Kilim Gazetesi
HV
28 EYLÜL Perşembe 20:04
Advert
onwin yeni giriş canlı bahis siteleri bahis siteleri

Memleketimden Manzaralar (II), Eylül 2023

Gazeteci Arkadaşımız Rüştü Kam, ‘Memleketimden Manzaralar’ ile ilgili kaleme aldığı 2. yazısını okurlarımızla paylaştı.

Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 08-09-2023 10:06
Memleketimden Manzaralar (II), Eylül 2023

Kam, yazısına şöyle devam etti;

Denizli’nin girişinde trafik, battı çıktılarla rahatlatılmış. Döner kavşaklara ve trafik lambalarına ihtiyaç duyulmamış. Güzel de olmuş. Ancak güzel olmayan bir şey var.

Dışarıdan Denizli’ye girişleri regüle eden bir kavşak var. Üçgen kavşağı. Battı çıktılarla rahatlatılan yol maalesef Üçgen Kavşağı’nda sıkışıyor. Felç oluyor demek daha doğru olacak. Enişte işte tam burada bir daha patladı. “Arkadaş kocaman üçgen meydanına yazık ettiler. 3 şeritli yol birdenbire tek şeride düşürülür mü? Bu ne biçim planlama! Bak bu saatte bile kuyruğa takıldık. Bir de sen iş çıkışında gör burayı. Ana baba günü. Allah’tan Tayyip Honaz Tüneli’ni açtı da biraz hafifledi şehrin giriş ve çıkışı”. Enişte haklı.

Şehrin hemen girişinde sol tarafta benim 7 senemi doya doya yaşadığım mahalle var. Dokuzkavaklar Mahallesi. 46 yıl beraber yol yürüdüğüm eşimle, o mahallede tanıştık. Dünya evine de o mahallede girdik. İlk çocuğumuz Zülfikar da o mahallede doğdu. Biz o mahallede acıyı da yaşadık sevinci de.

7 sene müezzinlik yaptığım cami; Zeybek Camii işte orada. Görüyorum onu. Aradan yarım asır geçmesine rağmen hâlâ gök kubbeye hoş bir sada bırakmaya devam ediyor. Memleketimin yapı taşları bunlar. Orada yaşayan halkın Müslüman olduğuna şahitlik eden yapı taşları… Filim şeridi gibi geçiverdi gözümüm önünden, 7 senelik yaşanmışlıklar ve sonrası. Hemen sonra yine 7 sene eşiğini aşındırdığım, bahçesinde voleybol oynadığım koridorlarında volta attığım İmam-Hatip-Lisesi vardı. İmam-Hatip-Lisesi şehrin girişine taşınmış. Zaman o kadar hızlı aklıyor ki; yetişebilirsen yetiş. Ne mümkün…

Ben yaşanmışlıklarımı hayal ederken, eniştem Renodes ile çoktan Pamukkale Üniversitesi’nin oraya gelmiş bile. Akşam ezanı okunmaya başlandı. Ezanı özlemişim. Hem de çok. Biri bitiyor öbürü başlıyor. Allah ü Ekber, Allah ü Ekber= Allah büyüktür, Allah büyüktür.  Duygulandım. Duygumu eniştemle ve oğlum Zülfikar’la da paylaştım. ‘Bu toprakların kıymetini iyi bilin, memleket düşmanlarına meydanı bırakmayın’ dedim. ‘Eğer değerlerinize sahip çıkmazsanız bir gün gelir, yabancıların çizmeleri bu topraklar üzerinde gıcırdamaya başlar, o zaman çok pişman olursunuz. Olursunuz olmasına da o zaman çok geç olmuştur’ dedim.

Eşim Berlin’de o amansız hastalıkla mücadele ederken ona, o en zor olan soruyu sormuştum; “güzelim hak vaki olursa nereye defnedilmek istersin?” İki damla gözyaşı yanaklarından süzülürken şöyle demişti; “Beni ezanın gölgesine defnedin.”

 

Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy da boşuna yazmamış şu mısraları:

“Bu ezanlar ki dinin temeli

Ebedi Yurdum ’un üstünde benim inlemeli.”

 

Arif Nihat Asya’da şu şekilde ifadeye koymuş ezanın önemini;

“Biz kısık sesleriz... Minareleri,

Sen ezansız bırakma, Allah'ım!

Ya çağır şurda bal yapanlarını

Ya kovansız bırakma Allah'ım!

Mahyasızdır minareler... Göğü de

Kehkeşansız bırakma, Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu

Müslümansız bırakma Allah'ım!”

 

Bu mısralar öyle durduk yerde söylenmiş, yazılmış olamaz. Her bir mısraın arkasında bir yaşanmışlık vardır. Acı vardır, ıstırap vardır, özlem vardır. İşte ben şimdi, o ezanı dinliyorum.

Zili çaldık. Kapıyı kız kardeşim açtı. Derya. Kucaklaştık. Hasret giderdik. Hemen sofraya buyur edildik. Sofra mükemmel, ama benim favorim biber yoğurtlaması. Yanık kokulu kese yoğurdun altından, Kale biberlerinin saplarını görüyorum. Denizli'nin Kale İlçesi'nde yetişir Kale biberi. Etli, yuvarlak, büyük yapılı, yeşilimsi renkte, acı ve tatlı türleri olan biberdir. Mineral ve vitamin deposu olduğu bilinir. Özlediğim lezzet.

Türkiye’de 4 hafta kalacağım. Yapılacak çok işim var. Önce resmi işler. Sabah hemen yola koyuldum. Berlin’de iken bir davet mektubu almıştım. Babam ve annem vefat edince onlardan birkaç dönüm arazi kalmıştı. Taksimat için Kasım 2023 tarihinde 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne davet ediliyorum. Görmem gereken insanları görmeden, gezmem gereken mekanları gezmeden önce, bürokratik bir sıkıntı kalmasın istiyorum.

Denizli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kapısını çaldım. Kız kardeşimle birlikteyiz. Yetkili memur bana ön kabul bürosuna gitmem ve “yapılan taksimi kabul ettim” ifadesinin yer aldığı bir dilekçe vermem gerektiğini söyledi. Dilekçeyi yazdım ve ön kabul bürosuna götürdüm. İçeride 4 memur var. 3 bayan bir erkek. Bayanlar birbirleriyle sohbet ediyorlar. Erkek olan kontrol etti dilekçemi işleme koyulması için yan büroya teslim etmem gerektiğini söyledi. Söyleneni yaptım. Yan büroya gittim. Orada da 4 memur var. Genç olan delikanlı ayağa kalktı ve evrağı aldı benden. Şöyle bir kontra etti.  “Tamam siz gidebilirsiniz” dedi.

Ben, tamam da memur bey. Bana bir alındı belgesi vermeyecek misiniz? Dedim. “Hayır” dedi. “Öyle bir uygulamamız yok, size alındı belgesi vermeye yetkimiz de yok” dedi. Ben ısrar edince “Beyefendi böyle bir uygulamamız yok dedik ya” diyerek beni azarladı. Bu azar bana ağır geldi. Bir memur vatandaşı azarlayabiliyor. Olacak şey değil’. Sizin şefiniz nerede onunla konuşmak istiyorum’ dedim.  Birbirlerine bakıştılar ve sonra oradaki bayanın birisi, dilekçemi delikanlının elinden aldı ve odadan çıktı ben de peşinden çıktım.

Ön kabul bürosuna girdi, ben de arkasından. Orada kendi halinde bir şeyler ile ilgilenen memureye gitti. Meğer o bayan şefleriymiş. Olanları ona anlattı. O da ‘Bu dilekçeyi tarayın, kaydını yapın beyefendi de fotoğrafını çeksin tamamdır’ dedi.  Bana bakmadan söyledi bunları. Öbür odadaki yükselen sesleri duymamış olamaz. Sıcaktan kapılar açık zaten. “Beyefendi bir yanlış anlama olmuş, kusura bakmayın” falan diyecek diye bekledim ama nafile. Ben de yine o memureyle beraber çıktım odadan. Evrakları taradılar ve bana “fotoğrafını çek” dediler. Söyleneni yaptım ve odadan çıktım. Arkamdan gelen bir memur bana, ‘Vatandaş hakkını aramalı’ ve yanımdan geçip gitti.  Demek ki aynı odada çalışan değişik dünya görüşlerine sahip memurlar var.

İki odada 8 tane bay ve bayan memur var. Gördüğüm kadarıyla orada lak lak ediyorlar. Benim verdiğim bir dilekçeye evrak giriş numarasını vermiyorlar veya veremiyorlar. “Yetkimiz yok” diyorlar. Benim ülkem bu sorumsuzlukları hakketmiyor. Çanakkale’nin, Kurtuluş Savaşı’nın üzerinden daha 100 yıl geçti. O günleri hatırlayan insanımızdan ayakta olanlar var daha. Bu kadar sürede bu aymazlık neyin nesidir?

Oturup sohbet ettiğimiz arkadaşlarıma başımdan geçen bu olayı anlattım, ‘Normaldir, biz her gün yaşıyoruz bu olayları” dediler.

Daha sonra dostum Mehmet Çiftçi’nin bürosunda AK Parti’li bir yetkili ile karşılaştık. Ona da anlattım olanları. Bana; “devlet memurları maalesef devletin memurları gibi değil de, partilerin memurları gibi çalışıyorlar. Hangi partinin memuruna rastladınız bilemiyorum. Ama böyle bir laçkalık var. Bilhassa adaletin dağıtılması gereken adliyede bu gibi sorunlarla sık sık karşılaşıyoruz. Avukatlar bile evrak takibinde sorunlar yaşıyorlar. 1 milyon 500 bin memur vardı devlet dairelerinde, şimdi bu sayı 6 milyona çıktı. Yapacak bir şey yok.

Üstelik senin yaptığın gibi hakkımızı aramaya kalksak öbür gidişimizde bizim işler sümen altı edilir. İş yapamaz hale geliriz. Şimdilik işi oluruna bırakıyor ve gücümüzün yetmediği konuları zu erteliyoruz. Herkes öyle yapıyor. İktidar da olsanız bazı şeyleri yapmaya gücünüz yetmiyor. Herkes için adaletin sağlanabileceği günler yakındır. O günler uzakta değildir. Bu yüzyıl Türkiye yüzyılı olacaktır.”

Devam edecek…

 

Rüştü KAM- Eğitimci- Yazar

Nihat SalmanNihat Salman

YORUMLAR