda. Firmalar giderlerini olabildiğince aşağı çekmeye çalışıyor. 2020’de pandeminin pik yaptığı dönemde bir çok Alman firması iflasa gitti, çünkü Almanlar kriz yönetimi konusunda deneyimsizler ve kriz durumlarına psikolojik olarak hazırlıklı değiller. Bu noktada örnek olarak, Türk firmalarına tedarikçi olma fırsatı ve şansı doğmuştur. Avrupa’da liberalizmin yükselişi, evliliklerin bitmeye ve doğumların azalmaya başlaması, askeri ordunun küçülmesi, yaşlı nüfusun hızla yok olması ülkelerde büyük sorun teşkil etmektedir. Örnek olarak Almanya’da çok ciddi bir mavi yaka çalışanı krizi söz konusudur. Covid-19 ‘un hayatımıza girmesiyle birlikte global olarak parametreler ve değişimler arttı. Dijitalleşme hızla ilerledi ve bu dijitalleşmenin getirdiği yeni meslek ve para kazanma yöntemleri oluştu. Meslek okullarında, firmaların staj bölümlerinde geleceğin ustaları yetişmez oldu. Döküm, Dövme gibi el emeği gerektiren sektörlerde dolgun maaşa bile gönüllü çalışan bulunamıyor. Yurtdışına, özellikle Almanya’ya açılmak isteyen firmalara ve çalışanlara tavsiyelerimden bir kaçı şöyledir: tedarikçi konumunda bir firma olarak hızlı gelişmelere ve yeni çağın taleplerine karşılık verebilecek durumda ve konumda olunmalıdır. Yabancı bir firma ile işbirliği yapılıyorsa, o firma ile aynı strateji ile yola çıkılmalıdır. Uluslararası ticarette sadece satış kültürünün değil, çalışılan ülkenin kültürünün de iyi tanınması gerekmektedir. Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir, demiş Hz. Mevlâna. Alman işletmeleri çalışanlarının bilgi düzeylerini yükseltmelerine, kişisel gelişimlerinin ve becerilerinin geliştirilmesine yardımcı ve destek olur, çünkü bu verimliliği aynı zamanda iş motivasyonunu arttırır. Bu firmaya yapılan değeri biçilemez bir yatırımdır. Ancak Türkiye tarafında sosyokültürel ve sosyoekonomik yapıdan dolayı bu sistem yukarıda bahsettiğim örnek yatırım biçimine henüz uzak. Peki ne yapacak bu insanlar? Bu durum nasıl çözülecek? Türkiye ile birlikte tüm ülkeler çok zor bir süreçten geçiyor. Uyum sağlanması konusundaki içtenlik çabalanmalıdır. Değişim, eski değerlerin bir kenara bıraklıması olarak algılanmamalıdır. Sadece eski değerler yenilenmelidir ve günümüze uygun hale getirilmelidir. Bu kadar geniş kapsamlı değişim ancak ekip ruhuna ve “Biz” gücüne inanılırsa gerçekleşir. Yetkin ve yönetim duygusu yüksek insanlar desteklenip ön plana çıkarılmalıdır. Eğitim yalnızca okullarda, üniversitelerde değil, iş yerlerinde ve özel hayatlarımızda da kendimizi eğitmeye devam etmeliyiz. Harekete geçmek ve bu yoldaki kararlılık başarıyı getirecektir” dedi.

“Bu bağlamda bizimle görüşmek, bize danışmak veya işbirliği içerisine girmek isteyen her sektörden yurtdışı ve yurtiçi firmalar aşağıdaki irtibat bilgilerinden bizi arayabilirler. Ayrıca sosyal medyada LinkedIn-Melda Özmen üzerinden bizi ve işlerimizi takibe alabilirler” diye de çağrıda bulundu.


WhatsApp'ta Paylaş Linki Kopyala


Yorumlar

Henüz hiç yorum yapılmamış. Şimdi ilk yorumu siz yapın!

Yorum Yapın

Email adresiniz gizlenecektir. Zorunlu alanlar (*) ile işaretlenmiştir.


Benzer Haberler