Kam, yazısında;
- Araba 1993 modelmiş. Klima yerine ACS varmış. ACS, ‘aç camı serinle’ demekmiş-
"Orda bir köy var, uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Orda bir ev var, uzakta,
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.
Orda bir ses var, uzakta,
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.
Orda bir dağ var, uzakta,
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.
Orda bir yol var, uzakta,
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de, varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.
(Ahmet Kudsi Tecer)
Berlin’de, oğlum Zülfikar ile çıkmıştık bulutların üzerine. Havada yalnız değiliz. Başkaları da var. Göçmen kuşlar gibi aynı istikamete doğru uçmak için artarda sıralandık. Öncü kuşun peşinde hep birlikte kanat çırpıyoruz. Sessiz ve sakin.
Türk Hava Yolları'na (THY) ait kocaman bir kuş öncülük ediyor bu uçuşa. Airbus’tayız.
Önce İstanbul Havalimanı’na indik. Ancak karaya ayak basamadık. Yeni bir kafileyle Denizli’ye uçacağız. Devasa büyüklükte bir havalimanı. Elektrikli arabalarla transfer ettiler bizi. Gide gide bitmiyor. Saatimiz geldiğinde yeniden havalandık.
Bir saat sonra Çardak Havaalanı’nda karaya ayak bastık. Bir ay burada konaklayacağız. Uçağı terk ederken mihmandarlarımız bizlere hayırlı günler diliyorlar. Bu yolculukta kendilerini tercih ettiğimiz için teşekkür ediyorlar. Nezaket. Sihirli bir değnek. Ne kadar da güzel bir davranış.
Uçağın daha kapısından merdivenlere doğru ilerlerken yüzüme bir alev çarptı. Dışarısı yanıyor gibiydi. Sanki yangının alevi bizlere kadar ulaşmıştı. İlk önce ürperdim. Sonra yürümeye devam ettim.
Berlin’den geliyoruz. 5 saat öncesinde ceketim sırtımda çıkmıştım bulutların üzerine. 5 saat sonra Çardak havaalanına indiğimde sanki saunadayım. 39 derece imiş sıcaklık. Saat 19:00. 15 Ağustos 2023.
Yurt dışından gelenler, görevliler tarafından başka bir kapıya yönlendirildiler. Çıkış işlemlerinin ve gümrüklemenin yapılması için. Kısa sürede işlemlerimiz tamamlandı. Görevliler güler yüzlü hoş sohbet insanlar. ‘Hoş geldiniz, yolculuğunuz nasıl geçti beyefendi?’ diyenler bile var. İşte benim yurdumun insanı. O misafirperverdir, o sıcak kanlıdır, güler yüzlüdür. Özlemini çektiğimiz davranış...
Eniştem Osman Sargut dışarıda bekliyormuş Renodes’i ile. Kendisine ‘gelme, biz bir şekilde geliriz’ dediğim halde gelmiş. Hakikatli insan. Onun Renault marka bir arabası var. 1993 model. Ona Renodes diyor. Mercedes’in des’ini almış Reno’ya eklemiş. Olmuş Renodes. Mercedes yani. Klima yok arabada. Klima yerine ACS varmış. ACS, ‘aç camı serinle’ demekmiş. Serinlemek isteyenler camı açacak ve serinleyecekmiş. ACS. Zekice.
Hâl hatır sorduktan sonra Denizli’ye müteveccihen yola çıktık. Ben ACS’yi çalıştırdım. Toprak kokusunu özlemişim, bir nefeste içime çekiyorum o kokuyu, mis gibi. ACS’nin bir faydası da dışarıdaki kokuyu koklayabilmekmiş meğer.
Yeşili de var bozkırı da memleketimin. Kıraç toprakları görüyorum, yer yer anızları da. Kurumuşlar sıcaktan. Hızla yanlarından geçtiğimiz pînar ağaçları ve biraz yukarılarda çam ağaçları, step bitkileri, sıra sıra dizilmişler yolun kenarına, lisan-ı halleriyle bizleri selamlıyorlar. “Ne iyi ettiniz de geldiniz. Buyurun şöyle geçin…”
Arazinin engebeli oluşu, bitki örtüsünün çeşitliliği, havanın yüzümüze çarpan sıcaklığı, arazi ile uyum içinde olan dengesiz yapılaşma, ne kadarda otantik.
Dağın eteğine yapılmış köy evlerini görüyoruz. Ne kadar akıllıca. Hızlı hızlı bizim ters istikametimize doğru akıyorlar, bizlere kavuşmak ve bizlerle kucaklaşmak için olmalı bu telaşları. Kimisi kerpiçten yapılmış, kimisi tuğladan, kimisi tek katlı, kimisi çok.
Çanak antenleri görüyorum, öyle evlerin uygun görünen yerlerine sabitlenivermişler. Evlerin görüntüsünü bozuyormuş- bozmuyormuş kimse onunla ilgilenmiyor anlaşılan. Düzensizlik içinde bir düzen var. Kimse rahatsızlık duymuyor bu düzensizlikten. Ne güzel.
Ben dalmış gitmişim memleketimin bu hal-i pür melaline. Demek ki böyle de mutlu olabiliyormuş insanlar. Görünen o ki onlar her şeyin bir standarda bağlanmasından rahatsızlık duyuyorlar. Onlar bu halleriyle çok daha mutlu, kimse kimsenin tavuğuna kış demiyor.
İnsan kısa ömürlü bir yaratık. Bu kısa ömrü, mutluluk içinde geçirmek varken, ne diye birbirlerinin ekmeğine göz dikiyorlar, ölüyorlar- öldürüyorlar. Değer mi 3 günlük dünyada. Zengini de bir tabak yemek yiyor fakiri de. Sonrası başkasının malını elinden almak, onu aç bırakmak değil midir?
Neyin kavgasıdır verilen?
Çocukları anasız babasız, karıları kocasız bırakmak, insanları mülteci durumuna düşürmek ne içindir?
Sömürü değil midir bu yapılanın adı?
Ben, bazen eniştemin “Önüne baksana ulan öküz!” deyişiyle daldığım hayal alemimden uyanıyorum. Belli ki birisi trafik kuralını ihlal etmiş.
Derken Kaklık’a gelmişiz. Kaklık, ekmeğiyle meşhur bir yerleşim yeri. Eski alışkanlığımdan kaynaklanan bir iç dürtüsüyle ekmek almak istedim ama enişte Renodes’iyle uçuyor sanki; “Önceden söyleyecektin kayınço, şimdi ben tekrar o yola giremem” dedi. Önceki halini bildiğim için ben ekmeği hemen yolun kenarındaki ekmekçiden alacağımızı sanıyordum. Oysa otoyol yapılmış, dolayısıyla ekmek almak için yoldan çıkmanız gerekiyormuş. Eniştenin sitemi bundanmış. Haklı tabii ki...
Ankara yolu üzerinden Denizli’nin girişi muhteşem görünüyor. Sağlı sollu fabrika binaları yapılmış, bacaları tütüyor. Denizli kalkınmasını tamamlamak için alabildiğince çalışıyor demek bu. Göğsüm kabardı.
Sağda tepenin üstünde bir bina gördüm. Kartal edasıyla Denizli’yi temaşa ediyor gibi. Selçuklu ve Osmanlı tarzı bir mimariyle yapılmış. İmam-Hatip Lisesi’ymiş. Ne kadar da yakışmış o tepeye. Gelene hoş geldin, gidene güle güle diyor.
Benim zamanımda İmam Hatip-Lisesi yeni yapılıyordu (1965). Bizler ilk öğrencileri sayılırız lisenin. Bodrum katta okuyorduk. Öğretmen olup geldiğimde de yine o bodrum katta öğrencilerime ders verdim (1985). Öğrenci sayısı çok fazlaydı. Müslüman millet çocuğunu İmam-Hatip Lisesi’nde okutmak istiyordu. Onlara göre, çocuk hem dünyasını hem de ahiretini kazanmalıydı.
Bu muhteşem binayı görünce anılarım depreşti ve gözlerimden bir iki damla yaş süzülüverdi. Nereden nereye…"
Devam edecek…
Rüştü KAM- Eğitimci- Yazar
Rüştü KAM- Eğitimci- Yazar
